Açıklayıcı derinlik yanılsaması

Son Güncellenme Tarihi: Ağustos 23, 2020 / 10:50

Genç, kasları güçlü olanlarla tecrübeliler ava gidince diğerleri mağaranın derinliklerine mi çekiliyorlardı… Büyük ihtimalle. Ortalığı temizleme maniası henüz gelişmediğine göre. Ava gidenler av sırasında hayatını riske atanlardı. Kalanlar, hayatlarını riske atanlardan olmadıklarından emin olmakla mı ilgileniyorlardı. Bir konu hakkında muhakeme yapmanın bir avantajı var mıydı… Bir tartışmayı kazanmanın avantajı olabilir miydi…
Mağarada yaşayan atalarımızın idam cezasının caydırıcı etkileri, politik parti kurma oyunları, tıkanan lavaboyu açma girişimleri gibi şeylere kafa yormadıklarını biliyoruz. Hele uydurma çalışmalarla, sahte haberlerle, Twitter’la uğraşmak zorunda hiç değillerdi. Öyleyse, bugün aklın bizi çoğu zaman yüzüstü bırakması şaşırtıcı gelmemeli. Çünkü artık ortamımız doğal seçilimin yetişemeyeceği kadar hızlı değişiyor.
Hepimiz tuvalet organizasyonuna aşinayız. Yani, tipik bir sifonlu tuvalet içi suyla dolu seramik bir kâseye sahiptir. Evet. Duvara doğru tutamağa basıldığında veya düğmeye basıldığında veya tepeden sarkan zincirin ucu çekildiğinde birden boşalan suyun etkisiyle seramik kâsenin içindeki her şeyle birlikte bir boruya oradan da kanalizasyon sistemine emilir. Evet.
Ama bakalım neyi ne kadar biliyoruz?
Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, yüksek lisans öğrencilerinden tuvaletler, fermuarlar ve kapı kilitleri de dahil olmak üzere günlük kullandıkları alet ve eşyalara ilişkin bilgilerini derecelendirmeleri istenmiş. Sonra da cihazların/aletlerin nasıl çalıştığına dair ayrıntılı, adım adım ilerleyen açıklamalı bilgiler yazmaları gerektiği belirtilmiş. Fakat, o da ne? Çalışmanın sonunda öğrencilerin tuvaletin içerdiği alet ve nesneler konusundaki cehaletleri ortaya çıkmış. Batı’nın “açıklayıcı derinlik yanılsaması” (illusion of explanatory depth) olarak isimlendirdiği bir etkiden bahsediyorum. Neredeyse hepimiz, bildiğimizden çok daha fazlasını bildiğimize inanıyoruz. Bu inançta ısrarcı olmamızı sağlayan şey diğer insanlar… Yani, birileri bizim kullanımımız için sifonu, fermuarı, tuvalet seramiğinin şeklini, kapı kilidini tasarladı. Onların bu tasarıları sayesinde biz işlerimizi kolayca gerçekleştiriyoruz. Bu iş bölümünü gayet iyi yapıyoruz. Birlikte nasıl avlanacağımızı anladığımızdan beri birbirimizin uzmanlığına güveniyoruz. Bu muhtemelen, evrimsel tarihimizde önemli bir gelişmeydi. O kadar iyi iş birliği yapıyoruz ki, kendi anlayışımızın nerede bittiğini ve başkalarınınkinin nerede başladığını söyleyemeyiz. Algılamamız için bir sınır yok…
Bu sınırsızlık ya da kafa karışıklığı diyelim, ilerleme olarak gördüğümüz şey için çok önemli. Yeni yaşam biçimleri için yeni araçlar icat ederken, aynı anda yeni cehalet evrenleri yarattık. Düşünün, hepimiz bir bıçak almadan önce metali işleme prensiplerinde ustalaşma konusunda ısrar etseydik Bronz Çağı fazla bir anlam taşımayacaktı. Yeni teknolojiler söz konusu olduğunda eksik anlayış ya da cehalet evreni bizi güçlendiriyor, iş birliğine yönlendiriyor.
Ava gitmeyen ve mağara etrafında kalan atalarımız kök boyayı bulmasaydı avdan dönenler mağara duvarına belki de bizon avlarken ölmemek için taktik geliştirme amaçlı çizimler yapamazdı. İdeallerden ziyade maddi koşulların sonucuna bakarak kamusal fayda gözeten teknolojik gelişmeleri savunmaktan yanayım. Örneğin, maddi amaç gütmeyen ama aynı zamanda kişisel verileri suiistimal etmeyen sağlık aplikasyonları işe yarayan teknolojik gelişmelerden… Virüs pandemisi sırasında çevrim içi eğitim de öyle.
Ayartmaya düşmeden…

Aytuna Tosunoglu

Ankara’da 1963 yılında doğan Aytuna Tosunoğlu’nun çocukluğu İzmir ve Malatya’da, öğrencilik yılları İstanbul ve Londra’da geçti. 2002 yılına kadar çeşitli çokuluslu şirketlerde çalıştı. “Müseccel Marka”, ilk öyküsünü on altı yaşında yazan Aytuna Tosunoğlu’nun ilk romanı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top