AKS ATLAMAK: 180 DERECE KURALI

40. İstanbul Film Festivali’nin Nisan ayı çevrimiçi gösterimlerinde “Çiçek İstemez” bölümünde gösterilen ve yönetmenliğini Farnoosh Samadi’nin yaptığı “180 Derece Kuralı” (180 Degree Rule-2020) bizimki gibi erkek egemen toplumlarda da rastlanma olasılığı olan yalın bir konudan yola çıkarak, seyirciyi ekranın karşısına mıhlayıp etkisini sürekli yükselen bir nabız gibi sürdüren bir film.

İran sineması, özgün özellikleri ve genellikle minimal öyküleri etkili sinema diliyle anlatan yönetmenlerinin başarısıyla uzun süredir dünyada öne çıkan bir sinema olarak dikkati çekiyor. Batı yanlısı bir yönetim anlayışıyla İran monarşisinin son lideri olan Şah Rıza Pehlevi döneminde  otokratik bir yönetimle uzun süre yönetilen İran; Şah döneminde köktendinci düşünceleriyle önce Türkiye, sonra Irak ve Fransa’ya sürgüne gönderilen Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin, 1979 yılında sürgünde olduğu Fransa’dan ülkesine dönmesinden sonra, islamcılar, liberaller ve sosyalist aydınların işbirliğinde bir devrim süreci yaşadı. Ayetullah Humeyni liberalleri ve sosyalistleri tasfiye ederek İslam Cumhuriyeti kimliğiyle İran’da şeriata dayalı yeni bir dönemi başlattı ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri oldu.

Bu süreç özellikle düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü açısından ve kadınlar için zor bir dönemi de başlattı. İran gibi kadim, Ortadoğu coğrafyasının ortalama özellikleriyle tanımlanamayacak bir ülke, hem sahip olduğu uygarlık değerleri hem de kişilikli kadınlarıyla her zaman fark yaratmıştır.

İRAN’DA SİNEMANIN YÜKSELİŞİ

İran’da, onlarca karmaşık sosyolojik ve toplumsal olguya bağlı olarak gelişen devrim sürecini, bir film bağlamında kısaca özetlemeye çalışmak şüphesiz yeterli değil. Diğer yandan mevcut düzeniyle İslam dininin kurallarına, diğer bir deyişle şeriata göre yönetilen bu ülkede, yaşama egemen olan kurallara uymak istemeyen ve eleştiren kişilerin söylemlerini özgürce ifade etme yollarının çok sınırlı olmasının; İran’da sinema sanatının bu bağlamda yetkin örnekler ortaya çıkarmasına da katkı sağladığını saptamak abartı sayılmamalı. Bu süreç İran’da, özellikle sinema sanatı özelinde yaratıcı  yapıtların ve sinemacı kuşakların yetişmesine hizmet etmesini sağladığı gibi;  bizim gibi ülkelerin sineması için de bir karşılaştırma örneği olabilir.

Sinema sanatının motoru şüphesiz ana akım ya da diğer bir deyişle ticari sinemadır. Sinema büyük bir endüstri ve pahalı bir sanat dalı olması nedeniyle, bir roman yazarının ya da görece daha az masraflı olarak bir ressamın kendisini özgür ve bağımsız olarak ifade etmesine benzemez. Diğer yandan sinema da tıpkı edebiyat, resim ve müzik gibi büyük ve güçlü sanatların arasındaki yerini özellikle 1950’lerden itibaren almıştır. Bu çerçevede insanlığın aydınlanmasında, yaşamı ve insanın kendini keşfetme sürecini başarıyla yansıtması açısından pek çok film örnek verilebilir.

SİNEMANIN TEMELİ ÖYKÜ ANLATMAKTIR

Diğer yandan sinemanın temeli öykü anlatmak üzerine kuruludur. Bu şiar ister belgesel, isterse de kurmaca olsun değişmez. Türk sinemasında da 1990’larda daha demokratik ve kişisel ifade olanaklarına fırsat sağlayan ve başat olgusu bağımsız sinema olan bir döneme girilmiş; başta Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu, Serdar Akar, Tayfun Pirselimoğlu, Yeşim Ustaoğlu, Ümit Ünal gibi yönetmenlerin açtığı yoldan sinemaya giren yeni yönetmenler, filmlerinde çoğunlukla yalın konuları ve minimal anlatımı tercih eden bir görünüm ortaya koymuşlardır.

Yazının konusu 40. İstanbul Film Festivali’nin Nisan ayı programında yer alan “180 Derece Kuralı” isimli film olsa da, bu filmin yarattığı çağrışımların ülkemizde özellikle 1990’larda başat hale gelen Bağımsız Sinema ve Sanat Sineması (Arthouse Film) bağlamında saptamalara açık bir zemin oluşturduğundan bahsedilebilir.

İRAN SİNEMASININ YARATICILIĞI

İran sinemasının yalın ve günlük sıradan olayları ve sıradan insanların yaşamlarını anlatmadaki sinema dili başarısı ve estetik düzey ise, yukarıda isimlerini saydığımız yönetmenlerimizin açtığı kapıdan giren yeni kuşak yönetmenlerimizce henüz yakalanabilmiş bir olgu değil. İran sinemasının bu başarısı örneğin önemli yönetmen Asghar Farhadi’nin 61. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı, ayrıca Oscar Ödüllerinde “Yabancı Dilde En İyi Film” ödülünü kazanan “Bir Ayrılık” (A Seperation) filmi gibi filmlerle de öne çıkmıştır.

40. İstanbul Film Festivali’nin Nisan ayı çevrimiçi gösterimlerinde “Çiçek İstemez” bölümünde gösterilen ve Farnoosh Samadi’nin ilk uzun metrajlı filmi “180 Derece Kuralı” (180 Degree Rule-2020), bizim gibi erkek egemen toplumlarda da rastlanma olasılığı olan yalın bir konudan yola çıkarak, seyirciyi ekranın karşısına mıhlayıp etkisini sürekli yükselen bir nabız gibi sürdüren bir film.

Kocası Hamid’in (Pejman Jamshidi) karşı çıkmasına karşın, öğretmen olan Sara (Sahar Dolatshahi) küçük kız kardeşinin kır düğününe katılmak için beş yaşındaki kızı Raha ile Tahran’ın kuzeyine gider. Kocasının baskıcı tavırlarından dolayı ailesinden düğüne katıldığını kocası Hamid’den saklamasını ister. Olaylar trajik bir biçimde gelişir ve küçük kızı Raha uyudukları odadaki gaz sobasından zehirlenerek ölür. Yaşadığı acıyla perişan olan Sara, kocasından korkusu nedeniyle ona yalan söyler ve şoka girerek acısını bile yaşayamaz... Diğer yandan okuldaki bir kız öğrencisinin hamile kalması ve durumunu ailesinden saklaması için Sara’dan söz alması, kızın babasından korkusu nedeniyle kürtaj olurken ölmesi ve bu durumdan sorumluluk duyan Sara’nın derin bir suçluluk duygusuna sürüklenmesine neden olur.

Yönetmen Farnoosh Samadi, kolaylıkla melodrama kayabilecek filmini, baskıcı toplumlardaki yasakların bireylerin yaşamına yansıyan boyutlarını ve yaşamlarını tümüyle dönüştürmesine neden olabilecek olayların oluşmasındaki etkisini başarıyla seyirciye geçiriyor. Anlattığı sıradan konunun katmanlarını didaktizme ve melodrama kaçmadan seyircisine başarıyla duyumsatırken; bu insani dramı sömürmeden, satır aralarında etkili bir sistem eleştirisine dönüştürme becerisini de gösteriyor.

180 DERECE KURALI

180 derece kuralı, sinemada kamera aksının atlanması olarak bilinen ve sinema okulunda eğitim alan öğrencilere ilk öğretilen kurallardan birisidir. Olay örgüsünün anlatılmasında farklı çekimlerde kamera doğru aksa yerleştirilmezse, sıçrama diye tanımlanan devamlılık hatalarına neden olur ve seyircinin olay örgüsünü anlamasında sorun yaratır. Samadi, kendi kararını veren ve kızıyla düğüne giderek aksı atlayan ana karakteri Sara aracılığıyla 180 derece kuralını çift taraflı bir metafora dönüştürüyor ve bu bağlamda hem genç kadının erkek egemenliğine karşı çıkmasını vurgularken hem de atlanan aksın yarattığı dramın sorgulamasına da hizmet ediyor.

Farnoosh Samadi’nin filminde özellikle oyunculuğun öne çıkan bir enstrüman olduğunu vurgulamak lazım. Özellikle Sara karekterinde Sahar Dolatshahi’nin başarılı performansı göz doldururken, özellikle kır düğünündeki pastoral düğün sahnesiyle bu dramatik filmi sürreel bir tabloya dönüştüren görüntü  yönetmeni Masood Salami’nin katkısını da ekleyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi