AKP VE BENJAMİN BUTTON’IN TUHAF HİKAYESİ

AKP VE BENJAMİN BUTTON’IN TUHAF HİKAYESİ
Önce adalet, ardından ekonomi alanında reform müjdesinin 18 yıl biterken ve bu iki kurum çökmüş iken verilmesi üzerine, “Şahsım şimdi de ana muhalefete hazırlanıyor” demiştim.Siber istifanın yarattığı sarsıntı, reform...

Önce adalet, ardından ekonomi alanında reform müjdesinin 18 yıl biterken ve bu iki kurum çökmüş iken verilmesi üzerine, “Şahsım şimdi de ana muhalefete hazırlanıyor” demiştim.
Siber istifanın yarattığı sarsıntı, reform kaşıklayıcılarının desteğiyle atlatıldı. Cezaevinde yatanlar adalet reformunu duyunca heyecana kapıldı. Bu heyecana en evvel kapılan ve eskiden bir ağırlığı olan Bülent Arınç televizyona koştu, mahpustan çıkmasını istediklerini sıraladı. Ancak coşkusu o kadar kuvvetliydi ki, “Tayyip Erdoğan da adalet istiyor” dedi.
İktidarın diğer ortağı, daha ağzını açmadan, neredeyse derdest edildi, fitnecilikle suçlandı, saraydaki maaşı kesildi.
Reform kaşıklayıcılar, ekranlardan ekranlara savrulurken, “Biz de çorbadan olmayalım” diyerek ağız değiştirip, adalet reformunun, yargıya hız getireceğini söylerken, sağdan devam eden ticariler gibiydi. Ekonominin de reforma zaten ihtiyacı yoktu onlara göre. Heybelerinde öyle güçlü bir laf var ki bunların, adam emekli subay, ama zannedersin, Massachussets’ten, Harvard’dan, London School yahut Oxford’dan diplomalı.
Baktılar yine olmuyor, en iyisi topu iş adamlarına atalım, ‘onlar halletsin bu adalet işini de ekonomi işini de’ dediler. Kendi aralarında “Ulan nereden çıktı bu reform? Damadın gitmesi iyiydi de reform, şimdi önceki dönemi çok başarısız gösterir” dedikoduları gizlenemedi.
Zaten iş adamları dedikleri 5’li müteahhit grubu değil mi? TÜSİAD’ı, TOBB’u yancı gibi görünmüyor mu? Görünüyor, kızma ama öyle görünüyor.
En kısa zamanda çıkarılacak denen reform vuruşları direklerde patladı velhasıl. Ahali özellikle ekonomide reform yapılmamasından pek memnun. Lanet virüs yüzünden kahvede konuşmuyorlar, parklarda buluşuyorlar.
Memnun. Çünkü ekonomide ne zaman reform yapılsa kabak yoksulun başında patlar, tatlısı, kaymağı da zenginin sofrasına bir güzel konar.
Memleketin önünü açacak, bizi zengin milletler arasında sokacak bu reformlar ne zaman yapılsa asgari ücretli, işçi, memur, köylü, emekli daha faydasını görememiştir. Hep “Bir sonraki reforma inşallah” demenin de sonu vardır en nihayetinde.
Üç gün evveliydi, Hazine’nin yeni Bakanı, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve arkadaşlarıyla (özel değil iş arkadaşlarıyla, yani iş adamlarıyla) görüştü.
Hisarcıklıoğlu, ne dedi görüşme sonrasında;
"Bu dönemde devletimizi yanımızda görmek bizim için çok değerliydi."
Özeti budur.
Çalışanın, çalışmayanın, dükkanı kapananın, ocağı sönenin yanında olmayan, onları görmeyen iktidar hamdolsun yine daha çok ihtiyacı olanların yanında.
Çünkü yeni söz kalmadı, çünkü şahsım gündemi tutamıyor. İktidar savruluyor.
Hiç görüyor musunuz AK Partili vekilleri ahalinin arasında, Cuma’da, cenazede? Sanki yer yarıldı da kayboldular. Esnafın yanına gitmiyorlar, iş ve işçi kurumunun önünde görünmüyorlar. Gerine gerine oturuyorlar ekranlarda, “Bu millet iş beğenmiyor” diye eğleniyorlar. Biraz utanma olur.
Katar’a satışımız sürerken, Antalya Limanı, Borsa’nın yüzde 10’u misal… Liste uzun. “Paranın rengi, dini yoktur. Para paradır” diyordu Şahsım.
Osmanlı’nın nasıl battığı keşke hatırlatılsa, keşke. Paranın rengi de dini de vardır arkadaş.
Ben bunları yazarken, bir haber geçti önümde. Haber şöyle diyordu;
“Reuters’ın bankacılık sektöründeki kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, Merkez Bankası’nın net rezervlerinin geçen hafta 5 milyar dolar civarında düştüğü tahmin ediliyor. Bu miktar, net rezervlerin 13 milyar dolar seviyesine düşmesi anlamına geliyor. Net rezervler en son 2003 yılında bu seviyeye kadar düşmüştü.”
2003 senesine geri döndük anlayacağınız ekonomide.
“Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi” adlı filmi izlemişsinizdir. Kısaca hatırlatayım. Birinci Dünya Savaşı sırasında saatçilik yapan bir adam, oğlunu savaşta kaybeder. Kör olan saatçi, tren istasyonu için imal ettiği bir saatin geriye doğru işlemesini sağlar. Amacı saati geriye doğru işleterek yitirdiklerinin geri dönmesini sağlamaktır. Saat mucize yaratır. Savaşın sona erdiği gün dünyaya gelen Benjamin Button, hayatını tersten yaşamaya başlar.
Bir mucizedir yani. Övünecek kelime bulamadığımız, bizi kıskanmayan ülkenin kalmadığı bir dönemde 2003 seviyesine geri dönmek.
Şimdiden söyleyeyim, ahali olarak içeceğimiz ilaçların olduğu acı reçetenin yeniden yazımı sürüyor. Bizi pek güzel günler beklemiyor.
Onlar tüm memlekete Benjamin Button’un tuhaf hikayesini yaşatırken, sen kendi dünyanda o hikayeden bağımsız mı kalacağını sanıyorsun?