Alevle Yazılmış Bir Kara Tarih: Kitap Kıyımı

“Yangın ertesi güne kadar devam etti. Güneş kitapların dumanıyla örtüldü, yanmış kâğıt yaprakları, gri külden kırılgan sayfalar siyah bir kar gibi aşağıya süzüldü. Bir sayfayı yakaladığınızda sıcaklığını hissedebiliyordunuz ve sıcaklık dağılıp da sayfa avucunuzun içinde toza dönüşene kadar, bir an için garip bir tür siyah gri negatifte bir metin parçasını okuyabiliyordunuz.”

            25 Ağustos 1992 gecesi Bosna-Hersek Ulusal Kütüphanesi’nin Sırp topçusunun saldırısıyla yok edilmesi sonrası Bosna-Hersek Ulusal Müzesi’nin baş kütüphanecisi Kemal Bakarsic duygularını böyle ifade ediyordu.

            Yugoslavya’nın dağılışı kanlı geçen yirminci yüzyılın yine kanla yapılan kapanış perdesiydi. Binlerce masumun tüm dünyanın gözü önünde katledilişi benzer acılara sayısız defa şahit olmuş yer yüzünde insanın kötülüğünün bir başka sahnelenişiydi. Akan kanın, yapılan katliamların yanı sıra bu kötülük canlı olmayanlara da yansıyor vahşiliğini türlü şekilde göstermeye çabalıyordu. İşte kitap kıyımı insanın içindeki kötülük tohumunun bir kez patladığında ne kadar acımasız olabileceğinin bir misalidir adeta.  Kalıcılık kaygısıyla ortaya çıkan kitapların tarih boyunca nasıl kıyıma uğradığını acı örnekleriyle ortaya koyan Fernando Baez’e göre kitap toplumun kültür mirasının en önemli unsurudur. Bu nedenle kitaplar fiziksel bir nesne olarak değil, anılara bağlantı sağladıkları, yani bir kişinin ya da toplumun kimlik eksenlerinden biri olduğu için yok edilir. Böylece ne olduğunu anımsamayan toplumlar çok kolaylıkla bir başka grubun veya bir başka ulusun egemenliği altına girebilir. Yazının keşfiyle beraber kitapların getirdiği kültürel zenginlik karşısında bunu yok etmek isteyen güçleri de yaratmıştır. Antik Dünya’dan bugüne kitap kıyımının izlerine her yerde rastlamak mümkün olmuştur.  Romalılar döneminde damnatio memoriae (hatıranın lanetlenmesi) olarak isimlendirilen bu hareketi kütüphaneler ve kütüphanecilik konusunda otorite olarak kabul edilen Baez, “kitapkırımı” olarak adlandırıyor ve bu kavramı “..daha üstün olduğu sanılan bir belleğe doğrudan veya dolaylı olarak tehdit oluşturduğu düşünülen bir başka belleğin ortadan kaldırılması girişimidir”  şeklinde tanımlıyor. Zira bir grubun veya düşüncenin toplum üzerinde tam kontrol sağlaması ancak kültürel hegomanya ile gerçekleşebilir. Bu özünde dogmatik ve baskıcı olan düşünce halkı yıldırmak, moral bozmak ve tarihi unutturup direnişi kırmak için de tercih edilmektedir.

            Kitap kıyımının Mezopotamya uygarlıklarından itibaren başladığı görülüyor. Sümerler’le başlayan bu süreç Babiller’e oradan da Hititler’e kadar uzanmaktadır. Büyük İskender’in tarihe damgasını vuran seferi Persepolis ele geçirdiğinde ortaya çıkan talan ve kitapkırımı ile başka bir boyut kazanmıştır. Antik Mısır’da ise tek tanrıcılığı yaymak isteyen Akheneton ilk kitap yakıcılardan biri olarak kabul edilir. Ancak hiç biri Antik Dünya’nın en büyük kitap kıyımı olarak kabul edilen İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması kadar zarar verici olmamıştır. MÖ 331 yılında Nil Deltası’nın batısında Büyük İskender adına kurulan şehirde kütüphanenin temelleri Büyük İskender’in komutanlarından Ptolemaios zamanında atıldı. Ptolemaios esin perilerine (Musalar’a) adadığı özel bir yapı oluşturdu. Mouesion adı verilen bu yapı kraliyet sarayının bir parçasıydı. Yapı zamanla büyük bir kütüphaneye de ev sahipliği yapmaya başladı. İskenderiye Kütüphanesi’nin zenginliği zamanla dillere destan hale gelmişti. Ancak kütüphanenin yok edilişi ile ilgili rivayetler muhteliftir. Kütüphanenin dönemin bağnaz hristiyanlarının saldırıları sonucu tahrip edildiği söylenir sıkça. Hatta bu tahribat esnasında güzeller güzeli Hypatia’nın da vahşice öldürdüğü bilinmektedir. Ancak bir başka rivayette kütüphanedeki kitapların Mısır’ın müslümanlar tarafından ele geçirildiği sırada yok edildiği de söylenmektedir. Bu iddiaya göre Mısır’ın fethini tamamlayan Amr bin As mektupla Hz.Ömer’e ele geçirilen kitaplara ne yapılması gerektiğini sorar. Hz.Ömer cevabi mektubunda “Söz ettiğin kitaplarla ilgili olarak, işte cevabım. Eğer kitaplar Kur’an‘la aynı öğretileri içeriyorsa gereksizdir, çünkü yalnızca aynı şeyleri tekrarlıyor olacaktır; kuranın öğretileri ile çelişiyorlarsa onları saklamak için bir neden yoktur.”. Ancak Fernando Baez’e göre Hz.Ömer’in Araplar için dünyanın en ünlü felsefecisi olan Aristoteles’in kitaplarına ev sahipliği yapan böyle bir kütüphaneyi yakma emri vermesi pek olası değildir. O daha çok hristiyan bağnazların tahribat yarattığı olasılık üzerinde durmaktadır. Sebep kim ya da etkili kimler olursa olsun Antik Çağın bu en ünlü kütüphanesinde yüz binlerce eserin yok edildiği bilinmektedir.

            Bizans, Çin, Latin Amerika ya da Rönesans Avrupası… medeniyetin kurulduğu tüm topraklarda kitap kıyımı farklı zamanlarda farklı ulusların eliyle gerçekleşmiştir. Bugün tüm dünyanın ilgiyle okuduğu Voltaire, Montesquie, Rousseau, Marquez gibi düşünür ve yazarların kitapları, Simon Bolivar, Robespierre gibi devlet adamlarının kütüphaneleri acımasızca yok edilmiştir. Özünde faşizm barındıran kitap kıyımının 20.yüzyılda Almanya ve İspanya’ya verdiği zarar ise ibret alınacak türdendir.

            30 Ocak 1933’te iktidarı ele geçiren Nasyonal Sosyalistler bir ucunda Hitler’in diğer ucunda Göbbels’in bulunduğu mengene ile Alman toplumunu giderek dar bir kalıbın içine hapsetmek için çalışmaya başlamışlardı. Kitabı bir propaganda aracı ve bir silah olarak gören Naziler’in başlarda komünist ve Yahudi yazarların kitaplarına yönelik başlattıkları kıyım hareketi giderek daha da büyümüş ve 10 Mayıs 1933’te Alman Öğrenciler Birliği’nin çalışmalarıyla tarihe Bücherverbrennung olarak geçen kitap yakma töreni (!) gerçekleşmiştir. Bu törenlerde Thomas Mann’dan Jack London’a kadar pek çok yazarın on binlerce eseri Gobbels’in de aralarında bulunduğu coşkulu kalabalığın “Heil!” sesleri arasında yakıldı. Benzer törenler kısa sürede Berlin’den tüm Almanya’ya yayıldı. Öğrenciler insan zinciri oluşturuyor kütüphanelerden kamyonlara taşınan kitaplar yakım yerlerine taşınıyordu. Bu törenler kısa süre sonra başlayacak Holokost’un ön hazırlığıydı adeta.

            Kitap kıyımının son büyük örneği ise 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali ile başladı. Medeniyetin doğduğu topraklarda kimi zaman sistemli kimi zamanda vahşice duygularla kitaplar yok edildi. El yazması binlerce kitap, paha biçilmez sayısız kitap bu yağmadan ve yıkımdan nasibini aldı.

            Feride Çiçekoğlu’nun aynı isimli kitabından Tunç Başaran’ın yönetmenliğinde sinemaya aktarılan unutulmaz film Uçurtmayı Vurmasınlar filminde de kitap yakımıyla ilgili bir sahne vardır. İzleyenler hemen hatırlayacaktır. Kitaplardan korkan hapishane müdürü koğuşta bulduğu bir kitaptan o denli korkar ki hızını alamaz ve sobaya atılması emri verdiği kitabın yakılıp yakılmadığına bakması için bir adam; sobaya atılma emri verilen kitabın sobaya atılıp atılmadığına bakılıp bakılmadığına bakması için de bir adam gönderir.

            Bunca kitap kıyımının ardından insan bugünün dünyasına bakıp Leibniz’in vurguladığı “Mümkün dünyaların en iyisi bu mudur?” diyor.

            Yoksa çok daha farklı olabilir miydi, insanoğlunun binlerce yıllık birikimi bu kadar kolay yok edilmeseydi.

Kaynak: Fernando Baez, Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi, Can Yayınları, 2019

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi