AMCA

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 1, 2021 / 09:56

Türkiye dahil Avrupa’nın güney ülkeleri Haziran ve Temmuz aylarında normalleşme adına hızlı adımlar atmaya başladılar. Orta ve Kuzey Avrupa ülkeleri ise özellikle Delta varyantından dolayı hala temkinli davranmaya devam ediyor, kısıtlamaları sürdürüyorlar. Güney Avrupa ülkelerinin bu hızlı normalleşme sürecindeki motivasyon kaynağı hepimizin bildiği gibi turizm geliri.
Türkiye tüm bu ülkeler arasında normalleşme sürecinde en hızlı ve büyük adımları atan ülkelerden birisi oldu. Turizme yönelik beklentiler ile birlikte aşılanma oranının hız kazanması ve vaka sayılarının düşmesi ile Türkiye iki konu haricinde pandemi ile ilintili tüm yasakları 1 Temmuz itibarı ile kaldırdı. Bu yasaklardan ilki çok da ses getirmeyen nargile servisi yasağı oldu.
İkinci yasak ise toplumda çok ses getirdi; müzik yasağı. Temmuz öncesinde konaklama tesisleri haricinde saat 21:00’de sona eren müzik yayınları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur” cümlesi eşliğinde saat 24:00’e çekildi. İçişleri Bakanlığı da normalleşme genelgesinde bu yasağı “ileride bir karar alıncaya kadar” ifadesi ile teyit etti.
Cumhurbaşkanı’nın normalleşme programı ile ilgili açıklamalarında yer bulan ve “kusura bakmasınlar” diye başlayan müzik yasağı toplumun hemen hemen tamamının dikkatini çeken bir konu oldu. Sia Insight’ın bu açıklama sonrasında metropollü seçmenler nezdinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre, üç büyük ilde yaşayan seçmenlerin büyük bir bölümü bu açıklamayı duydu (yüzde 86) *. Açıklama özellikle kadın, 25 yaş üzeri yetişkin ve üniversite mezunu seçmenlere ulaştı.
Metropollü seçmenlerin yüzde 53’ü bu yasağı desteklemezken, yüzde 36’sı yasaktan yana tavır aldı. Müzik yasağı en azından metropollü seçmenler ile Hükümet arasındaki köprülerin atıldığı bir başka uygulama olarak yakın dönem tarihine geçti. Bu yasak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden memnun olan seçmenlerin yüzde 57’sinin desteğini alırken, bu seçmenlerin yüzde 27’si de yasaklara karşı çıktı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden memnun olmayanların yüzde 76’sı bekleneceği gibi müzik yasağını desteklemedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müzik yasağını duyurduğu akşam bazı CHP’liler kendilerini after party heyecanına kaptırmışken, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu mutfağında hazırladığı bir videoyu gece yarısı tüm sosyal medya hesaplarından paylaştı ve başta popçular, metalciler, rapçiler, K-Pop’cular, türkücüler vb. olmak üzere gençlere seslendi. Kılıçdaroğlu müzik yasağına sadece gençler üzerinden karşı durdu: “Bugün bir boomer çıktı, müziğimizi yasaklayacağını söyledi” diye söze girdi ve konuşmasını “bu seçimde bu ruhsuza birlikte bye bye diyeceğiz, sonra yine kapışırız, sorun değil” diyerek bitirdi.
Gençlerin daha sonra Kılıçdaroğlu ile neden kapışacağı muğlak kalsa da bu video Kılıçdaroğlu’nun seçmenlere mutfağından ilk seslenişi değildi. Mutfaktan ulusa ilk sesleniş Kurban Bayramı öncesinde eşi Selvi Hanım ile birlikte evde bayram hazırlığı yapılırken çekilen fotoğraflar eşliğinde yapılmıştı. Bu paylaşımda mutfağın seçilmesi şüphesiz ki tesadüfi değil. Mutfak yapısı ve dekorasyonu itibarı oldukça mütevazı ve hemen hemen hepimizin sahip olabileceği bir mekan olarak görünüyor. Bizim gibi toplumlarda mutfak kadınların mekanı ve bir çok kadına göre de kadınların egemenlik alanı olarak kodlanmış bir mekan. Mekanda eşine yardım eden erkek figürü de en basitinden onun eşitlikçi düşünce sistemine dair mesajlar iletiyor. Üstüne üstlük bir lider sizi evinin salonunda değil de evin en özel kısımlarından birinde ağırlıyor. Kılıçdaroğlu, evi, mutfağı, bayram kutlaması ve diğer birçok görsel kod ile birlikte seçmenlere “ben de sizlerden birisiyim ve özel hayatımı size açtım” mesajını iletmiş oldu. Kuşkusuz ki bu söylem “şatafatlı ve zengin hayatlar” karşısında geliştirilen alternatif bir söylem. Ancak, bizim gibi toplumlarda seçmenlerin kendilerine benzer, kendilerine eş düzeyde gördükleri bir lideri ne denli cazibeli buldukları oldukça tartışmaya açık bir konu. Biz liderlerin bizi olduğumuzdan daha iyi bir yere taşımasını arzu eden bir toplumuz. Bu tür bir eşitlikçi söylemin bizim gibi zenginleşememiş, geleceği belirsiz toplumlarda kök salması çok kolay değil.
Kılıçdaroğlu’nun müzik yasağı üzerine yaptığı paylaşıma geri dönecek olursak, bu paylaşım metropollü seçmenlerin yüzde 41’ine ulaştı. Video daha çok erkek ve çalışan seçmenlerin izlediği bir video oldu. 18-24 yaş grubu seçmenler arasında videonun izlenme oranı genel toplum ile paralel düzeyde kaldı, daha yüksek bir erişime ulaşmadı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni desteklemeyenlerin yüzde 46’sı ve destekleyenlerin de yüzde 36’sı videoyu izlemişti. Videonun gençler dışında “karşı kamp” mensuplarına ulaşma düzeyi de sınırlı kaldı. Herkes yine kendi kampında yaşıyor ve kamp sakinleri kendi kampında olan biteni izliyordu.
Bu videoyu izleyenler arasında beğenenlerin oranı da yüzde 57 olarak ölçülmüş bulunuyor; dolayısıyla, tüm metropol seçmenleri arasında videoyu izleyen ve beğenenlerin oranının yüzde 23 olduğunun altını çizmek gerekiyor. Videonun beğeni düzeyi seçmenlerin demografik özelliklerine göre bir farklılık sergilemiyor, ama videoyu izleyen gençler arasında beğeninin yüzde 54’te kaldığını belirtmekte fayda görüyorum.
Bu video ile ilgili tüm seçmen kitlesinin değerlendirmesini almak adına araştırmaya katılan herkes daha sonra Kılıçdaroğlu’nun videosunun tamamını izledi. Bu genel izleme sonrasında seçmenler arasında videoyu beğenenlerin oranı yüzde 52 oldu ve gençler arasında da aynı oran ölçüldü. Metropollü seçmenlerin yaklaşık yarısı Kılıçdaroğlu’nu videoda inandırıcı buldu (yüzde 51) ve tarzını beğendi (yüzde 50). 18-24 yaş grubu genç seçmenler arasında bu oranlar sırasıyla yüzde 38 ve yüzde 48 oldu. Video net bir şekilde inandırıcılık konusunda gençler nezdinde sınıfta kaldı.
Kılıçdaroğlu’nun bu videosunun gençleri harekete geçirmede birkaç alanda sorunu bulunuyor. Öncelikle hemen belirtmek gerekiyor ki, daha önce gençlik üzerine yazdığım yazılarda da paylaştığım gibi, günümüzde gençlerin baskın bir rol modeli yok. Öncelik anne babalarında ve sonrasında da Atatürk ile Erdoğan’da. Gençler arasında Kılıçdaroğlu’nu rol model olarak görenlerin sayısı yok denecek kadar az. Kılıçdaroğlu gençleri harekete geçiren, onlara heyecan veren bir lider değil. Benzer şekilde CHP de 18-24 yaş grubu gençlerin öncelikli siyasi parti tercihi değil. Birçok araştırmanın gösterdiği gibi, her ne kadar oylarında erime olsa da, gençlerin ilk sırada tercih ettiği parti hala AKP. Dolayısıyla, bu video ile gençleri bir araya getirecek yapısal bir temel yok.
Bunun da ötesinde videonun içerik itibarı ile en büyük handikapı videonun samimi olmaması. Gençlerin üçte biri bu videoyu samimi bulmuyor, dörtte biri de samimiyetine dair herhangi bir değerlendirmede bulunamıyor. Oysa ki, samimiyet, gençler ile kurulacak iletişimin ilk şartı. Günümüzde gençler samimi olan ile samimiyetten uzak, yapay içerikleri son derece başarılı bir şekilde ayırt ediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu bugün sosyal medya söylemlerini (özellikle twitter) ağırlıklı olarak gençler üzerinden yürütüyor. Hatta geçtiğimiz günlerde kendisini Gençlerin Demokrat Amcası olarak ilan etti ve twitter bio’sunda bu unvanı da yazıyor.
Türkiye’de gençlerin bir amca arayışı içinde olduğunu düşünmek son derece yanıltıcı; gençler amca aramıyor, hele siyaset dünyasından bir amca beklentileri hiç yok.
Türkiye’de gençler kendilerini içinde bulundukları zor koşullardan çıkartabilecek, COVID 19 pandemisi ile iyice ağırlaşmış sorunlarına çözüm sunacak yetişkinlere ve kurumlara ihtiyaç duyuyor. Ancak o yetişkinler amcalar, teyzeler, halalar, dayılar değil.
O yetişkinler; gençler üzerinde hiyerarşik bir baskı kurmadan gençleri dinleyebilecek, onlara özgürlük sunabilecek, gençlere öykünerek yapay konuşma ve gündem tuzağına düşmeyen ama gençlerin dilinden anlayan, gençler ile birlikte ortak çalışarak gençlerin önünü açabilecek ve sorunlarını çözebilecek samimi, sahici ve güçlü yetişkinler. Gençlerin siyaset dünyasından da beklentileri hiç farklı değil.

  • Araştırma metropol illeri seçmenlerini temsil eden 321 seçmen ile online bilgi toplama yöntemi kullanılarak Haziran 2020’de gerçekleştirildi. Araştırma, seçmenleri yaş, cinsiyet, çalışma durumu değişkenlerine göre temsil etmekle birlikte araştırmadaki seçmenlerin eğitim düzeyinin genel seçmenlerin eğitim düzeyinden yüksek olduğunun altını çizmek gerekir.
Hüseyin Tapınç

28 Kasım 1964 tarihinde doğan Hüseyin Tapınç üniversite eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamlamıştır ve 1987 – 1989 yıllarında aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. 1989 yılında kazandığı British Counsil bursu ile İngiltere’ye gitmiş ve 1990 yılında The University of Essex’den Sosyoloji MA derecesi almıştır.

Türkiye’ye döndükten sonra 1990 yılında Piar-Gallup Araştırma Şirketi’nde çalışmaya başlayan Hüseyin Tapınç, Ekim 1994 – Şubat 2009 tarihleri arasında Plus Remark, infratest burke, NFO Infratest, Plus Remark ve Synovate markaları altında aynı şirkette görev yapmıştır. Synovate’te son olarak Orta ve Doğu Avrupa Orta Doğu Bölgesi Marka ve İletişim Direktörü olarak çalışmıştır (2008 – 2009). 1994 – 2008 yılları arasında dayanıklı tüketim ürünleri, finans, hızlı tüketim ürünleri, otomotiv, telekomünikasyon ve üretim sektörlerinde yüzlerce B2C ve B2B projelerinde aktif olarak çalışmış ve yöneticilik yapmıştır. 2009 yılı Kasım ayında arkadaşları ile birlikte Sia Insight şirketini kurmuştur ve şirketin Genel Müdürlüğünü sürdürmektedir. Türkiye Araştırmacılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesidir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top