AH GÜZEL İSTANBUL

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 30, 2020 / 07:07

İstanbul son günlerde hem ulusal hem de uluslararası basında adı en çok geçen şehirlerden birisi. Bir yanda Ayasofya, diğer yandan İstanbul Sözleşmesi İstanbul’u haberlerin ilk sırasına taşıyor.


Ayasofya, Danıştay’ın 10 Temmuz günü 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını “Ayasofya’nın vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığını” belirterek iptal etmesiyle 86 yıllık müze statüsünü kaybetti ve Cumhurbaşkanlığı kararı ile yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Ayasofya bugün resmen bir cami.

Bu iptal ve devir kararı aslında AKP – Diyanet İşleri Başkanlığı – Hukuk üçgeni içerisinde gerçekleşen ve son dönemlerde karşı karşıya kaldığımız olaylardan bir tanesi, şu ana kadar ki en önemlisi. Baştan sona sembollerle bezeli karar ve sonrasında kılınan ilk Cuma namazının topluma verdiği mesaj da son derece net: Cumhuriyet, 100. yaşına doğru ilerlerken yeniden tesis ediliyor. Cumhuriyet’in kurum ve kuralları yeniden inşa ediliyor. Tarih yeniden yazılıyor. Din ve hukuk kurumları Osmanlı sanrısı üzerinde yükselen yeni bir cumhuriyeti inşa ediyorlar. Hükümet ve çeşitli siyasi aktörler Cumhuriyet’in ilk yılları ile bir hesaplaşma içinde bulunuyor.
Bu arada toplumun Ayasofya ile ilgili düşünceleri neler? Metropol illerinde yaşayan seçmenler Ayasofya konusunda ne düşünüyorlar? Sia Insight’ın Temmuz ayında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, metropol illeri seçmenlerinin yüzde 59’u Ayasofya’nın Müslümanların ibadetine açılmasını destekliyor ve bu destek alt sınıflarda yüzde 70’e ve AKP – MHP ittifakı destekçileri arasında yüzde 83’e kadar yükseliyor. Ayasofya’nın müze statüsünü koruması gerektiğine inananlar da yüzde 28 oranında ve bu oran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi karşıtları arasında yüzde 57. Ayasofya’nın hem Müslümanların hem de Hıristiyanların ibadetine açılabileceğini düşünenlerin oranı toplumun yüzde 9’unu oluşturuyor.
Hükümet, Ayasofya kararı ile toplumun desteğini kazanırken, yine İstanbul odaklı bir başka konuda toplumla ters düşme potansiyeline sahip görünüyor: İstanbul Sözleşmesi. 2011 yılında İstanbul’da imzaya açılan ve 2012 yılında ilk resmi imzayı Türkiye’nin attığı, bugün 45’ten fazla ülkenin imzaladığı bu sözleşme kendi anavatanında büyük bir tehdit altında bulunuyor.


Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık alanındaki bu en önemli belge yeni bir toplumsal çatışmanın odağında bulunuyor. Hükümet, muhafazakar ve İslamcı çevreler Türkiye’nin sözleşmeden çıkmasını ya da bazı maddelere çekince konulmasını savunurken, başta kadın ve LGBTİ örgütleri olmak üzere toplum bu çatışmada mevzi kaybedilmemesi için son derece başarılı bir mücadele veriyor. Üstelik iş dünyasının önde gelen holdingleri Hükümet ile karşı karşıya kalma pahasına bugün bu sözleşmeyi destekliyor ve sözleşmeye bağlılıklarını ilan ediyorlar. Hükümet’e yakın KADEM dahi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına karşı duruyor.
Dur durak bilmeyen kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet bu sözleşmenin önemini her geçen gün daha da arttırsa da Sia Insight’ın yaptığı araştırmaya göre bugün üç büyük ilde yaşayan 18 yaş üzeri nüfusun sadece yüzde 35’i İstanbul Sözleşmesi’nden haberdar. Sözleşmenin erkekler arasındaki bilinirliği kadınlardan daha yüksek.
Bununla birlikte, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kamuoyu desteği oldukça yüksek bir oranda bulunuyor. Üç büyük il seçmenlerinin yüzde 60’a yakını İstanbul Sözleşmesi’ni destekliyor, yüzde 30’u ise onaylamıyor. Sözleşme özellikle gençler ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi karşıtları tarafından destekleniyor. Bu yönetim biçimine destek veren AKP – MHP ittifakının da yüzde 49’u İstanbul Sözleşmesi’nin destekçileri arasında yer alıyor.


Hükümet büyük olasılıkla kendi seçmenin de sahiplendiği İstanbul Sözleşmesi’nden tamamen çekilmeyi göze alamayacak ve başta LGBTİ toplumunu koruma altına alan bazı maddelere çekincelerini koyacak.
Ancak, çok iyi biliyoruz ki Cumhuriyet’in en başından beri kadın konusu Türkiye’de toplumu yeniden şekillendirmenin en önemli alanlarından biri. Türkiye’de tarih kadın bedeni üzerinden yazılıyor. Cumhuriyetin ve toplumsal hayatın yeniden kurgulandığı bu dönemde de kadın ve kadın ile ilgili toplumsal konular daha uzun bir süre gündemimizde önemli bir yer edinmeye devam edecek.

Hüseyin Tapınç

28 Kasım 1964 tarihinde doğan Hüseyin Tapınç üniversite eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamlamıştır ve 1987 – 1989 yıllarında aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. 1989 yılında kazandığı British Counsil bursu ile İngiltere’ye gitmiş ve 1990 yılında The University of Essex’den Sosyoloji MA derecesi almıştır.

Türkiye’ye döndükten sonra 1990 yılında Piar-Gallup Araştırma Şirketi’nde çalışmaya başlayan Hüseyin Tapınç, Ekim 1994 – Şubat 2009 tarihleri arasında Plus Remark, infratest burke, NFO Infratest, Plus Remark ve Synovate markaları altında aynı şirkette görev yapmıştır. Synovate’te son olarak Orta ve Doğu Avrupa Orta Doğu Bölgesi Marka ve İletişim Direktörü olarak çalışmıştır (2008 – 2009). 1994 – 2008 yılları arasında dayanıklı tüketim ürünleri, finans, hızlı tüketim ürünleri, otomotiv, telekomünikasyon ve üretim sektörlerinde yüzlerce B2C ve B2B projelerinde aktif olarak çalışmış ve yöneticilik yapmıştır. 2009 yılı Kasım ayında arkadaşları ile birlikte Sia Insight şirketini kurmuştur ve şirketin Genel Müdürlüğünü sürdürmektedir. Türkiye Araştırmacılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesidir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top