2021 YILINDA TÜRKİYE İŞ GÜCÜ PİYASASININ GÖRÜNÜMÜ

Geçen hafta TÜİK hane halkı iş gücü istatistiklerinden yaptığı yıllık tahminleri yayınladı. Yeni yönteme yani aylık tahmine örneklem sayısını büyütmeden geçtikleri için ancak yıllık tahmin sonuçlarında bizim için önem taşıyan kimi ayrıntıları bulabiliyoruz. Yıllık örneklem 234,240 hane halkını içerirken aylık tahmin sadece 19,520 hane halkını içeriyor. Dolayısıyla aylık tahminler kırılım bazında ayrıntılı istatistikleri vermek için yetersiz kalıyor hem de standart hatası yüksek olduğundan istikrarsız sonuçlar üretiyor. Bizim gibi ölçüm yapılan alanda homojenliğin son derece düşük olduğu bir ülkede yirmi bin civarı gözlemle hata bilgisi içermeyen nokta tahmin vermek pek uygun değil. Kamuoyunun da aylık tahminlere bu kadar ilgi göstermesi ve aslında örneklem büyüklüğü ve standart hata dikkate alındığında değişim sayılmayacak rakamlara keramet atfederek yorum yapması da biraz abartı yaratıyor. 

2021 yılı salgının tam olarak sonuçlanmadığı ama iktidarın “varsayalım bitti” diyerek mücadeleden vazgeçtiği ve dolayısıyla ölümlerin pek de hız kesmediği ama ekonominin açılmaya başladığı bir yıl oldu. Dinsel referanslara dayalı dürtülerle alınan “ekonomik” önlemler ciddi sorunlar yaratırken enflasyonla mücadele de fiilen gelişebilecek olumsuz faktörlerin dua marifetiyle bertaraf edilmesine indirgendi.  Peki, bu ortamda 2021 yılı iş gücü piyasası açısından nasıl geçti?

Haber bülteninde yayınlanan temel iş gücü göstergeleri tablosunda iki milyon yüz binlik bir istihdam artışının olduğu görülüyor. Olağanüstü değersizleştirilen TL ile harlanan ihracat sanayide büyümeyi tetikledi ve bu da haliyle sanayi istihdamını yükseltti. Oransal olarak %11 gibi sanayide görmeye pek alışık olmadığımız istihdam artışı hizmetlerden kaynaklanan %6’lık bir artış ile desteklenince istihdam artışının yaklaşık %79’u bu iki sektörden geldi.

Acaba bu artış yeterli mi? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için iş gücüne girişlere bakmamız gerekir. Yaklaşık 2.10 milyonluk istihdam artışına karşılık 1.98 milyonluk iş gücü artışı olmuş. Yani kabaca, bu görece yüksek büyüme artışının yarattığı istihdam büyük ölçüde anca iş gücüne yeni girişleri karşılayabilmiş ve işsiz stokunun azaltılması açısından pek bir faydası olmamış. Halen yaklaşık dört milyon işsiz duruyor, yani manşet işsizlik oranında görülen 1.1 yüzdelik puan, yaklaşık %8’lik azalış işsizlikten zarar gören kişi sayısında hissedilir bir azalış olduğu anlamına gelmiyor. Üstelik büyümede bu performansı sürdürmek kolay değil; 2021 yılı salgın dolayısıyla yerle bil olmuş bir ekonomik performansın üstüne gelmişti ve yeni yılda bu performansın sürdürülebilirliği geçen yıl olduğu kadar kolay olmayacak.

İş gücüne girişlerin ise en azından aynı seviyede devam edeceği görülüyor. Bu yükselişin ardında genç kadınların yükselen eğitim seviyesi bulunmaktadır. Kadınların iş gücüne katılma isteği kuşaklara göre büyük farklılık göstermektedir. İş gücü piyasasından çekilmekte olan eski kuşaklarda %20’nin altında kalan iş gücüne katılma oranı genç kuşaklarda çok daha yüksektir. Nitekim 1.9 milyonluk yeni girişlerin 814 bini kadınlardan oluşmaktadır. İstihdamın sadece %31’i kadınlardan oluşurken iş gücü artışının %41’i kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylece işgücüne katılım konusunda kadınların görünür bir zaman içerisinde erkekler ile eşitleneceğini öngörmemiz gerekir. Ama bu iş gücü piyasasında ciddi bir baskı anlamına da gelir. Kadınların iş gücüne katılımı en azından %50 civarına çıkana kadar işsizlik üzerindeki bu baskının devam edeceğini beklemek gerekir.

Genç kuşaklarda katılım oranı yükselen eğitim seviyesi ile birlikte yükselmeye devam etmektedir. İş gücü piyasasının yapısal sorunları olduğu yerde durduğu ve ekonomi yönetiminin bu konuda ciddiye alınabilecek herhangi bir politika tasarımı olmadığı için bu kabul edilemez oranlarda genç işsizliği olarak yansımaktadır. Standart yaklaşıma uygun olarak15-24 yaş grubu için işsizlik %22.6’dır. Ortalama eğitim yılının yükselmesi ile birlikte bu yaş grubunun önemli bir bölümü okulda yani çalışabilir nüfusun dışındadır. Dolayısıyla 20 – 29 yaş grubu için işsizlik oranının değişimini dikkatle takip etmek daha uygun olur. Muhtemelen bu yaş grubunda işsizlik oranı hızla yükselmektedir (durum mikro veri elimize geçtiğinde açıklığa kavuşacak). Gençlerin ilk işlerini bulma süresi gittikçe uzamakta ve okuldan işe geçiş son derece zor ve umut kırıcı bir sürece dönüşmektedir.

Geniş tanımlı işsizlik rakamlarında da bir başka sorunun izlerini görmekteyiz. Dar tanımlı işsizlik oranında ortaya çıkan 1.1 puanlık düşüş “zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı” olarak adlandırılan göstergede beşte birine, 0.2 puana kadar düşmektedir. Bu ise istihdam artışının önemlice bir bölümünün güvencesiz ve süreklilik açısından sorunlu kalitesiz istihdamdan oluştuğu anlaşılmaktadır. Kabaca üçte bir düzeyinde bulunan çalışan yoksulluğunun ve kırılganlığın temel kaynağı kalitesiz istihdam en az işsizlik kadar önemli bir sorun olarak artmaya devam etmektedir.

Sadece yıllık veriden takip edebildiğimiz bölgesel durum ise vahim durumunu korumaktadır.  Özellikle, 33 ilden oluşan Doğu Karadeniz’den Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzan bölge %30’lara varan işsizlik oranı ve/veya son derece düşük iş gücüne katılım büyük bir sorun olarak ortada durmaktadır. 

Bu kadar ağır sorunlarla boğuşmak gerekirken dua ve dileklerden ibaret iktisat politikası uyduran ve duvara tosladığında tevekkül tavsiye eden, insana, börtü böceğe, doğaya kısacası hayata düşmanlığı bir hat olarak belirleyen iktidarın bu sorunların üstesinden gelmek gibi bir niyeti yok. Bizim ise acilen aklın ve bilimin yoluna dönmeye ihtiyacımız var…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haluk Levent Arşivi