Galip Umut Özdil

Galip Umut Özdil

Adını kimsenin koyamadığı tarım düzeni

Çiftçilerimizin ve tarım sektörünü takip edenlerin son bir yıldır en çok duydukları söz, okudukları cümle, “Küresel salgın, tarımsal üretimin ve gıdanın önemini bir kez daha hatırlattı’’ oldu.
Gerçekten hatırlattı mı, bir bakalım isterseniz.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, çiftçimiz elinden geleni fazlasıyla yaptı. Bitkisel üretimde ürün desenini neredeyse hiç değiştirmeden, son iki yılda 11 milyon ton daha fazla üreterek 2020 yılını 126 milyon ton ürün ile kapattı.
Tarımda kendine yeten ülkeler, her zaman olduğu gibi bu dönemi de çok zarar görmeden atlatacaklarının sinyalini geçtiğimiz yıldan itibaren vermeye başladı. Bizim gibi tarımsal ürünlerin bir bölümünde ve tarımsal girdilerde ithalata bağımlı ülkeler ise bu süreçte darbe yedi. Tarımsal girdilerdeki fiyat artışları son iki yılın zirvesini gördü. Çiftçi maliyetleri, ürün gruplarına ve bölgelere göre değişmekle birlikte, ortalama yüzde 30 arttı. Sadece gübrede yüzde 60’ı aşan artışlar söz konusu.
Hem pahalı ürettik - dolayısıyla pahalı tükettik- hem de kendine yeterli ülkelerin uyguladıkları korumacılık tedbirleri kapsamında getirdikleri ihracat kısıtlamaları nedeniyle pahalı ithal ettik.
Üstelik tüketicilerin tarım ve gıda ürünlerine ödedikleri zamlı bedel, her zaman olduğu gibi çiftçilerin cebine gitmedi.
Üretim artışına rağmen tüketici fiyatlarının arttığı, çiftçinin daha az kazandığı, adını da kimsenin koyamadığı bir üretim/pazarlama sistemini büyük bir başarıyla sürdürmeye devam ediyoruz.
Üretici ile tüketicinin karşı karşıya geldiği, elde edilen katma değerin büyük bölümünü, en az emek harcayan başka kesimlerin cebine indirdiği bir düzen bu.
Tarımda bütüncül, uzun vadeli bir politika olamadığı ve politikaların günü kurtarmak için amaçlı olduğu söylenir. Doğrudur da ancak artık günü kurtarmanın yetmediği zamanlardayız.
• • •
Hatırlayınız; yetkililer pandeminin ilk aylarında, “Olası senaryolar üzerinde çalışarak gerekli tedbirleri haftalar öncesinden almaya başladık. Temel gıda ürünlerinin tedarik zincirinde hiçbir sıkıntı olmayacak” demişlerdi.
29 Nisan-17 Mayıs tarihleri arasındaki adı ‘’tam’’ kendi ‘’yarım yamalak’’ kapanma sürecinde yaş sebze - meyve hallerinin ve semt pazarlarının üstelik üretimin arttığı dönemde ‘’tam kapalı’’ olması sonucu çöpe dökülen ürünler, önlem alınan tedarik zincirinden sadece 3-5 yaygın süpermarket zincirinin anlaşıldığını da ortaya koymuş oldu.
Sadece 20 Mayıs’ta yapılan akaryakıt (çiftçi için mazot) zamlarını ele alalım. Litrede 67 kuruş zam geldi. Meslek örgütlerinin açıkladıkları verilere göre, tarımda yılda 3,5 milyar litre mazot kullanıldığını düşünürsek maliyet artışı 2,35 milyar TL oluyor. Bu rakam tarım sektörüne verilecek 24 milyar TL’lik toplam destekleme bütçesinin yüzde 10’u.
Koskoca yıl tarıma verilecek toplam desteğin 10’da 1’i, sadece mazot zammından, çiftçinin cebinden çıkıyor.
Bir üretimden, bir tüketim zincirinden güncel örnek verdim sadece… Çoğaltmak mümkün.
Sonuç:
Üreticimizin yıllık tarımsal hasılanın yarısı kadar (150 milyar TL) resmî kurumlara borcu var. Üretim girdilerini satın aldığı bayiye, hal esnafına olan borcu bu rakama dâhil değil üstelik.
Anlaşılmalı ki, bu iş elde olduğunca çiftçiye - tarıma değil - yaşayabilmesi için para vermekle, arada bir faiz üstüne faiz ekleyerek vade uzatmakla hatta borç silmekle olmuyor, olmayacak.
Kentlerde amaç, sadece gıda enflasyonunu o ay için düşük tutmak ise bunu da yapabildiğimiz söylenemez.
Tarımda örgütsüzlük sorununu çözmeden, riski ve üretim plansızlığını en aza indirmeden, tarımın kendi doğasına uygun kredi ve diğer finansman koşullarını oluşturup uygulamadan başarı mümkün değildir.
Yukarıdaki konu başlıklarının hepsi ayrı bir yazı konusudur. İmkânlar ölçüsünde değinmeye çalışacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Galip Umut Özdil Arşivi