58. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ ARDINDAN

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasına, Selman Nacar “İki Şafak Arasında”; Nazlı Elif Durlu “Zuhal”; Cemil Ağacıkoğlu “Kafes”; Semih Kaplanoğlu “Bağlılık Hasan”; Ferit Karahan “Okul Traşı”; Emre Kayiş “Anadolu Leoparı”; Necip Çağan Özdemir “Bembeyaz”; Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu “Birlikte Öleceğiz; Ali Tansu Turhan “Diyalog” ve Tayfun Pirselimoğlu “Kerr” isimli filmleriyle katıldılar.

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 2 Ekim Cumartesi gecesi Antalya Kapalı Spor Salonu’nda Festival Başkanı ve Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Ülkemizde pandemi önlemleri bağlamında karantina koşulları gevşetilse de; festival  yönetimi pandemi açısından gerekli önlemleri almıştı.

GÖSTERİMLER YİNE YILDIZLAR ALTINDA

57. Festivalde olduğu gibi gösterimler yine “yıldızlar altında” konseptiyle AKM’de kurulan açık hava sinemalarında gerçekleştirildi. Festival biletleri satışa çıkar çıkmaz tükenince, festival yönetimi AKM Aspendos Salonunu da, pandemi tedbirleri altında gösterime açtı.

Festivalle özdeşleşmiş bölüm olan Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, 2019 yılına kadar önceki festival yönetimi tarafından kaldırılmıştı. Diğer yandan Gezi Olaylarını anlatan ve yönetmenliğini Reyan Tuvi’nin yaptığı “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek (2014)” isimli belgesel film, festival yönetimi tarafından sansürlenerek ulusal belgesel yarışmasından çıkarılmış ve sonrasında uzunca bir süre ulusal belgesel film yarışması yapılmamıştı. Yeni yönetim vaatlerini tutarak, her iki yarışmanın yeniden yapılmasını sağladı ve festival eski günlerine döndü. Diğer yandan 1979 yılında sansür baskısını protesto etmek amacıyla ve 1980’de 12 Eylül İhtilali nedeniyle festival yapılamadı.

ULUSAL UZUN METRAJ BELGESEL FİLM YARIŞMASI

Festivali yerinde izledim ve öncelikle Gazete Pencere’de, 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali hakkındaki izlenimlerimi iki yazıyla okuyucularla paylaştım. Filmlerin çakışması nedeniyle, ulusal uzun metraj film yarışmasını odağıma aldım ve Ulusal Belgesel Film Yarışması hakkında yazamadım. Bu bağlamda festivalin Ulusal Belgesel Film Yarışması kategorisindeki filmleri ve yönetmenlerini  anımsatalım: Didem Şahin’in yönettiği “Acı ve Tatlı”; Ebru Şeremetli’nin yönettiği “An Kalır”; Aslı Akdağ’ın yönettiği “Bekleyiş”; Ersen Çıra’nın yönettiği “Ede” Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm; Volkan Üce’nin yönettiği “Her Şey Dahil”; Ümran Safter’in yönettiği “Kapıyı Açık Bırak”; Mehmet Emre Battal’ın yönettiği “Muhtaç”; Tayfun Belet’in yönettiği “Unkapanı: Bitmeyen Masal” ve “Esra Yıldız’ın yönettiği “Vatansız”...

 ULUSAL UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASINDA 10 FİLM YARIŞTI

Bu sene Uşusal Uzun Metraj Film Yarışmasında, 10 film Altın Portakal için yarıştı. 9 Ekim’de gerçekleştirilen festivalin kapanış gecesinde ödül alanlar belli oldu. Ulusal Yarışmada ödül açısından bize göre şansı olanları, önceki yazılarımda aktarmıştım. Bu yıl Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında yarışan filmleri ve yönetmenlerini gösterim sırasıyla yeniden anımsatalım: Selman Nacar “İki Şafak Arasında”; Nazlı Elif Durlu “Zuhal”; Cemil Ağacıkoğlu “Kafes”; Semih Kaplanoğlu “Bağlılık Hasan”; Ferit Karahan “Okul Traşı”; Emre Kayiş “Anadolu Leoparı”; Necip Çağan Özdemir “Bembeyaz”; Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu “Birlikte Öleceğiz; Ali Tansu Turhan “Diyalog” ve Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr”.

Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması gösterim programının son iki filmi, 90 sonrası sinemamızın önemli yönetmenlerinden Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” ve Ali Tansu Tarhan’ın ilk uzun metrajlı filmi “Diyalog” oldu. Pirselimoğlu son filmi ve ülkemizde ilk gösterimi yapılan “Kerr” filmi hakkında basın toplantısında, sözcüğün bir romanının ismi olduğunu ve Arapça kökenden geldiğini ve bir şeye başlayıp durup yeniden başlamak anlamına geldiğini, tıpkı filmlerimde olduğu gibi... vurgusunu yaptı. Ayrıca filmin kendi romanından bir uyarlama olması hakkında ise yazma deneyimi olmasının, romanı filme uyarlamasında faydasını gördüğünün altını çizdi. Filmin başrol oyuncusu Erdem Şenocak ise, kendisi için “Kerr” de oynamanın çok önemli bir deneyim olduğunu, tiyatro geçmişinden geldiğini ve filmlerde daha çok yardımcı erkek oyuncu rollerinde yer aldığını; Pirselimoğlu’nun audition sürecinde kendisine bu nasıl bir karakter sorusunu sorduğunu, şaşkın bir karakter diye yanıt verdiğini belirtti. Sinema okulu öğrencileri için oldukça zihin açıcı bir işlev taşıyan basın toplantısı, bir yönetmenin gözünden yaratım sürecini anlamaya katkı sağladığı gibi, roman uyarlamalarının ipuçlarını algılama açısından da vaatlerde bulunuyordu.

Pirselimoğlu, sinemamızda değişimi temsil eden 1990 sonrasında, sıradışı ve kişisel dünyasıyla öne çıkan yönetmenlerin başında geliyor. Bir film hakkında yazmak iyi bir sinema izleyicisi olmak kadar, sinema tarihi, sosyoloji, tarih, sanat tarihi, estetik ve müzik sanatı gibi önemli disiplinler hakkında da belli oranlarda bilgi sahibi olmaya ihtiyaç gösteriyor. İster özgün bir film isterse de bir romandan uyarlanmış film olsun, ortaya çıkan yapıtın sosyolojik boyutu hakkında yorumda bulunmak kadar, estetik düzeyiyle de ilgili saptamalar önem taşıyor.

KENDİ ROMANINI SİNEMAYA UYARLADI

Tayfun Pirselimoğlu sinemasını yorumlamak yukarıda bahsettiğimiz çerçevede kolay doneler içermiyor. O, “Kerr” de de yaptığı gibi kendine özgü bir dünya kuruyor ve baş enstrümanı oyuncularının yansıttığı karakterlerini, bu dünyanın içindeki maceralarını bir ön jüri üyesi gibi izlemeye başlıyor. Bu süreçte bir kontrol manyağı gibi hareket etmeden, Yeni Dalga sinemasında olduğu gibi oyuncularının kendiliğinden yaptığı katkılar, kafasındaki tasarıma çok ters bir sonuç oluşturmadıkça  müdahele de etmiyor.

Son filmi “Kerr” bir roman uyarlaması olduğu için, önceden romanın okunup sonradan filmin seyredilmesi, filmi deşifre etmek açısından daha işlevsel olabilir. Şüphesiz uyarlama olan bir filmin, seyircisine romanı okumadan da vaatlerde bulunması gerekir. Filmin ana karakteri Can (Erdem Şenocak), terzi olan babasının cenazesi için, büyüdüğü ve on yıldır uzak olduğu kasabaya geldiğinde beklemediği olaylarla karşılaşır. Önce bir cinayete tanık olup, sonrasında babasının garip arkadaşlarını tanımaya başlar. Kasabadan ayrılmaya karar verdiğinde ise, karantina uygulandığını ve kasabadan çıkmanın yasak olduğunu anlar...

Pirselimoğlu’nun gösterim sonrasında kendisinin de vurguladığı gibi son filmi “Kerr”, herkesin kendi yorumunu katarak anlam verebileceği bir film. Diğer yandan şüphesiz yönetmen, yaşadığı çağa, dünyaya ve ülkeye ilişkin gözlem ve düşüncelerini, yukarıda da özetlediğimiz gibi yalın ve şeffaf bir anlatımla gerçekleştiren bir sanatçı değil. Şenocak’ın da filmde canlandırdığı “şaşkın” karakter gibi, yaşadığımız coğrafya açısından şaşırmamayı öğrenmiş olsak da; absürt nedenlerin yarattığı sıkışmışlık duygusu, iç dünyamızın dışa vurumu olan şaşkınlık, sadece “Kerr”in ana karakterinin gerçekliği olmayıp, oluşan yeni gerçeklik karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen herkesin gerçekliği bağlamında da bir anlam taşıyor. Pirselimoğlu’nun yetkin sinema dili, öykünün amacına uygun oyuncu yönetimi ve dijital sinemanın canlı görüntüleri kendini fazlaca hissettirse de; filmin gereksinimlerine başarıyla yanıt veren görüntü yönetmenliği ve müziğin yaratıcı katkılarıyla, “En İyi Yönetmen” kategorisinde Pirselimoğlu’nun, favori olduğunu da daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık. Ayrıca Erdem Şenocak’ın “En İyi Erkek Oyuncu” ve Rıza Akın’ın “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” kategorilerinde şansları olduğunu ekleyelim.

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda üzerinde  duracağımız son film “Diyalog” ise, yönetmen Ali Tansu Turhan’ın ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmen “film içinde film” konsepti bağlamında öyküsünü anlatırken, sinemamızda daha önce bir filmin gerçekleştilme sürecine gönderimlerde bulunan kimi filmlerden daha farklı bir yol tutturuyor; seyircisini “hangisi film hangisi gerçek” sorusuyla başbaşa bırakıyor.

Filmin başrollerinde Hare Sürel ve Ushan Çakır yer alırken, Funda Eryiğit ise yönetmenin sesini temsil ederek filme dahil olmuş. Bir filmin audition süreciyle başlayarak çekim aşamalarının yansıtılmasıyla devam eden filmde; yönetmen Ali Tansu Turhan, sanatın yaşamı anlatma düsturuna göndermeler yaparak, kurmaca bir olgunun içinde yer alırken gerçek olmadığını bildiğimiz koşulların, gerçek yaşamımızın koşullarına da dönüşebileceğini sorgulayıp seyircinin aklının çengellerine asıyor. Turhan, gerek oluşturduğu set koşulları açısından gerekse de uzun plan sekanslarına kıyamayıp, ısrarlı steadicam kullanımını ana kadın karakterin bardan çıkıp evine yürüyerek gittiği sahnede, kesmeyle birleştirmeyip; filmin kimi zaman yetkin bir lisansüstü öğrenci çalışması duygusu oluşturmasına neden oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi