30 Kasım'da ne olacak?

30 Kasım'da ne olacak?
Büyükelçiler krizi bir şekilde atlatıldı. Ve gözler şimdi 30 Kasım'a çevrildi.Niye? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının üye ülkeler tarafından uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi,...

Büyükelçiler krizi bir şekilde atlatıldı. Ve gözler şimdi 30 Kasım'a çevrildi.
Niye? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının üye ülkeler tarafından uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, o tarihte 'Kavala' konusunu ele alacak. Komite, AİHM kararının bazı süreçlerin sonunda uygulanmadığına kanaat getirirse, yaptırım devreye girecek.
AİHM kararları şekillendirici bir etkiye sahip olmasa da, taraf olan ülkelere, ihlallerin ne şekilde giderileceği konusunda tavsiyeler verir. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 41.maddesi çerçevesinde yapmış olduğu tespitin yanısıra ilgili devletin ulusal hukuku sözleşme ihlâlinin sonuçlarını tamamen ortadan kaldıramadığı takdirde tazminata hükmedebilmektedir. AİHM’nin kararları sözleşmenin 46.madde 1.fıkrasına göre ulusal anayasa mahkeme kararları gibi bağlayıcıdır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise, AİHM kararlarını denetlemekle yükümlü. Üye devletlere öneriler sunuyor, talimatlar veriyor veya kaygıların iletildiği kararlar ya da ara kararlar alıyor. Çünkü Avrupa Konseyine üye devletlerin, AİHM kararlarını tam olarak uygulama yükümlülüğü bulunuyor.
Sonuçta böyle bir mekanizma içerisinde Avrupa Konseyi artık her türlü uyarıya rağmen uygulanmayan AİHM kararını tespit etmesi halinde, 'ihlal prosedürü' nü başlatıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46/4 5. maddeleriyle düzenlenen süreci işletiyor.
Peki bu ne demek?
AİHS'nin 46'ncı maddesinin 4 ve 5'inci fıkrasına göre eğer bir devlet ısrarla İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kesin ve bağlayıcı kararları yerine getirmezse ve bunda direnirse Bakanlar Komitesi 3'te 2 oy çokluğuyla bu prosedürü işletiyor. Yani AİHM kararına rağmen ilgili kişi ya da kişiler tahliye edilmemişse ve kararın gereği yapılmamışsa Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Mahkemesine ilgili devleti şikayet ediyor.
Azerbaycan örneği
Bu süreç Avrupa Konseyi'nde ilk kez Azerbaycan için Ilgar Mammadov davasında işletildi. Kararı yerine getirmediği için Azerbaycan AİHM'e şikayet edildi ve bunun sonucunda da Azerbaycan ilgili kişiyi serbest bırakmak ve beraat ettirmek zorunda kaldı, tazminat ödedi.
Kavala örneğinde de bu süreç, giderek Türkiye'nin ya da Türkiye'yi temsil edenlerin yetkilerinin kısıtlanmasına ve sonunda da üyeliğin önce askıya alınması, sonra da çıkartılmasına kadar giden bir dizi yaptırıma kadar gidecek gibi görünüyor. Azerbaycan bu sürece daha fazla direnemedi. Mammadov Ağustos 2018'de şartlı olarak salıverildi, Azerbaycan Yüksek Mahkemesi de Mart 2019'da Mammadov'un cezasında indirim yaparak tamamen serbest kalmasını sağladı. Sonucunda da Bakü'ye Avrupa Konseyi'nden yaptırım ihtimali ortadan kalktı.
1949'dan beri Avrupa Konseyi'nin üyesi ve 'Kurucu Ülkeler' arasında olan Türkiye için artık bu tarihten itibaren 'Kol kırılır yen içinde kalır' anlayışı bitti. 'Avrupa Konseyi neden bizim işimize karışıyor?' sorusunun da hiç bir anlamı yok. Çünkü Avrupa Konseyi bizzat üye ülkelerin 'iç işine' karışmak için kurulmuş bir kurum…
Avrupa Konseyi tarihinde ikinci kez
Şimdi bu süreç, Avrupa Konseyi tarihinde ikinci kez Türkiye için uygulanıyor. Türkiye bu sürece rağmen AİHM kararına uymamakta ısrar ederse ne olur?
1) AKPM'deki Türkiye'den gelen milletvekillerin oy hakları askıya alınabilir,
2) AKPM'deki milletvekillerin yetkileri ve sonra da varlıkları kısıtlanabilir ve temsiliyetleri askıya alınabilir.
3) Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ndeki yetkileri, varlığı kısıtlanabilir, oy hakkı elinden alınabilir ve sonunda da 1949'dan beri süregelen üyeliği askıya alınabilir.
Bu sürece kadar gelinir mi bilmiyorum ama Türkiye şimdiden 47 Avrupa ülkesi arasında 30 Kasım'da zaten Azerbaycan'dan sonra bu süreci yaşayan ülke olacak. Eğer 'ihlal prosedürü'ne yönelik yaptırım süreci başlarsa, 'tek ülke' konumuna gelecek.
Bunun gururunu yaşayan var mı acaba?