Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

+ 18

Yıllar önce batı ülkelerinden birindeyken ve televizyon kanalları bu kadar küreselleşmemişken, Dünya Sağlık Örgütü’nün Afrika’da, Müslüman bir ülkede organize ettiği sağlık çalışmasının belgeselini izlemiştim. Konu, 12-13 yaşında kız çocuklarının evlendirilmesi değil, doğum sırasında ve sonrasında meydana gelen sağlık sorunlarıydı.
Gözümün önünden gitmeyen bir resim karesi var. Derme çatma evinin önünde, peştamal gibi bir giysiyle ve kucağında altı aylık bebeğiyle 13 yaşında bir çocuk duruyordu. Yaşını belgeseli sunan kadın söyledi, oradan biliyorum. Bebek ve çocuk anne, ikisi birden çekinen ama merak da eden gözleriyle kameradan bana bakıyordu. Kamera benim gözümse eğer, iki küçük insanın yüz benzerliği karşısında gülümsemek bile geliyordu, içimden. Gözüm olan o kamera, çocuk annenin diz kapaklarından aşağısını göstermek üzere kaydı. Bacağının iç kısmından göz yaşı gibi ara ara süzülen idrar damlacıklarını gördüm. Damlalar kendine incecik bir yol yapmıştı. Koyu teni toz toprakla karıştığı için daha çok belli oluyordu.
Derme çatma evde, yaşça büyük kadınlar tarafından doğurtulan bu çocuk anneler, doğum sırasında üretranın, yani dış idrar yolu kanalının yırtılması nedeniyle idrarını kontrol edemiyor ve kaçırıyordu. O sıralar kızım da on iki yaşındaydı. Kimlik oluşturma çabalarını Spice Girls maniasında ve Yonca Evcimik rüzgarında harmanlarken, belgesele konu olan Afrikalı kız çocuğunun kucağında bebesiyle, bacaklarının arasından, kesintiye uğramadan akan göz yaşı misali idrar damlaları çarptı, beni. Üstümüzdeki yıldızlı gök ve içimizdeki ahlaksal yasa neredeydi… Nerede idi o sonsuz büyüklük, hani içine hepimizi alan ve sakınan.
On iki yaşında ve ilk regl döneminden hemen sonra hamile kalmış bir kız çocuğu için rızası vardı demek ne anlama geliyor, düşünelim beraber. Kız çocuklarının uygun ve yerinde bularak onadığı, olur bildirdiği durum nedir, ona bakalım. Tuhaf parlayan gözle bakan, sırıtan ve hedefine kitlenmiş bir erişkin erkek, odada yalnız kaldığı on iki ya da on üç ya da on dört ya da on altı siz seçin, bir kız çocuğuna ne der de çocuğun uygun ve yerinde bularak onayacağı bir şey olur… “Beraber bir oyun oynayalım ama kimseye söyleme, tamam mı” gibi bir cümle mi? “Olur” dedi, çocuk. Onama buradaki onama mı? Geçerli olan bu mudur? Sonrasında çocuğun korkacağı, gelişimini tamamlamasına yıllar varken, fiziksel ve ruhsal acı duyacağı bir eylemler silsilesi geliyor. Rızası eylemin bitişinden, üst baş toparlandıktan, fermuar çekildikten sonra mı alınmış oluyor? Başta ki “olur” burada da geçerli mi?
Konu Afrika’yla ilgili değil. Anladınız. “Ülkemizde filanca yılında yapılan bir araştırmaya göre kız çocuklarının evlilik hayatına daha erken adım attığı” ile başlayan bir cümle, devamında gelen cümleleri okuma arzusu uyandırmıyor. “Evlilik hayatına erken adım atmak” dediğiniz zaman içinde sanki seçim yapma özgürlüğü varmış gibi yapıyor. Bir uyaran ve cevap arasında tereddüt etme yeteneği insanda vardır. Tereddüt anı, seçime izin verir. Tereddüt bilgiden beslenir. Bireyin kendi seçimleri için bir sorumluluğu olduğuna dair farkındalığı on sekiz yaş ve üstü ile kanunlaştırılmıştır.
Hal böyle iken, taze yapılmış bir araştırmaya göre, ülkede nüfusu 13 milyona dayanan genç insanın %62,5’inin, yani 8 milyondan fazlasının başka diyarlara gitmek istemesini anlayışla karşılamak gerekir. Seçtikleri diyarlarda çocuk evlilikleri yok, üstelik.
Bu yazı rahatsızlık verici unsurlar içeriyor olabilir.
Okudunuz bile mi?
Çok geç, o zaman.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi