Anadolu dede ve nineleri gibi dokuyorum

Anadolu dede ve nineleri gibi dokuyorum
Sanatın farklı disiplinlerinde üretimde bulunan özel biri. Gelenekselden aldığı ilham ile köklerinin izinde giderken modern sanatların arasında geçişlerle bir zanaatın içinde yolculuk yapıyor. El emeği göz nuru yaptığı iş...

Sanatın farklı disiplinlerinde üretimde bulunan özel biri. Gelenekselden aldığı ilham ile köklerinin izinde giderken modern sanatların arasında geçişlerle bir zanaatın içinde yolculuk yapıyor. El emeği göz nuru yaptığı iş ve gözler onun ilham kaynağı, sanatına açılan bir dünya. Duygularının peşinden giderek elleriyle şekil verdiği özel eserler yaratıyor. Kendisini dokumacı olarak tanımlıyor. Dünyada bizi başarıyla temsil ediyor ve onun ellerinin dokuduğu her şey hayata bir dokunuş bırakıyor. Dokuma Sanatçısı Fırat Neziroğlu’nun hikayesinde duygularınız ile dokuyabildiğiniz bir yaşamın içinde herkese iyi pazarlar dileriz.

◼ Kendinizi dokumacı olarak tanımlıyorsunuz. Dünyaca ünlü bizi temsil eden dokuma sanatçısısınız. Dokuma bir zanaat değil mi ve unutulmaya yüz tutmuşken siz dünyaya bu zanaati tanıttınız ve sanat olarak sundunuz. Dokumacı kimdir ve sizin yaptığınız meslek nasıl bir iş?
Dokuma en kadim zanaatlerden biridir. Arkeolojik kazılarda genelde 3 ev muhakkak bulunur. Ekmek evi, Seramik evi ve Dokuma evi. Bulunan ilk tekstil örnekleri de Anadolu’dadır. Hatta kilimin evrensel ismi de kilimdir. Anadolu dokuma konusunda çok zengin, benzersiz öğeler sunmuştur. Çünkü özellikle hayvanlardan elde edilen lifler doğanın bizlere hediye ettiği bitkilerle boyanmıştır. Cennet gibi topraklardan çıkan bu kültür; zenginliğimizin simgesidir. Hatta Avrupa sanatının tıkandığı dönemde Anadolu Kilim ve halıları yeniden bir çıkış noktası olmuş ve ilham vermiştir. Böyle bir kültürel zenginlikte aslında iki ya da üç kuşak öncesine kadar bu topraklarda herkes dokuma ile iç içeydi. Ne oldu da bugün bu kadar uzaklaştık? Aslında tahmin ediyoruz. Daha hızlı, daha seri, daha ucuz, daha… daha… daha… derken sabır ve üretkenlikten uzak, tüketime dayalı bir yaşayış şekline alıştık. Ben de Anadolu dede ve nineleri gibi dokuyorum. Mekanik bir tezgâhım yok, bilgisayar kullanmıyorum, iplikleri 4 köşe bir çerçeveye gerip, parmaklarımla teker teker dokuyorum. Modernleşmenin şekilden öte mâna ile olacağını düşünüyorum. Dokumalarımda geleneksel Anadolu motifleri göremezsiniz, ancak duygu aktarımının eski usul göz göze anlaşıldığı suretlerde hissedersiniz.
Söz yarışı yerine zeka yarışına bayılıyorum
◼ İlham veren bir hayat hikayeniz var. Bu hikayeyi ayırt edici kılan hep duygularla hareket etmek ve bu duyguları projeye ve sanata dönüştürmek diye düşünüyorum ne dersiniz?
Evet, değersiz hissettiğim yerde kalmıyorum. İnsanlar arasındaki diyaloglar sevgi yerine yarış haline gelirse, ya da bir haksızlık görüyorsam bir performans ile ayrılmak çok cazip geliyor. Söz yarışı yerine zeka yarışına bayılıyorum.
O modaya ayak uydurmuyorum
◼ Duyguların dokumasını yaptığınız için mi hep farklı ve yaratıcı projeler, sergiler çıkıyor. Bir projenin duygularla dokunma halini anlatır mısınız?
Benim için gözler çok önemli. Tıpkı gerçek hayattaki gibi. Göz göze anlaşmanın tadına varıp yaşadığım gibi eserlerimin karşına geçip onlarla duygusal bağ kurabiliyorsunuz. Hiç kurgu yapmıyorum mesela, sanatın da modası oluyor zaman zaman, o modaya da ayak uydurmuyorum.
◼ Bir eseri dokumak ne kadar sürüyor ve nasıl bir eser dokuyacağınıza nasıl karar veriyorsunuz. Mesela ben gelsem benim portremi, duruşumu ya da halimi dokur musunuz desem bunu iş olarak kabul ediyor musunuz?
Arkadaşlarımın portrelerini dokuyorum, onların duygularını inceliyorum, gözlerine aktarıyorum. Nasıl oluyor diye sorsanız cevabım yok, kendiliğinden oluyor. 100x100 cm bir dokumam ortalama 580-600 saat kadar sürüyor. Sipariş üzerine hiç dokuma yapmıyordum. Ancak ilk olarak Thailand Kraliçesi Queen Sirikit için kendisine özel bir dokuma siparişi geldiğinde bunu geri çevirmedim. Ardından Queen Elizabeth için bir sipariş daha geldi. Şimdilik sadece iki tane sipariş iş dokudum.
Queen Elizabeth tablosu siparişini ulaştırmak için pandeminin geçmesini bekliyoruz
◼ Dünyaca ünlü kraliçeler başta olmak üzere pek çok kişiye yaptığınız dokuma eserleriniz var. Bu isimler sizi nasıl buldular ve sizin için nasıl bir çalışma oldu?
İlk önce Tayland Turizm Otoritesi Türkiye Elçisi Fatma Güner Üstüner Pala ev sahipliğinde Tayland’ı gezdim. Orada gördüklerim ve Anadolu’dan öğrendiklerimi birleştirip Queen Sirikit’i anlatan 220x200cm boyutlarında bir dokuma yaptım. Ardından Londra’dan bir basın görevlisi öncülüğünde bir Queen Elizabeth tablosu siparişi geldi, bu da beni çok mutlu etti. Kendisine ulaşması için pandeminin geçmesini bekliyoruz.
◼ Dokuma sanatında farklı disiplinleri de kullanıyorsunuz. Bu noktada balet olduğunuz için olmazsa olmaz bale ve müzik göze çarpıyor. Modacı yönünüz de var. Bu çalışmalarınızdan örnek verebilir misiniz?
Dokuma çok sabır gerektiren bir eylem. Saatler tezgah başında geçiyor. İçimdeki enerjiyi dansla atıyorum. 2011 yılında İzmir’de hayali dans etmek olan 23 kişiye gönüllü olarak dans dersleri verdim. İlk yıl ‘Küçük Prens’ kitabını sahneye uyarladım ve 6 kez sahneledik. Ardından Müzeyyen Senar yaşarken, hayatını anlatan 2 perdelik bir eser hazırladım. Kültür Bakanlığı’ndan teliflerini aldım, 50 defa sahneledik. Kendisine de izletme şansımız oldu. Yaşarken bir ustaya kıymet vermenin mutluluğunu hala yaşıyorum. Sonraki yıl Bir Giselle Hikayesi “MYRTHA” isimli eseri hazırladım ve Türk Balesi’nin unutulmaz ismi, hocam F.I. Chor Suna Eden Şenel’e ithaf ettim. Dansçılarım ailem gibi oldular. Hayalleri dans etmek olan bu güzel dostlarla yola çıkıp sonunda İzmir Devlet Opera ve Balesi sahnesinde yine devlet balesi dansçıları ile birlikte Fazıl Say’ın müzikleri eşliğinde sahne aldılar. Hayat bana türlü hediyeler veriyor, ilk eserim Londra Sotheby’s de satıldı, İzmir’in ilk ve tek Modern Şan Topluluğu’nu kurdum, ilk defilemi New York Fashion Week’te yaptım. Hepsinin ortak noktası kendi kültürümü anlatıyor olmam sanırım.
İçimi dökerken ‘İşeyen Fırat’ isimli bir dokuma yaptım
Londra, Paris ve İstanbul Fashion Week’te yer aldın. Ama ‘Akıl Hastanesi’ sergisi hayatının dönüm noktası diyebilir miyiz ve hikayesi inanılmaz.
Sanatla ilk buluşma diyebiliriz mobbingle çalıştığım üniversiteden istifa etme kararı aldığımda, hocaların tümünü tuvalet kapılarının altından bacakları görünüyorken dokudum. İç çamaşırları, pantolonları, etekleri… “sizin için birinin ne yaptığının önemi yok, siz birbirinizi ne giydiğinizle tanırsınız” deyip kendimi de duvara arkamı dönmüş, içimi dökerken ‘İşeyen Fırat’ isimli bir dokuma yaptım, Akıl Hastanesi isimli bir sergi açıp, sergi davetiyemi ve istifa mektubumu bölüm başkanımın masasına bırakıp çıktım. İşeyen Fırat o sergiden Londra Sotheby’s müzayedesine gitti ve satıldı, ertesi yıl Chiristie’s e kapak oldum. Böylece dünya genelinde tanınmış ve yıllardır pek çok ülkede, koleksiyonlarda işlerim yer almaya başladı.
◼ O kadar çok sorulacak projeniz var ki bu röportaj sayfası yetmez. Müzeyyen Senar’ı tekrar sormak isterim proje nasıl gerçekleşti?
Müzeyyen bir gün röportajında “bir zamanlar biri vardı, bendim o. Beni çoktan unuttular, unutulmuş vaziyetteyim” dedi. Çok etkilendim kızı Feraye’ye ulaştım, izin aldım. Çalışacak bir yerimiz de yoktu çünkü her şeyi gönüllü yapıyorduk. Kültür Bakanlığı’na başvurduk, telifleri aldım ve 50 defa sahneledik. 2 yıl önce İstanbul’da sahneleyeceğimiz zaman ünlü bir ismin çok benzer bir şekilde sahneleyeceğini öğrendik. Benzerlikleri tespit ettik, inceleme başlattık ama ben o kadar ünlü değildim. Çekilip doğru zamanı bekleme kararı aldık.
◼ Size bu sanatçı ruh, kişilik, el becerisi kimden geçti hayattaki kahramanın kim bu anlamda?
Çok büyük hocalarla çalıştım. Dokuma alanında Şerife Sezgin, Nimet Musaoğlu, Füsun Özpulat, Suhandan Özay, Belkis Balpınar… Dansta Şebnem Şenel, Göksu Coşkunlar, Suna Eden Şenel… ne kadar şanslıyım. Annem inanılmaz bir yetenek, el becerisi mükemmel.
Ne dokursak dokuyalım bir çocuk yetiştirmekten daha büyük sanat olamaz
◼ Hayatı dokumanı isteselerdi, yaşamı tasarla deselerdi nasıl bir şey çıkardı?
Yaşamı tasarlamak aslında hayatına dokunup el verdiğiniz, ilmek ilmek büyüttüğünüz çocuklarınız. Benim için kardeşimin oğlu Kani tam da bunu ifade ediyor. Bir çocuk en büyük eser. Ne dokursak dokuyalım bir çocuk yetiştirmekten daha büyük sanat olamaz.
Hayat harika bir şekilde akıyor
◼ Dokumak ve dokunmak istediğin, hayalini kurduğun neler var?
Hayat harika bir şekilde akıyor. İstediklerim, hayalini kurduklarım hatta aklıma hayaline gelmeyecek şeyler kendiliğinden oluyor. Bu yüzden sadece keyfini sürüyorum.