Ahlatlıbel hatırası

12 Şubat Cumartesi akşamı altı siyasi partinin lideri Çankaya Belediyesinin Ahlatlıbel’deki tesisinde bir araya geldiler. Ev sahibi sıfatıyla Kemal Kılıçdaroğlu onları kapıda karşıladı, buyur etti. Sofraya geçmeden önce fotoğraf çekimi için yan yana durdular. Hepsinin yüzünde mutlu bir tebessüm vardı. Fotoğrafçının “Çiiiz” demesine gerek kalmadı.

Mutlu mesut sofraya geçtiler. Herkes çatal bıçakların arasına dosyalarını yerleştirdi. Fotoğrafçı habire basıyordu deklanşöre… Çekti çekeceğini ve çıktı.

Genel başkanlar beş saat daha kaldılar o odada. Kurmayı vaat ettikleri güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda yardımcılarının aylardır üzerinde çalıştığı ilkeler metnine onay verdiklerini teyit ettiler. Bu metni bir manifesto olarak 28 Şubat’ta birlikte kamuoyuna açıklayacaklarını ilan ettiler.

Başka neleri konuştular beş saat boyunca?

Dışarıya yansıdığına göre, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecinde ülkenin nasıl yönetileceğinin yol haritasını çalışmak üzere mutabakata vardılar. Yine her partiden genel başkan yardımcılarının yer alacağı bir komisyon kurulacak, varacakları mutabakat liderlerin olurunun ardından kamuoyu ile paylaşılacak.

Liderler ayrıca, güncel ekonomik ve sosyal konularda seçim sonrası uygulanacak politikaları çalışmaya karar verdiler.

Ele alınan konulardan biri de seçim güvenliği oldu. AKP’nin bu konudaki lekeli sicili ışığında mevcut riskler ve partilerin sandık güvenliği alanında tek tek yaptıkları çalışmaların nasıl ortaklaştırılabileceği üzerinde kafa yordular.

12 Şubat Cumartesi akşamı Ahlatlıbel’de yapılan toplantının tarihi bir önem taşıdığını düşünüyorum.

Düşünün, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 10 yaşında, yani siyaseti iyi kötü izleme yetisine sahip olmaya başlayan çocuklar bugün 30 yaşındalar. Hayatlarında siyaset olarak gördükleri şey nedir?

Kutuplaştırmak, ayrıştırmak, rakipleri kötülemek, hakaret etmek, iftira etmek, “terörist” diye, “dışarıdan/Kandil’den talimat alıyor” diye itham etmek, “ABD projesi” diye yaftalamak, “bunlar daha iyi günlerin” diye tehdit etmek, ağzı süt kokan çocukların eline mikrofon tutuşturup “Bay Kemal hain” diye bağırttırmak, “zamların nedeni CHP” diye zırvalamak, hak, hukuk, adalet gibi taraklarda bezi olmamak, siyaseti çalmak, çırpmak, rant paylaşmak, zenginleşmek, zenginleşmek, yine zenginleşmek, daha zenginleşmek, durmadan zenginleşmek, ölesiye zenginleşmek…

Altı farklı siyasi partinin genel başkanını bir araya getiren Ahlatlıbel buluşmasının genç nesillerin siyaset terbiyesine büyük katkıları olmuş olsa gerektir.

Ben Ahlatlıbel’de yapılan açıklamayı ve basına yansıyan ayrıntıları okuduğumda liderlerin doğru yolda olduklarını görüyorum.

Aylardır beklediğim o fotoğrafı görmek beni mutlu etti.

Mutlu olmayan, olamayanlar da var ibadullah…

İktidar cephesi (keşke bu kelimeyi kullanmasam. Ama…) memnun değil. Birçok neden var. Biliyor ki birlikten kuvvet doğacak ve muhalefet bu kez ciddi bir tehdit olarak karşısına çıkacak.

Hala çengel atma ümidi taşımakta olabileceği siyasi partilerin karşı tarafta oldukları iyice tescillendi.

Anketler zaten kötü gidiyordu. Şimdi bozgunun habercisi olacaklar büsbütün…

Cumhur ittifakı karşıtı kesimler de ise en çok duyulan eleştiri fotoğrafın eksik olduğu. HDP’nin, TİP’in olmadığı bir fotoğrafın demokrasi iddiasında olamayacağı. Ben de bu eleştiriye bütün kalbimle katılıyorum.

Ama kalbimle katılıyorum. Aklımla katılamıyorum. Çünkü aklım bana gerçekçi davranmayı öğütlüyor.

Düşünün ki biz HDP yok diye isyan ederken Cumhurcular “HDP toplantının masanın altına saklanan gizli katılımcısı”, “Fotoğrafı çektiği için gözükmüyor” gibilerinden akla ziyan lakırdılar ediyorlar.

Seçmeni büyük ölçüde MHP kökenli olan İyi Parti’nin HDP ile aynı masaya oturmasını beklemek, bunu zorlamak, ısrar etmek ne kadar doğrudur? Aynı hassasiyet HDP seçmeni için de geçerlidir.

Ama ben AKP’den ve Erdoğan’dan kurtulmak isteyenlerin tabanda ve de yarın sandıkta bir “İllallah ittifakı” kurduklarını görüyor ve hepsinin aynı yönde oy kullanacaklarını biliyorum.

Beni asıl şaşırtan Cumhur İttifakı karşıtı cepheye mensup bir kesimin Ahlatlıbel eleştirisi.

“Türkiye’yi bunlar mı kurtaracak?”, “Ben Kılıçdaroğlu’na oy vermem”, “Mansur olmazsa olmaz”, “Ekmeleddin istemiyoruz” tadındaki eleştirilere şaşıyorum. Kızıyorum.

Arkadaş, kişi kültünten, reis tapınmacılığından kurtulmaya çalışmıyor muyuz? Kişinin değil, kurumların hakim olduğu bir anayasal düzen özlemiyor muyuz?

Ahlatlıbel’deki siyasetçileri düşük profilli mi buldunuz? İyi ya! Zaten onu istemiyor muyuz? Dünyada saat gibi işleyen rejimlerin hüküm sürdüğü ülkeler var. Birinin bile başbakanının adını bilmeyiz. Özlediğimiz de bu değil mi?

Yoksa siz beyaz atlı prens mi beklersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi