Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

ABİDE

Ne çok inşaat(çı) var?
Hem yeni firmalar devreye giriyor hem eski firmalar evire, döndüre yeni rezidansların, kulelerin müzik eşliğinde yeni alıcılarını beklediklerinin reklamını yapıyorlar. Çok ev, çok apartman kule, çok yaşam tarzı vaadi ile karşı karşıyayız. Daha önce söylediğimiz gibi; tanrı/yaratan göklerde değil artık, yere indi ve alacağımız rezidansın 15’inci katında vadettikleri ile bizi bekliyor. Kaçımız alabiliyor, ayrı bir konu. Medyadan, reklam panolarından birkaç örnek: Kendini ifade edeceğin yaşam vaadi, aradığın her şeyi ve fazlasını bulacağın yaşam vaadi, özel olduğunu hissettirecek yaşam vaadi, korumaya alınmış, korkuların yer almayacağı, gönül rahatlığı duyulacak yaşam vaadi, katlar arasında cennetin bahçelerini bulma vaadi… yüksek hızda, eş zamanlı, yoğun kapasiteli, karşılıklı, çok katmanlı olma vaadi…
Peki ya haberimiz olmadan alt kattaki iki mekân için taşıyıcı kolonlar kesilmişse? Gönül rahatlığı duyulacak yaşam vaadi yerini aynı gönül rahatlığıyla deprem sarsıntısında dikine çökme vaadine bırakıyor. Özel olduğumuzu hissettirecek yaşam vaadi dev bir moloz yığınının arasında bir yerde kalmış. Bulamamışlar bizi. Mezarımız yok.
Rezidansın cam görünümlü gövdesi içeride katlara sıkıştırılmış mahremiyet, sıcaklık, güven, duyguların açıkça ifade edilmesi gibi kulağa hoş gelen şeyleri çağrıştırır ancak, tam da bu psikolojik faydaları içinde bulmayı beklediğimiz ve bir anlamı olan toplumsal yaşam bu psikolojik ödülleri sunamadığı içindir ki rezidansın dışındaki dünyayı bize yararsız ve güvensiz gösterir. Dikine yaşamda sokak kötüdür! Rezidansın içi iyidir. Alt katlarda kesik kolondan haberimiz yoktur. Niye ilgilenelim ki? İnşaat mühendisi miyiz biz… Ya da statik bilgimiz mi var…
Hayata dair bilginin, tecrübe denen çift yönlü caddenin paylaşımı yerini tarihsel durakların silindiği belleksiz bir toplum olmaya bıraktı. Kent ufukları – hangi yönden bakarsanız, fark etmiyor – tarihi dokunun işe yaramaz olduğunu dikte eden abideler yani iş kuleleri, rezidanslar, AVM’ler, siteler ile dolu. Ah! Bir de doğru zemine, doğru yere, doğru inşaat malzemesiyle, arsız, umursamaz ve azgın olmayan insan oğlu/kızı olarak yapmayı becerebilseydik!
Kimi kader desin, biz arsız, ahlaksız, azgın insanlar yüzünden demeye devam edelim; fazladan yağan yağmur sonucu derin sular altında kalan yollar, alt katlar, sokaklar içinde de öldük biz. Bazılarımız hala bulunamadı. Mezarımız yok. Belleği olan, bilime inanan insanlar olsaydık, Urfa’daki Abide Kavşağı’nın iki bin yıl öncesinden, Roma İmparatorluğu döneminden beri yağmur fazla yağarsa diye kanal olarak açıldığını, şehrin içinden akan Karakoyun (eski adı Daysan) deresinin yükünü hafiflettiğini bilirdik. Bilirdik ve oraya ne alt geçit ne araba yolu ne de kavşak yapardık. Urfa’nın bilinen en eski adı Edessa’dır. Edessa Yunancada “suyu bol” anlamına geliyor. Hayata dair bilgi demekle kastettiğimiz budur. Yağmuru, doğal suyu bol bir yerleşim yerinde Şehir Plancıları Odası İl Temsilciliği’nin uyarılarına rağmen, insan hayatıyla dalga geçercesine adına Abide dediğiniz üstten, alttan, yandan geçmeli kavşak yaptınız. Siz yaptınız. Biz size, depreme dayanıksız yerlere bina, fazla yağan yağmurda içinde dört metre su biriktiren geçit yaptığınız için arsız olduğunuzu, ahlak fakiri olduğunuzu, şişkin egolarınızla azgın olduğunuzu söylemeye devam edeceğiz.
Sandığınız gibi suskun izleyici, yüzeysel gözlemci, pasif katılımcı olmadığımızı göreceksiniz.
Biz, halkız.
Molozmuşuz gibi döküldüğümüze, derin çamurlu suda sopayla dürterek aranmasına ölümüzün, bakmayın. Yanılırsınız.
“Ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz. Bir gider bin geliriz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi