AK PARTİ HİÇ OY KAYBETMEZ Mİ?

Haziran ayından bu yana ülkemizde seçmen kanaatlerini ve tercihlerini etkileyebilecek çok sayıda önemli hadise gerçekleşti. Yaşanan bu olayların büyük ölçüde iktidarın icraatları, kararları veya performansı ile ilgili olması nedeniyle, yaz başından bu yana AK Parti’ye ve Cumhur İttifakı’na yönelik seçmen desteğinde de düşüşler gözlemleniyor. Sedat Peker’in ifşaatları, yaşanan yangın ve sel felaketlerinin yönetilmesinde iktidarın başarısız olması, Eylül ayından bu yana devam eden zam fırtınası ve faiz indirimlerindeki anlaşılmaz inat nedeniyle döviz kurlarında yaşanan artışlar son aylarda seçmen tercihlerini etkileme potansiyeline sahip olaylardı. Bu nedenle birkaç aydır çok sayıda araştırma kuruluşu hem AK Parti’nin hem de genel olarak Cumhur İttifakı’nın önemli ölçüde oy kaybettiğine dair raporlar yayınlıyorlar.

Tabi ki AK Parti yayınlanan araştırma sonuçlarını bir uyarı olarak kabul etmedi. Dünyadaki diğer tüm popülist partilerin yaptığı gibi, olumsuz araştırma sonuçlarını kendisine karşı sürdürülen bir operasyonun parçası olarak değerlendirdi ve bunu en üst seviyede dillendirdi. Sn. Erdoğan da araştırmaların güvenilmez olduğunu dile getiren AK Parti yetkilileri arasındaydı. Hatta yerel seçimlerden bu yana araştırmalar hakkında olumsuz düşündüğünü de konuşmasında basın mensuplarına hatırlattı.

AK Parti sözcüleri bir yandan araştırmaları eleştirirken, öte yandan da başka araştırmalara dayandırarak (hangi araştırmalar olduğunu bilmiyoruz, çünkü takip edebildiğim kadarıyla bu bilgi hiç zikredilmedi, dolayısıyla “meçhul” araştırmalar diyebiliriz) iktidarın oylarında herhangi bir düşüşün söz konusu olmadığını ileri sürdüler.
İktidara yakın/destekleyen bazı araştırma şirketleri de kendi yaptıkları çalışmaları açıklayarak oy kaybı iddialarını yalanlamaya çalıştılar.

Burada “hangi araştırma doğru, hangi araştırma yanlış” tartışmasına girmeyi düşünmüyorum. Bunun yerine, kimsenin tartışamayacağı güvenilir verilerden yani seçim sonuçlarından hareketle AK Parti’nin “demokratik ülkelerdeki” diğer tüm iktidarlar ve siyasi partiler gibi oy kaybedebileceğini gerekçeleriyle birlikte açıklamaya çalışacağım.

2009 YEREL SEÇİMLERİ
29 Mart’ta gerçekleşen yerel seçimlerden önce aslında AK Parti’ye büyük avantaj sağlayacak çok sayıda olay yaşanmıştı. Seçimden bir yıl önce 14 Mart 2008 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiasıyla AK Parti'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 30 Temmuz’da dava sonuçlandı ve AK Parti kapatılmadı. Bu dava seçmenlerinin nezdinde AK Parti’ye yapılmış açık bir haksızlık olarak görüldü ve partileriyle olan duygusal bağlarının daha da güçlenmesine vesile oldu. Seçime tam iki ay kala da (29 Ocak) ünlü “One Minute” hadisesi yaşandı. Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Perez ile katıldığı bir panelde yaptığı bu çıkış yıllarca AK Parti seçmeni arasında bir efsane gibi anıldı.

Ama öte yandan 2008’in başından itibaren bütün dünyada etkisini gösteren küresel ekonomik kriz yaşanmaya başlanmıştı. Yerel seçim kampanyası boyunca Sn. Erdoğan “teğet geçecek” retoriği ile küresel krizin Türkiye’yi az etkilediğine seçmenleri inandırmaya çalıştı. Ama bunda yeterince başarılı olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Çünkü o yerel seçimlerde AK Parti tam dokuz puan oy kaybetti ve oyları yüzde 47’den 38’e düştü.

7 HAZİRAN 2015 GENEL SEÇİMİ
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 Ağustos’unda cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle genel başkanlığı ve Başbakanlık koltuklarını devralan Ahmet Davutoğlu’nun ilk seçiminde AK Parti büyük bir sürpriz yaşadı. Bu seçimde hem dokuz puan oy kaybetti hem de tek başına iktidar olmaya yetecek kadar milletvekili çıkaramadı.
Seçim sonrası yapılan araştırmalarda, oy kayıplarına yol açan üç temel sebebin;

1- 17-25 Aralık olaylarında haklarında çeşitli yolsuzluk iddiaları ortaya atılan dört bakanın yüce divana gönderilmemesi,

2- Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın AK Parti lehine seçim kampanyası yürütmesi,

3- İktidar içinde yaşanan çeşitli tartışmalar (Dolmabahçe toplantısı, “parsel parsel sattılar” polemiği, Hakan Fidan’ın milletvekili olmak için istifasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşı çıkması vs.) olduğu görülüyordu.

2018 GENEL SEÇİMİ
1 Kasım 2015’te yapılan son genel seçimde yüzde 50 civarında oy almayı başaran AK Parti’nin oyları başkanlık sistemine geçişi hedefleyen anayasa değişikliği ve arkasından yaşanan referandum sürecinde düşmeye başladı.

Benim o dönemde “Beyaz Sağcılar” olarak isimlendirdiğim ve metropollerde yaşayan, 40 yaşın altında, iyi eğitimli ve ortalamanın üstünde gelire sahip seçmenler AK Parti’den uzaklaştı. Dünyaya mental olarak daha fazla entegre olmuş ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, katılımcılık vs. gibi evrensel siyasi değerlere önem veren bu grubun iktidara tepki duymasının temel nedenleri “tek adam”ın iktidarına dayalı ve güçler ayrılığını büyük ölçüde ortadan kaldıracak bir yönetim modeline geçildiğine dair kaygılar taşımasıydı.

Beyaz Sağcılar önce referandumda “hayır” oyu verdi; arkasından da 24 Haziran 2018 genel seçiminde AK Parti’den uzaklaştı. Bu seçimde AK Parti’nin oyu yüzde 50’den yüzde 42,5’e düştü. Yani 7,5 puan oy kaybetti, ama aynı seçimde Sn. Erdoğan’ın ilk turda cumhurbaşkanı olmasına yetecek seviyede oy alması nedeniyle, gerçekleşen oy kaybı hiç fark edilmedi. Hem medyada hem de AK Parti camiasında bu oy kaybı pek tartışılmadı. Herkesin gözünün önündeki gerçeklik bir anda görünmez oldu.

2019 YEREL SEÇİMLERİ
2018 genel seçiminden sadece 9 ay sonra gerçekleşen yerel seçimlerde halk Rahip Brunson nedeniyle dönemin ABD Başkanı Trump’ın tehditleriyle tetiklenen ekonomik krizden muzdaripti. Başkanlık sistemine geçtiğimiz 24 Haziran seçiminden yaklaşık bir ay sonra patlayan bu kriz nedeniyle Dolar bir anda 4,6’dan 6,3 TL’ye fırladı. Bu şok bütün ekonomik dengenin bozulmasına neden oldu. Bu süreçte enflasyon da yüzde 12’den yüzde 16,2’ye yükseldi.
Yerel seçimler yaklaştığında vatandaşın ekonomik sıkıntıları artmıştı ama AK Parti-MHP-BBP’den oluşan Cumhur İttifakı yürüttüğü kampanyada ekonomik sorunları değil ülkenin güvenliğini ön plana çıkarmaya çalıştılar ve “beka” retoriğini kullandılar. Yani ülkenin bekası tehlike altındaydı ve eğer seçmen iktidara yeterince oy vermezse ülkemiz tamamen yok olacaktı.

Anadolu seçmenlerinin bir bölümü bu argümana itibar ettiler ve iktidarı desteklediler, ama metropollerde yaşayan seçmenler beka retoriğine inanmadı ve yaşadığı ekonomik sorunlara duyduğu tepkiyi sandığa yansıttı. Ülke nüfusunun yarıya yakınının yaşadığı, başta İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 11 büyükşehirde başkanlıklar Millet İttifakı’nın CHP’li adayları tarafından kazanıldı.

Bu yerel seçimlerde partiler büyük seçim çevrelerinde ittifak yaptığı için tek tek partilerin almış oldukları oyu tam olarak bilemiyoruz, ama doğruya yakın tahmin edebiliyoruz. Bu belirsizlik nedeniyle partilerin oy oranlarında ne tür değişiklikler yaşandığı kamuoyunda pek tartışılmadı. Tek resmi sayılabilecek açıklama Devlet Bahçeli tarafından yapıldı ve kendi partisinin yüzde 18,81 AK Parti’nin yüzde 41,61 ve toplamda ise Cumhur İttifakı’nın yüzde 60,42 oranında oy aldığını ileri sürdü.

Oysa ki AK Parti ve MHP’nin toplam oy oranı, illerde İl Genel Meclisi, Büyükşehirlerde ise belediye meclislerinde aldıkları oylar baz alındığında yüzde 50,8’di. Üstelik bu oranda ittifaka dahil BBP seçmenlerinin oyları da vardı. Dolayısıyla bu toplam oydan MHP’nin ve BBP’nin oylarını çıkardığımızda AK Parti’nin yüzde 40’ın altına düştüğünü ve yaklaşık olarak yüzde 38 civarında bir oya sahip olduğunu görüyoruz. Yani yaşanan ekonomik kriz AK Parti’ye 9 ayda yaklaşık dört puan oy kaybettirmişti.

PEKİ YA BUGÜN?
Yerel seçimlerden bugüne başkanlık sisteminin neden olduğu diğer olumsuzluklar (otoriterleşme, yargının bağımsızlığını yitirmesi, güçler ayrılığının ortadan kalkması, adam kayırma, şeffaflığın yok olması, göçmen politikası vs.) görmezden gelinse bile ekonomik sorunlar kesintisiz bir biçimde ve artarak devam ediyor. Aradan geçen süre seçmenlerin dayanabilme gücünün de aşınmasına neden oldu. 30 Mart 2018’de 5,65 TL olan Dolar kuru bugün 9,60 TL; yüzde 16,2 olan enflasyon oranı yüzde 19,6’ya yükseldi; yüzde 10,1 olan işsizlik oranı ise yüzde 12’ye ulaştı.
İktidar cenahına soracak olursanız AK Parti’nin oy oranı yüzde 40’ın üzerinde seyrediyor. Yani yerel seçimden bu yana ekonomik göstergeler gün geçtikçe bozulurken AK Parti’nin oy oranı artmış. Dolayısıyla “ne kadar çok enflasyon, ne kadar yüksek döviz kuru ve ne kadar çok işsizlik varsa oy oranı da o kadar artar” şeklinde bir yeni seçmen davranışı teorisi ile karşı karşıyayız.
İnanıp inanmamak tabi ki size kalmış…

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi