Adım adım düşürmek yerine

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 24, 2022 / 07:46

Açıkçası diğer merkez bankalarının bazı ayları toplantısız geçirdiğini bildiğimiz için her ay TCMB’nin bu heyecanı bizlere yaşatmasına gerek olup olmadığını düşünüyorum hep.

Merkez Bankası yönetiminin emisyon gücünü de göz önüne alarak faizleri tek haneye kadar düşürecek bir kampanyaya angaje olduğunu düşünüyordum hep. Fed’in 100 baz puanlık artışa gitmesinin beklendiği günlerde TCMB’nin 150 baz puan indirim yapması sürpriz olmadı.

Faiz indirimleri geçen yıl başladı ve devam ediyor. Enflasyonun sert şekilde yükselişi de aynı dönemde gerçekleşti. Sanıyorum faizleri düşürmenin amaçları konusunda bir kafa karışıklığı var. Faizin düşüklüğü, kurları yükseltip cari açığı düşürecek ve enflasyonu da durduracak idi. Meseleye şöyle bir açıklık getirmek lazım:

Türkiye’nin ithalatının % 90’a yakını enerji ve bunun yanında üretim için gerekli girdiler olduğu için, küresel şartlar dahilinde sürekli yükselen emtia fiyatları sebebiyle cari fazla vermek zaten mümkün olmayacaktı. Ancak bunun üzerine bir de kur yükselişleri eklenince enflasyon ivmelendi. Maalesef tüm bu gelişmeler ve tedarik endişeleri fiyatlama davranışlarında bozulmalar getirdi, hayat pahalılığı raydan çıktı. Bu durumun yan etkilerini yatıştırmak için ücretlerin sürekli artırılması enflasyonun yapışkanlığını artırdı.

Türkiye’deki bordroluların önemli bir kısmı asgari ücretli olarak çalıştığı için hükümetimiz artış oranlarını bizzat ele aldı ancak bu sefer de firmalarda çalışma barışı bozuldu. İşverenler asgari ücretli olanlara zam yapmak için devletten işaret bekler hale geldi. Asgari ücretin bir seviye üzerinde ücret alarak çalışanlar da bundan nasibini aldı. Ev sahipleri kiracılara “en az asgari ücrete yapılan zam kadar yapacağım” diyerek baskı yapmaya başladı. Asgari ücrete bakılarak hesaplanan tüm fiyatlamalar tolerans sınırlarını aştı.

Sonuç olarak, düşük faiz politikası belki de “engellenemeyen” ya da “kendi haline bırakılması gereken” enflasyona karşı ılımlı bir büyüme oranı yakalamak içindi. Şu ana kadar yüksek enflasyon-yüksek büyüme gibi bir döngünün içindeyiz diyebilirim. Büyüme yavaşlarken enflasyon da baz etkisiyle gerilerse bu amaca ulaşmış gözükeceğiz. Ancak, bedelini ödüyoruz. Çok lazım olan döviz rezervlerini kaybetmek, kamu maliyesindeki bozulma, yükselen hayat pahalılığı ve mecburen katlandığımız “kendi ülkemizde yabancılaşma” ödediğimiz faturaların sadece bir kısmı.

PATİKADAN ÇOKTAN ÇIKTIK…
Enerji fiyatlarındaki yükseliş bu şekilde devam ederse, öngördüğümüz yavaşlamanın beklenenden önce gerçekleşeceğini söyleyebilirim. Seçimlerle alakalı tartışmaların gölgesinde Türkiye’nin neresine gidersem gideyim, bana ısrarla sorulan soruya verdiğim cevabım şu:
“Liberal ekonomi politikalarını terk ettiğimizi altını çizerek söylediğimize göre, ekonomi politikalarının iktisat dizininde bahsedilenlerden kopmasını eleştirmenin bir mantığı kalmadı. Dolayısıyla bu şartlar altında yaşamanın yollarını aramaktan başka çaremiz yok.”

Bazı yazılarımda demokrasi, adalet, eşitlik, eğitim, sosyalleşme, kültür, sanat ve spordan bahsettiğim zaman “Bunun ekonomiyle ne ilişkisi var” diye soranlara sürekli anlatmaya çalışıyorum. Bu bahsettiklerimin hepsi içinde bir disiplin ve düzen barındırıyor. Kanun ve kuralların yanında “başarılı örneklerle” ilerleyen teknikleri bulunuyor.

Tekrar hatırlatmak gerekirse, demokrasi halkın egemenliğidir ama liberalizm de hukukun üstünlüğüne dayanır. Kuralları değiştirmeyi bir kere adet edindiğimiz zaman, bu sefer evrensel kabul görmüş yaklaşımları da değiştirmeye gücümüz olduğunu düşünmeye başlarız. Yeni bir keşif yapmak için yoldan çıkabiliriz ancak, işimize gelmediği için yoldan çıkıp yaşadıklarımıza “keşif” adı vermemiz zorlama olur diye düşünüyorum.

Emre Alkin

Prof. Dr. Emre Alkin; Saint Michel Fransız Lisesi’ni 1987 ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni de 1991’de bitirdikten sonra, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini tamamladı. 1996 yılında Doktorasını yine aynı Üniversite’de tamamlayarak ve 1997’de “doçent”; 2002 yılında ise “profesör” unvanını aldı.

1999-2003 yılları arasında İMKB Başkan Danışmanlığı, 2000 yılında TİM Genel Sekreterliği, Vergi Konseyi Üyeliği görevini yürüten Prof. Dr. Emre Alkin; Çukurova Holding, Doğan Holding, Anadolu Holding ve Altınbaş Holding’de görev yaptı. Çeşitli gazetelerde ekonomi köşe yazarlığı, TV8, SKYTÜRK, A HABER, CNNTURK, TRTHABER gibi televizyon kanallarında ekonomi yorumculuğu yapan Prof. Dr. Emre Alkin, Dünya Gazetesi’nde “Paylaşmasak Olmazdı” isimli sayfasıyla içimizdeki kahramanlara yer vermektedir.

Şu an Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan Alkin, İzmir’in spor kulüplerinden Göztepe Sportif A.Ş.’de Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği de yapmıştır. Temmuz 2017’den beri de Galatasaray Sportif A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır. Alkin, “Uzlaşmazlık Çözümü” konusunda şirketler ve kamu arasında ulusal ve uluslararası çalışmalara katılmaktadır. Ödeme Sistemleri, Mobil Teknolojiler, Finans ve Mali Konular ile ilgili uluslararası şirketlerde görev yapmaktadır.

Prof. Dr. Emre Alkin’in; “Risk Management”,“Finansal Aracılığın Evrimi”, “Bankalarda Risk Yönetimine Giriş”, Yalın Alpay’la birlikte kaleme aldığı “Dünden Bugüne Gaziantep”, “Her Şey Ekonomi Değil” , “Paylaşmasak Olmazdı”, “Fikret Mualla’nın Sanatı” ve 2017 yılının en iyi iş kitabı seçilen “Olaylarla Türkiye Ekonomisi” isimli, biri İngilizce olmak üzere sekiz kitabı bulunmaktadır. Ayrıca insan ilişkilerinin dünden bugüne evrimi üzerine yazdığı “Seve Seve Aldattım” isimli kitabı da bu yıl çok satan kitaplar arasında yer almıştır.

Prof. Dr. Emre Alkin, iki çocuk babası olup, Türkçe, İngilizce ve Fransızca konferanslar vermektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top