ALKOL BAĞIMLILARINI BIRAK GÜÇ BAĞIMLILARINA BAK!

Kişiliğinin geçmiş travmalarını ve sevgisiz yaşamını güçle kapatmak; ondan aldığı hazla o travmaları kendisine unutturma hazzı içerisinde kaybolan binlerce güç sahibi; daha doğrusu yarattığı sanal kendisine ve güce köle olanların hazin hikayeleriyle doludur tarih. Ancak aynı tarih, gücü sadece bir enstrüman gibi kullanarak yaşanabilir, sevgi dolu ve çağdaş dünyaları yaratan ve gücü kendisine köle yapanları da kaydetmiştir.

“Nerede canlı gördümse ben, orada kudret idaresi gördüm; uşağın iradesinde bile efendi olma iradesi gördüm. Daha güçlüye kendi iradesi kandırır zayıfı hizmet etmeye, daha zayıflara efendilik etmek istediğinden bu irade: tek hazdır bu onun vazgeçmek istemeyeceği. Ve küçük nasıl baş eğerse büyüğe, en küçüğün tepesinde keyif sürebilip hükmedebilsin diye, en küçük de öyle baş eğer ve tehlikeye hayatını kudret uğruna.” (Friedrich Nietzsche)

17 günlük tam kapanma kararı sonrasında alkol yasağı tartışması gündeme oturdu. Herhalde iktidar kanadı alkolün Covid virüsünü yaydığına inanıyor. Ya da saygın bilim insanları alkol alıp satmanın korona riskini artırdığına yönelik bilimsel tespitlerde bulundular. Su, soda, meyve suyu ya da milli içeceğimiz ayran alırken bulaşmayan virüsün alkol alınca bulaşmasını ben Covid-19 virüsünün alkol bağımlısı olmasına bağlıyorum. Aklıma başka bir şey gelmedi. Evet, evet… Virüs kesinlikle alkolik. İktidar yanılmış olamaz. Yanlış yapmaz. İktidar ne diyorsa doğrudur!

Toplum içerisinden başta ilericiler ve seküler kesim olmak üzere birçok insandan yasağa karşı tepki geldi. Hatta bazı dindar yazar ve akademisyenler bu yasağın anlamsız olduğunu açıkça söyledi. Tekel bayileri bu süreçte çok iyi bir sınav verdi ve haklarını gasp ettirmedi. Muhalefet partilerinin çoğu tartışmayı dengeli ve kişisel hak ve özgürlükler temeli üzerinden yürüterek iktidarın eline kendi tabanını organize edecek bir fırsat vermemeye çalıştı.

İktidar, bu yasak kararını sadece kendi içlerindeki dar bir grup olan İslamcıların gönlünü yapmak için almadı. Dağılmaya başlayan mahallelerinde safları sıklaştırmak, ‘128 Milyar Dolar Nerede?’ sorusunun gündemden düşmesini sağlamak ve en önemlisi yaşanan ekonomik sıkıntının tartışılmasının önüne geçmek için aldı. Bu yöntem; yani bir mağduriyet ya da ‘ötekileştirme/kutuplaştırma’ planı uzun süredir kullandıkları ve genelde işe yarayan bir stratejiyken özellikle son dönemde muhalefetin doğru taktiksel çıkışlarıyla bertaraf edilebiliyor. Günün sonunda işe yaramayan çıkışlar, dünyada yalnızlaşan Türkiye, yoksulluk ve siyaset üretememe, gündem yaratamama iktidar cenahında asabiyetleri arttırıyor.

Çünkü alkol yasağı ve iktidarın gündemi değiştirmeye dönük hamleleri ile yarattığı güce köle olan sistem, kendisini yaratanlardan her geçen gün daha fazla kölelik talep ediyor…

KENDİ YARATTIĞINA KÖLE OLAN SAPİENSLER

Köle efendisine hizmet eder ancak kölenin efendisine hizmet etmekteki en büyük motivasyon kaynağı bir gün efendisi gibi olabilmektir. Nietzsche bu örneği güç istenci kavramını anlatmak için kullanır.

Günümüz toplumunda hukuk, demokrasi ve özgür medya da tam bunun için vardır. Erkler ayrılığının, kamu içindeki güç dağılımını yapması ve birbirini denetlemesi ideal olandır.

Güç merkezinin tek elde daha fazla toplandığı ve gücün paylaşılmadığı bir yapıda kişiler tamamen silikleşir, hatta tek tipleşir. Makamınız ya da konumunuz ne olursa olsun görünmez hale gelirsiniz. O nedenle 2000’li yıllara kadar iyi kötü bir parlamenter sistem, medya ve yargı varken görev yapan bakan, milletvekilli, gazeteci ve yargı mensupları halen hatırlanabiliyor. Bugün ise daha geçen ay görev yapan bakanın bile adını ya da yüzünü bilen yok!

Ya da bugüne kadar insanoğlunun bulabildiği en yaşanabilir sistemlerden birisidir. Sapiensin kendi icat ettiği şeye köle olması örneği tarihte vardır. Kapitalizm de bunlardan birisidir. Batı toplumlarında medyanın özgür olması da temelde başka bir gücün dağıtılması ilkesidir. Hukukun da bağımsızlığı; bireylerin, ötekilerin, dezavantajlı kişi ve grupların yaşamda var olabilmelerini sağlar. Uygarlık tarihinde ekonomide hiçbir zaman idealdeki eşitliğe ulaşılamasa da gelirdeki dağıtım da tıpkı gücün dağıtılması gibi; yani ne kadar çok olursa o kadar da yaşam kalitesi artıyor. Eşitlik ise hiçbir zaman tam olmamıştır ve çok uzun süre de tam olarak olmayacaktır. Tam anlamıyla adalet de aynı şekilde olmadı ve adaletin tamamen sağlanması için çok ama çok uzun yolu var insanlığın. Adalet ve eşitliği tam olarak yaşayamasak da onu yani idealinde yürüyerek insanların yaşamlarındaki kalite, sağlık ve mutluluğu artırmak mümkün. Zaten kapitalizmin yaptığı en iyi şeylerden birisi de adalet ve eşitlik illüzyonunu insanlara inandırmadaki başarıdır. Çoğu insan Anayasa’da bir ibare geçiyor diye kendisini herkesle eşit zannediyor. Burada “eşit değilsek ne diye siyaset kurumu var? Neden sınıfsal çatışmalar ve hak arama mücadelesi var?” sorusu gelebilir.

Zaten gerçek bir politik ve sınıfsal mücadele verilebilmesi için kişilerin eşit olmadığı gerçeğini bilmesi ve kabul etmesi gerekir. Eşit olduğunuzu, ekonomik sistem ve yargı karşısında herkesle aynı muameleyi göreceğinizi düşünüyorsanız o zaman neden harekete geçesiniz ki?!

Güç istenci olanlar yani güce bağımlı olanlar her tür değer, ideoloji, inanç, din ve ‘katma değeri’ bu amaçlarında çok rahatlıkla kullanabilirler. Zaten kitleleri manipüle etmelerinin başkaca çok az yolu vardır. Örneğin, size şükür etmenizi tavsiye eden bir din insanı lüks içinde yaşayabilir ya da size eşitlik vaat eden bir lider siz yoksullaşırken kendisini ve ailesini zengin edebilir. Ama geliş vaatlerine baktığınızda dünyada her insanın kabul edebileceği değerlerle konuşurlar.

Siyasal söylemlerin inandırıcılığını yitirmesi ve Z Kuşağı başta olmak üzere birçok kitle tarafından kabul edilmemesinin temel nedenlerinden birisi de budur. ‘Hizmet, eşitlik ve yardım’ diyen politik figürlerin önemli bir kısmının aslında ‘ayrıcalık’ talep ettiğini veya daha fazla güç istenci içinde bulunduklarını seziyorlar.

Güç merkezinin tek elde daha fazla toplandığı ve gücün paylaşılmadığı bir yapıda kişiler tamamen silikleşir, hatta tek tipleşir. Makamınız ya da konumunuz ne olursa olsun görünmez hale gelirsiniz. O nedenle 2000’li yıllara kadar iyi kötü bir parlamenter sistem, medya ve yargı varken görev yapan bakan, milletvekilli, gazeteci ve yargı mensupları halen hatırlanabiliyor. Bugün ise daha geçen ay görev yapan bakanın bile adını ya da yüzünü bilen yok!

İşte bu ‘gönüllü kölelik’ sistemi Nietzsche’nin efendisine hizmet eden kölelerin motivasyonlarından önemli bir kısmını işaret edebilir.

Alkol bağımlılarını tedavi ederseniz o kişiyi iyileştirmiş olursunuz. Güç bağımlılarını tedavi ederseniz tüm toplumu iyileştirmiş olursunuz.

TEDAVİSİ MÜMKÜN OLMAYAN BAĞIMLILIK

Alkol bağımlılığının tedavisi mümkündür. Bağımlılar da genelde sadece kendisine zarar verir. Oysa unutulmamalı ki güç bağımlılığının tedavisi yoktur. Alkol bağımlılarından çok farklı olarak da yaşadıkları toplumu yıkıma dahi götürebilirler-ki bunun tarihte sayısız örneği bulunmaktadır. Bunu kanser hücresine de benzetebilirsiniz. Önce bulunduğu sistemi yer, yiyecek bir şey kalmayınca da kendi kendisini yemeye başlar.

Güç bağımlıları, nerede ve hangi konumda olurlarsa olsun bir süre sonra konumlarını korumak ve daha fazla güç elde etmek için kendi iç dünyalarında yarattıkları ‘kendilerine’ köle haline gelirler. Ve bu kendine köle olanların toplumları özgür kılması pek mümkün değildir. Gücün kullanımı, dağıtıldığı müddetçe sağlıklıdır. Öyle bir tedavi ki diğer tüm hastalıklardan farklı olarak kişiler hastalanmadan önce hastalanmalarına neden olan sistemi iyileştirmesi gerekmektedir. Çünkü güç bağımlılığının tek tedavi yöntemi budur.

Gerçek dönüşümler ve kitleleri inandıracak; onları gerçek ideale yöneltebilecek olan şey ise bilgeliği olan kudrettir. Yani gücünü makamdan, ekonomik koşullardan, ırksal, inançsal ya da mezhepsel konumlarından değil; bizzat kendi kendisinden alanlar ancak toplumlarda değişim ve dönüşüm yaratabilir. Güç sahibi olmasına karşın kendi kendisine köle olmamanın tek şartı da budur. Alkol bağımlılarını tedavi ederseniz o kişiyi iyileştirmiş olursunuz. Güç bağımlılarını tedavi ederseniz tüm toplumu iyileştirmiş olursunuz.

S/ÖZ’ün Özü: Kişiliğinin geçmiş travmalarını ve sevgisiz yaşamını güçle kapatmak; ondan aldığı hazla o travmaları kendisine unutturma hazzı içerisinde kaybolan binlerce güç sahibi; daha doğrusu yarattığı sanal kendisine ve güce köle olanların hazin hikayeleriyle doludur tarih. Ancak aynı tarih, gücü sadece bir enstrüman gibi kullanarak yaşanabilir, sevgi dolu ve çağdaş dünyaları yaratan ve gücü kendisine köle yapanları da kaydetmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi