Akşener bir karar vermek zorunda

Popülist bir iktidar için işler sarpa sardığında ilk yapılması gereken şey yapılıyor ve “dâhili ve harici bedhahlar” yaratılıyor. Bu anlayışın toplumda da karşılık bulan öyle sağlam gerekçeleri var ki, karşılarında sulhu ve diyaloğu önceleyen mesajlar verme cesareti gösterilemiyor. Temel politik sorunların çözümü noktasında sağlanamayan birlik ve beraberlik, konu bir gece ansızın Atina’ya girmeye veya HDP’lilere sosyal vebalı muamelesi yapmaya geldiğinde çelik gibi bir milli mutabakat olarak tezahür edebiliyor.

Kısa bir süre önce Selahattin Demirtaş’ın “Dışarıda olsaydım eşimle birlikte Meral Akşener’e kahvaltıya giderdim.” sözlerine Akşener “Kanlın olsa, kan davalı birisi olsa kapısı çalındığı zaman o kapıdan içeri alınır…” şeklinde yanıt vermişti. Elbette burada “kanlın bile olsa” şerhinin popülist saiklerle düşüldüğünü anlayabiliyoruz. Meral Hanım bu sözlerin devamında siyasette iletişimin önemini vurgularken partilerinin kuruluş amacının makulde buluşmak, sadece eleştirmek değil, çözüm önerilerinde bulunmak olduğunu söylüyor ve bu sözlerini de “Bir tane tepki ile karşılaşmıyorum ben.” diyerek bağlıyordu. Burada altı çizilmesi gereken şey; bir tepki ile karşılaşmıyor olduğunu vurgulaması idi. O günlerde de, “Herhangi bir tepki ile karşılaşırsa, bu uzlaşmacı dilden uzaklaşır mı?” diye düşünmüştüm.

Geçtiğimiz hafta HDP’ye bakanlık verilmesi ekseninde yapılan tartışmalar, bu merakımızı gidermemize vesile oldu. İktidar çevrelerinin de ağır tahriki karşısında Akşener dayanamadı ve HDP’nin olduğu bir masada olmayacaklarını açıkça ifade etti. Yani karşılaştığı tepkiler, partilerinin kuruluş amaçlarından uzaklaşmaları ve makulde buluşmaktan vazgeçmeleri şeklinde neşet etti. Gerekçeleri ise parti hassasiyetleri… Seçmen cephesinden bakıldığında, tercih sebebi “kuruluş ilkeleri” mi olacak yoksa “parti hassasiyetleri” mi? Akşener’in; Türk isimlerinin Kürt vatandaşlara verilmesini bile hazmedemeyen etnik milliyetçi, ksenofobik ve sağlıksız tiplerle yol arkadaşlığı yaptığını biliyoruz. Dış saldırılara göğüs germeye çalışırken, içeride de böyle tipleri teskin etmek zorunda olduğunun da farkındayız. Ancak; iç ve dış tepkiler karşısında değişebilen bir siyasi tutum, gerek samimiyet, gerek ciddiyet, gerekse cesaret noktasında bir takım arızalar olduğunu gösteriyor.

Muhalefetten beklenen şey; meselelerin çözümü için farklı bir bakış akışı getirmesi ve bunu topluma kabullendirmesidir. CHP dışında Altılı Masa’da bulunan tüm siyasi partiler, iktidar ortakları ile aynı ontolojik kökenden geliyorlar. Bildiğimiz kadarıyla da; temel siyasi sorunlara yaklaşımları farklı oldukları için ayrılma ve yeni siyasi oluşumlara gitme gereği duydular. Aynı meseleler için, çözümü önceleyen farklı perspektifler sunamadıkları durumda alternatif olmaları mümkün olmadığı gibi, ayrı olmalarının da bir manası yoktur. Mukayese kriteri, Yunan’ı kimin daha iyi denize dökeceği veya teröre karşı kimin daha sert tavır takınacağı olacak ise Türkiye’de iktidar değişmeyecek demektir. Şeklen değişse bile roller değişecek, sonuç değişmeyecektir. AKP milletvekillerinin ve yandaşlarının giderek daha da çirkinleşen üslupları ve sosyal medya mesajları muhalefet bloğunun siyasi tavrını belirlememelidir.

Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubunu okutan ve terör örgütü ile defalarca kere üst düzey görüşmeler yapan siyasi iktidar, bugün HDP üstünden muhalefet nezdinde karalama kampanyaları yürütüyor. Muhalefet partilerini terör ile iltisaklı göstermeye çalışıyor. Son dönemde ne kadar kriminal isim var ise neredeyse tamamıyla kadraja girmiş olan İçişleri Bakanı; yakalanan ve öldürülen teröristler için Kemal Kılıçdaroğlu’na devlet ciddiyetine yakışmayan geçmiş olsun dilekleri, taziye dilekleri gönderiyor. Göz göre göre toplumun sinir uçları ile oynuyor.

Anayasal zeminde siyaset yapmaya çalışan yasal bir partinin mensuplarına sosyal vebalı muamelesi yapmak, onlardan kaçmak, aynı masada olamayacaklarını söyleyebilecek kadar ötekileştirmek, sadece onları değil, arkalarındaki halkın barış iradesini de hiçe saymaktır. Meral Hanım başta olmak üzere Altılı Masa bir karar vermek durumunda. Altılı Masa’nın temel mutabakat metninde belirtildiği üzere, “Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir Türkiye…” hedefinin gerçekleştirilmesi için kararlılıklarını sürdürecekler mi? Eğer sürdürmeyeceklerse, AB normlarına uyumu da içeren demokrasi söylemlerinin içinin boş olduğu ve mevcut siyasi iktidardan farklı bir perspektif getiremedikleri anlaşılıyor.

Sadece ben böyle düşünmüyorum. “Türkiye’nin ikinci muhalefet partisinin kapatılmasının Türkiye’de siyasi çoğulculuğun zayıflamasına katkıda bulunacağını” tespit eden “AB Türkiye Raporu – 2021” de bunu söylüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi