Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

ALTIN TEPSİ

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim akşamı sosyal medya platformlarından yaptığı “Bazı şeyler yürek ister, o yürek benim yol arkadaşlarımda var!” başlıklı, hem kendi partisi hem de iktidar için turnosal kağıdı görevini göreceğini iddia ettiği çağrısından ve sonrasında yaşananlardan dolayı çok rahatsızım.
İçim huzursuz.

Kılıçdaroğlu, helalleşme şemsiyesi altına bu sefer başörtüsü konusunu alarak kadınların kılık kıyafeti üzerine yapılan siyasi tartışmaları sonsuza dek bir yana koymak adına bu konuda ertesi gün bir yasa teklifi vereceklerini duyurdu evinde yaptığı çağrıdan. Ertesi gün de üç maddelik yasa teklifini verdi CHP. Özünde kamu kurumlarında çalışan kadınların mesleki gereklilikler dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi bir zorlamaya tabi tutulmalarını engelleyen bir düzenlemeden söz ediyoruz.

Benim rahatsızlığım nereden kaynaklanıyor peki?

Bu soruyu kaç kez sordum kendime.

Galiba yanıtı şu:
İktidar partisinin (partilerinin) politikalarını ve ülkeyi yönetme biçimini zaten biliyoruz; seçimi kazanmaları durumunda gelecekte neyin değişip neyin değişmeyeceğine dair net bir fikrimiz var. Bunun üzerine çok fazla söz söylemeye gerek yok. İktidar partisinin politikalarını ve yönetme biçimini beğenirsek destekleriz, beğenmezsek desteklemeyiz.

Bu kadar basit.

Oysa muhalefet konusunda durum son derece farklı. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin iktidar olmaları durumunda neyi nasıl yapacağını bilmeye, toplumsal meseleleri ele alma biçimini anlamaya ve bunların kendi beklentilerimize uyup uymadığına dair fikir geliştirmeye ihtiyacımız var. Muhalefetin seçimi kazanması durumunda bizi nasıl bir toplum ve yönetim biçimi beklediğini anlamaya çalışıyoruz.

Zincirin halkaları gibi birbirine bağlı rahatsızlık nedenlerimi paylaşayım hızlıca.

Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını son derece önemli ve gerekli görsem de kendisinin artık bu kavramın içinin boşaltılmasına hizmet ettiğini düşünüyorum. Her bir konuda helalleşme sürecini layıkıyla yerine getirmeden konudan konuya atlayarak, helalleşme konularını hızla tüketerek bir yere varılamayacağını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu doğru bir kavramı sahiplenmişti, ancak bu kavramı hızla tüketiyor. Bu haftanın helalleşme menüsünde de türban konusu bulunuyor.

İkinci rahatsızlık nedenim de konunun kendisi ile ilgili. Hayatımın her döneminde isteyen kadınların üniversite okurken de kamuda çalışırlarken de türban takma haklarını destekledim, bu alandaki yasaklamalara karşı çıktım. Ancak, bu konunun, türban takılmasının ya da takılmamasının, bir yasa ya da anayasa maddesi ile düzenlenmesine prensip olarak karşıyım. Türbandan bağımsız olarak genel anlamda çağımızda kılık kıyafet konusu yasa ile düzenlenecek bir konu değildir. Bu bir toplumsal uzlaşı meselesidir. Devlet kılık kıyafet konusunda söz söylememelidir. Ayrıca, kadınların kılık kıyafeti üzerinden politika yapılmasın derken, bunu yine politika malzemesi yapmak da kendi içinde çelişkili bir tutumdur.

Bu devletin tarihi, kadınların bedeni ve kimliği üzerinden yazılıyor.

Cumhuriyet’in ilk kuruluş döneminde de bu böyleydi, aradan 100 sene geçti, hiçbir şey değişmiyor. CHP’nin genlerinde evrime rastlanmıyor.

Üçüncü rahatsızlık nedenim de tamamen “güvence verme anlayışı” ile ilgilidir. Kılıçdaroğlu iktidara gelmeleri durumunda toplumun bir kesiminde oluşabilecek şüpheleri gidermek, “Bizim iktidarımız döneminde türban konusunda mevcut durumdan geriye gidilmeyecek” demek adına daha özgürlükçü bir söylemi benimsemek yerine yine sadece mütedeyyin seçmene seslenmeyi tercih etmiştir. Bugün İran’da kadınlar başını açma konusunda tarihe geçen bir direniş sergilerken bu konuda bir söz söylemeyen Kılıçdaroğlu, kadınlara ve topluma daha özgür bir gelecek vadetmek yerine konuya örtünme üzerinden yaklaşmış ve türban konusunda güvence vermiştir. CHP bir kez daha evrensel ilkelerden uzak, mütedeyyin seçmen odaklı bir söylemi benimsemiş bulunuyor.

Dördüncü rahatsızlık nedenim bu açıklamanın zamanlamasına ilişkindir. Kılıçdaroğlu zaten toplumsal gündemden kalkmış ve çözümlenmiş türban meselesini durduk yere gündeme getirerek gündemin kaymasına neden olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun türban meselesini gündeme getirdiği ve yasa teklifi verdiği gün Meclis’te iktidarın “dezenformasyon yasası” ve muhalefetin de “sansür yasası” olarak tanımladığı yasanın maddeleri görüşülmeye başlanmıştı.

Dünün Gazete Pencere manşetinde de yer aldığı gibi “tehlike büyük, sansür kapıda”.

Toplum bu konuyu tartışması gerekirken ana muhalefetin saptırması ile ana gündem bambaşka bir alana kaydı. Kılıçdaroğlu bu önemli konunun perdelenmesine hizmet etti.

Üstüne üstlük Kılıçdaroğlu iktidarın uzmanlık alanı olan bir konuyu Pandora’nın Kutusu’nu açar gibi açtı ve son zamanlarda ele geçirdiği psikolojik üstünlüğü Erdoğan’a kaptırma riskini de üstlendi.

Ve kaptırdı.

Bugün artık mesele bir anda anayasa düzlemine taşındı ve anayasa değişikliği konusuna iktidar hemen eklemesini yaptı:
“Kadının ve erkeğin birlikteliğinden oluşan aile kurumumuzu güçlendirecek, geleceğimize güvenle bakmamızı sağlayacak ilave değişiklikler de yapalım”.
Konu nereye uzandı, anladınız değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00