Anadolu’nun tarihini değiştiren kazı: Patara

Anadolu’nun tarihini değiştiren kazı: Patara
“Geçmiş zamanlar bizim için yedi mühürlü bir kitaptır.” demiş Goethe…O mühürleri açan, geçmiş zamanları günümüze kavuşturan, binlerce yıl öncesini anlamamızı sağlayan en önemli çalışmaları yapan bilim dallarının...

“Geçmiş zamanlar bizim için yedi mühürlü bir kitaptır.” demiş Goethe…

O mühürleri açan, geçmiş zamanları günümüze kavuşturan, binlerce yıl öncesini anlamamızı sağlayan en önemli çalışmaları yapan bilim dallarının başında geliyor arkeoloji. Söz konusu Türkiye olunca arkeoloji bambaşka bir boyut kazanıyor, çünkü Asya ve Avrupa arasındaki bu kadim geçiş noktasında yer alan Türkiye, Trakya ve Anadolu ile paha biçilemez bir açık hava müzesi gibi. Kuşkusuz, değerini bilenler için…

Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişini dünya kültür mirasına kazandırmak için mücadele eden bilim insanlarının özverili faaliyetlerine uzun yıllardır katkı sağlayan Türkiye İş Bankası, İzmir’deki Teos’tan Aydın’daki Nysa’ya; Gaziantep’teki Zeugma’dan Muğla’daki Stratonikeia’ya, Antalya’daki Patara’dan Kırşehir’deki Kaman- Kalehöyük’e çeşitli kazı ve araştırma çalışmalarını destekliyor.

Antalya’daki antik kent Patara Türkiye’nin en önemli kazı alanlarından biri. Patara’ya yeniden can veren ekibi kuran Prof. Dr. Fahri Işık ve kazı başkanlığını devraldığından beri Patara çalışmalarıyla Anadolu’nun tarihini değiştiren Prof. Dr. Havva İşkan, “Büyüttüğüm bir evladım gibi” dediği antik kenti, Türkiye’de arkeoloji çalışmalarını ve müzeciliğin geldiği noktayı anlattı…


• Mesleğe başladığınızdan beri Türkiye'de arkeolojiye bakışta neler değişti?
1988'de Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde başladığım, 1990'dan itibaren Antalya Akdeniz Üniversitesi'nde sürdürdüğüm akademik yolum, öğrencilik yıllarımla birlikte Türkiye'de "arkeoloji" kavramı ve algısındaki değişim sürecinin de adeta bir belgeseli niteliğinde… Arkeolojinin hem eğitim hem de saha çalışmalarının tümüyle içinde geçen bu süreç için, sorunuzun yanıtı bağlamında verilecek tek bir yanıt var:
Çok, ama çok şey…
Arkeoloji eğitiminde dersler ve müfredat kavramı/başlıkları, yüksek lisans ve doktorada çalışılan konulardaki yeni yaklaşımlar, çok disiplinli bilimsel bakışın, özellikle mimarlık, fen bilimleri ve mühendislik bilimleri ile yürütülen ortaklıklarla büyük bir ivme kazanması, uygulamalı eğitimin öneminin artması, koruma, restorasyon ve bilişim kavramlarının arkeolojiye entegrasyonu gibi başat unsurları öncelikle saymak isterim.

ARKEOLOJİYE TOPLUMSAL BAKIŞ ÇOK DEĞİŞTİ

Aynı köklü değişikliğin arkeolojiye yönelik toplumsal bakış açısında da çok güçlü bir biçimde oluştuğuna inanıyorum. Benim arkeolojiye başladığım yıllarda, başta kendi ailem olmak üzere kitlelerin adını hiç duymadığı ya da telaffuzunda bile zorluk çektiği bir bilim dalı; bugün istisnasız herkesin az ya da çok ilgisini ve merakını çeken, kendi dilimizde çok sayıda yayınla desteklenen, "kültürlü ve öz anlamda entelektüel bir birey olmanın" koşullarından biri olarak kabul gören, örenyerlerimizi ve müzelerimizi milyonlarca vatandaşımızın ilgiyle ziyaret ettiği çok bilinir ve tanınır bir kavram haline gelmiştir. TÜİK 2021 rakamlarına göre örenyeri ve müze ziyaretçi sayımız 23 milyonu geçmiştir. Tam da bu farkındalık yükselimi nedeniyle, örneğin arkeoloji eğitimi almak isteyen öğrencilerimizin sosyal ve coğrafi kökenleri artık hücresel ölçekte tüm Türkiye'dir. Bu başarılı değişim, hiç kuşkusuz Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile “akademik arkeoloji”nin bilinçli yaklaşım, fikir paylaşımı ve işbirliğinin ürünüdür.

ARKEOLOG İSTİHDAMI BENİM KANAYAN YARAMDIR

• Patara kazılarının bir okul gibi olduğunu söylemiştiniz. Arkeolojide insan gücü ne durumda, gençlerin arkeoloji eğitimine, mesleğe ilgisi var mı?
Sondan başlayayım: Ben arkeoloji eğitimime, sadece sekiz kişinin kayıt yaptırdığı bir sınıfta başladım. Bugün ise örneğin sadece Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'ne her yıl yüzün üzerinde öğrenci geliyor. Bu büyük sayısal artışın belirli bir orandaki nedeni üniversitelerimize öğrenci yerleştirmedeki yeni kriterler olsa bile, gençlerimizin arkeolojiye olan ilgisinde muazzam bir artışın olduğu ortadadır. Ve çocuklarımız bu adımı, diplomalarını aldıktan sonraki çok sıkıntılı istihdam konusunu bilerek atıyorlar. Arkeolog istihdamı, benim kanayan yaramdır; çiçek gibi yetiştirdiğimiz çocuklarımızın kendi mesleklerinde iş bulamamalarının üzüntüsünün her gün tanığı oluyorum çünkü. Bakanlığımız son yıllarda bu konuda çaba göstermektedir; ancak alınacak daha çok yol olduğu da ortadadır. Bu bağlamda özellikle, örenyerlerinde çalışan güvenlik personelinin kademeli olarak mezun arkeologlara dönüştürülmesinin, hem bu sorunun çözümünde hem de örenyerlerinin korunmasında büyük yararı olacağını düşünüyorum.

PATARA KAZILARI REFERANS NOKTASI
Patara kazılarının bir okul olduğu doğrudur. Bugün bu kazıda yetişen çok sayıda profesör, doçent, kazı başkanı ve müze uzmanı, kurucu kazı başkanımız Prof. Dr. Fahri Işık'ın her birimize kattığı ilke ve değerler doğrultusunda görev yapmaktadır. Yurt dışına eğitime giden öğrencilerimizin bile "Patara Kazısı" üzerinden verdikleri referansların derhal kabul görmesi de kazımızın ve yayınlarımızın uluslararası bilim dünyasında gördüğü saygınlığın göstergesi olarak bir diğer gurur kaynağımızdır.


TÜRKİYE’DE MÜZECİLİK BİR DEVRİM GEÇİRİYOR
• Açık hava müzesi Türkiye'de müzecilik ne durumda?
Büyük bir mutlulukla söylemeliyim ki, Türkiye'de müzecilik bir devrim geçirmektedir. Hem resmi hem de özel müzeciliğimiz, dünya standartlarında ve dünyanın en tanınmış müzeleri ile yarışır nitelikte müzeler olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bakanlığımızın müzelere ve müzeciliğimize verdiği özel önem, inanıyorum ki kısa süre içinde ülkemizdeki tüm müzelerde değişimi, çağdaş müzeciliğin normlarına taşıyacak ve Anadolu Uygarlıkları'na ait eserler en güzel şekilde sergilenerek Anadolu insanı ile buluşacaktır.

TÜRKİYE İŞ BANKASI, ŞİŞECAM VE SINAİ KALKINMA BANKASINA TEŞEKKÜRÜMÜZ ÇOK BÜYÜK

• Kazı alanlarını korumak için yeterince destek var mı? Kamu dışında özel kurumların ilgisi var mı, sponsor desteği oluyor mu?
Ülkemizdeki kazılar, bütüncül olarak Kültür ve Turizm Bakanlığımıza aittir; biz kazı başkanları da çalışmalarımızı bakanlar kurulu kararı ve görevlendirmesi ile yürütürüz. Kazıların temel ödenekleri de bakanlığımızdan gelir. Ancak bu yıl itibarıyla sayıları 600’ü geçen kazıların, mutlaka başka desteklerinin de olması gerektiği tartışılmaz biçimde ortadadır. Belediyeler başta olmak üzere yereldeki tüm unsurların ve ülkemiz genelinde, Anadolu'nun arkeolojik mirasına sahip çıkma bilincindeki tüm kurum ve kişilerin Türkiye Arkeolojisi'ne verecekleri destek, tanımsız önemdedir. Bu bağlamda yedi yıldan bu yana Patara Kazısı'na, kazı tarihinde ilk ve hâlâ tek örnek olmak üzere, destek veren Türkiye İş Bankası, Şişecam ve Sınai Kalkınma Bankası'na teşekkürümüz çok büyüktür.

• Patara’ya can veren biri olarak Patara için neler söylersiniz, Patara’nın ne kadarının gün yüzüne çıktığını düşünüyorsunuz? Nero’nun Deniz Feneri nasıl gidiyor?
Ben, Patara’ya can veren çok sayıda insandan sadece biriyim; en başta Fahri Işık olmak üzere çok sayıda bilim insanı, öğrenci ve işçilerimizin emeği ile yaratılmıştır bugün gördükleriniz. Kendi özelimde ise ilk kazı gününden itibaren bu antik kentte çalışan bir bilim insanı olarak Patara’nın benim için adeta büyüttüğüm bir evladım kadar sevgi ve bağlılık ifade ettiğini söylemeliyim… Bu muhteşem kent, kendisine emek veren, sevgiyle dokunan herkesin hayatına eşit biçimde dokundu.

2023’TE 35’İNCİ YILI KUTLAYACAĞIZ
Patara Kazısı, 1988 yılında başladı; inşallah 2023’te 35. yılımızı kutlayacağız. 35 yıl bir insan ömrü için uzun görünür, ancak kazılar için çok kısa bir zaman dilimidir. Düşünün ki, örneğin Pompei kazıları 1748 yılında başlamıştır ve hâlâ devam etmektedir… Biz bu süreci çok çalışarak, uzun süreli çalışarak randımanlı kullandık. Ancak bu büyük başkentin ortaya çıkarılması için belki de daha 200 yıl çalışmak gerekecek.

PATARA KAZILARI BİLİNEN TARİHİ DEĞİŞTİRDİ

• Patara kazıları Anadolu arkeoloji dünyasında neleri değiştirdi?
Fahri Işık Hoca, yedi yıl kendisine izin verilmeyen Patara Kazısı'nı 1988 yılında başlattığında; Patara'nın ve Likya'nın tarihi MÖ 8. yüzyılda ve bir Helen Uygarlığı olarak başlatılıyordu. Bugün ise hem Patara'da bizim hem de Patara'da yetişen öğrencilerimizin başka örenyerlerinde yaptığı çalışmalarla Likya'nın tarihi MÖ. 10 bin yıla inmiş ve buranın en kadim Anadolu kültürlerinin bir parçası olduğu kanıtlanmıştır. Likya'nın özü sayılan Batı Likya'daki Ksanthos Nehri vadisindeki kentler ve bunların Dünya'ya açılan kapısı Patara, "Uygarlık Anadolu'dan Doğdu" gerçeğinin çok önemli bir kanıtıdır artık… Ve bu üst başlık, baştan boya tüm Anadolu coğrafyasında arkeologların elde ettiği verilerle, günden güne perçinlenmektedir.

ANADOLU, "KADIN BİR ANA-DOLU-DUR..."

• Ben Anadolu'nun Patara'da sahnelendiği gece Likyalıların köklerini "anasoylu" saydıklarına vurgu yapmıştınız, kadınların Anadolu medeniyetlerindeki yeri için neler söylersiniz?
Binlerce yılını; adı Kibele/Kubaba/Leto/Artemis vb. şeklinde telaffuz edilen bir başat ana tanrıça inanç sistemi içinde yaşayan Anadolu'da kadın kavramı zaten kendiliğinden vurguludur… Çatalhöyük'ün Hacılar'ın ana tanrıçalarından, tarihin ilk barış antlaşması olan Kadeş'e Mısır Kralı tek başına imza atarken, kocası Hitit Kralı III. Hattuşili'nin yanında kendi mührünü vuran Kraliçe Puduhepa'dan, MÖ 5./4. yüzyılların Halikarnossos Kraliçesi I. Artemisia'nın Perslerle birlikte Helenlere karşı yapılan Salamis Deniz Savaşı'nda donanmasının amiralliğini yapmasından, MÖ 1. yüzyılda Tlos kentinin başarıları nedeniyle heykelini diktiği hekim Antiochis'ten; MS. 2 yüzyılda Perge'ye belediye başkanlığı yapan Plankia Magna'dan… Hangi birinden söz edelim???

Likya özelinde bu olgu daha da vurguludur. Bodrumlu hemşehrimiz Herodot, tarih kitabında şöyle yazar:
"(Likyalıların) bir âdetleri vardır ki, başka hiçbir ulusta rastlanmaz, babalarının değil analarının adını alırlar; bir Likyalı öbürüne, kimlerdensin diye sorsa, kendi adından sonra anasının adını ve onun soyadını söyler. Eğer bir kadın yurttaş, bir kölenin çatısı altında yaşıyorsa, yasalar çocukları özgür sayar; tersine isterse yurdun en önde giden kişisi bile olsa, bir erkek, yabancı bir kadınla ya da köle bir kadınla yaşıyorsa çocukları yurttaşlık haklarından yoksun kalır".
Anadolu, işte böyle "kadın bir ana-dolu-dur"…

NERO’NUN FENERİ GÖZBEBEĞİMİZ
Hem projelendirme hem de restorasyon süreci Antalya Valiliğimiz tarafından yürütülen Patara İmparator Nero Deniz Feneri ise bildiğiniz gibi benim gözbebeğimdir; Patara'daki hikayemin simgesidir, arkadaşımdır… Son üç yılımı, deyim yerindeyse üstünde geçirdiğim bu yapının restorasyonu şahane bir ekibin ve Antalya Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı'nın büyük gayretleri ile sona doğru yaklaştı.

HER BİR TAŞINI ELLERİMLE ÇIKARDIM, DÜNYAYA ÖRNEK BİR ÇALIŞMA
Hâfiri olduğum, her bir taşını kumun altından ellerimle çıkardığım deniz fenerinin ışığının Cumhuriyetimizin 100. yılında çakması için nefessiz bir çabayla sürdürüyoruz işimizi. Hiç tevazu göstermeden söyleyeceğim; Dünya'daki en kapsamlı ve komplike restorasyonların ilk sıralarında yer alan ve Türk bilim insanları ve uzmanları tarafından gerçekleştirilen bu restorasyonu, örnek bir çalışmayla ülkemize kazandırıyoruz.

‘Dünya üzerinde yaşayan her kadın, genlerinde ata mirası olarak Anadolu kadınlarını taşıyor’

Ekim ayı başında, İş Sanat’ın katkılarıyla Patara Antik Kenti’nde sahnelediği “Ben Anadolu” oyununda Prof. Dr. Havva İşkan ile yolu kesişen Ayça Bingöl’ün muhteşem performansını izleme fırsatı bulmuştuk. “Anadolu, işte böyle “kadın bir ana-dolu-dur”…” diye anlatmıştı, Anadolu’nun kadınlarını Havva Hocamız…


BİNLERCE YIL ÖNCESİNİN CESUR KADINLARI
Ayça Bingöl, Ben Anadolu ile binlerce yıl öncesinin cesur, öncü kadınlarını canlandırıyor, hatırlatıyor günümüz Anadolu kadınlarına, erkeklerine…

Binlerce yıl öncesinden haykırıyor kadının gücünü, “Bugün yaşasalar bu topraklarda ne yapıyorsak onlar da onu yapardı, mücadele ederdi” diyor Ayça Bingöl ve “Dünya üzerinde yaşayan her kadın, genlerinde ata mirası olarak Anadolu kadınlarını taşıyor” sözleriyle de selam gönderiyor cesur Anadolu kadınlarına bir kez daha…

• Ben Anadolu yolculuğunuz nasıl başladı?
Aklımın ucundan geçmeyen bir oyundu Ben Anadolu. Yeniden, Yıldız hocadan sonra… Mamart Tiyatro’nun kurucusu Feri Baycu ve yönetmenimiz Görkem Yeltan, oyunun İstanbul Tiyatro Festivali seçkisinde yer alacağını ve benim oynamamı istediklerini söylediler. Çok heyecan verici, şaşırtıcı, bir o kadar da korkutucu başladı yolculuk. Yıldız Kenter ile özdeşleşmiş bir metni yeni bir yorumla sahnelemek cesaret ister. Aslında ben en büyük cesareti Yıldız hocamdan aldım elbette ve çalışmaya başladık. Pandemi süresince uzun bir dönem çevrim içi provalar yaptık daha sonra sahne provaları, kısa film çekimleri, derken premier… Oyunun bana kattığı hayat ve sahne tecrübesini tüm yönleriyle kucakladım ve kucaklamaya devam ediyorum azimle.

• Binlerce yıl öncesinden bugüne taşıdığınız Anadolu kadınları hakkında neler söylersiniz? Bugün yaşasalar neler yaparlardı sizce?

BUGÜN YAŞASALAR DİRENMEYE DEVAM EDERLERDİ
Dünya üzerinde yaşayan her kadın genlerinde ata mirası olarak Anadolu kadınlarını taşıyor. Biz bugün bu topraklarda ne yapıyorsak onlar da onu yapardı. Mücadele ederdi, karşı çıkardı, sevgi verirdi, saygı beklerdi, yıkıcı gücün karşısında direnmeye devam ederdi, özgürleşmeye and içerdi. Sadece kadınlar değil, tüm insanlar için bunu söylüyorum.

• Canlandırdığınız kadınlar arasında sizi özellikle etkileyen biri var mı?
Ana tanrıça Kibele elbette. Zaten diğer bütün kadın karakterler onun suretleri, onun içinden tekrar doğanlar. Bizim oyunu okuma biçimimizi çok etkiledi bu düşünce, doğal olarak sahneye konma halini de… Tüm insanlık tarihi en baştan beri ana tanrıça kültünden etkileniyor ve esinleniyor daha derin bakarsak.

• İş Sanat davetiyle
Patara'da muhteşem oyununuzu izleme şansım oldu. Sonra da Teos’taydınız. Antik kentte izleyici açısından müthiş bir atmosfer var tabii ki… Siz neler hissediyorsunuz, antik mekanlar ve normal tiyatro sahnesi arasında?
Öncelikle güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Patara Antik Kent Meclisi, Ben Anadolu oyunun ruhuna o kadar uygun bir mekandı ki, sanki sahneleniş biçimi Patara için düşünülmüş hissi yarattı hepimizde. Antik mekanlarda oynamak bana o kadar yüksek anlar yaşatıyor ki sahne üzerinde, kelimelerle tarifi olmayan deneyimler yaşadım. İş Sanat ile yaptığımız bu işbirliği hepimizi mutlu etti.