ANADOLU’YU TÜRKAN SAYLAN’LA TANIDIM

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Ayşe Yüksel, Türkan Saylan’la otuz yıla dayanan dostluklarını yazdı. ‘Türkan ve Ayşe’ isimli kitapta Ayşe Yüksel; hayallerini, Türkan Saylan’la nasıl tanıştığını, cüzzamla mücadele etmek ve hastaların rehabilitasyonu için Etiyopya ve Tanzanya’da aldığı eğitimleri, deneyimlerini, akademik yaşamını, ÇYDD’nin kuruluşunu, kız çocuklarının eğitimi için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.

Ergenekon ve Poyrazköy davası kitapta ayrıntılarıyla yer alıyor. Türkan Saylan’ın evinin arandığı ve pencereden el salladığı fotoğrafı hafızalarımızda. Ayşe Yüksel o günleri gözleri dolarak anımsıyor. “Avukatla, mahkemeyle, hapishaneyle işim olmaz diye düşünürdüm ama öyle olmuyormuş maalesef” diyor.  Salgın döneminde yaptığım bir eğitim haberinde Ayşe Yüksel, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 2 bin kişilik burs kontenjanına 41 bin başvuru olduğunu, Anadolu’nun dört bir yanından burs talebi geldiğini söylemişti. Yüksel salgın sonrasında daha zor bir tabloyla karşılaştıklarını belirtiyor. “Enflasyon resmi olarak yüzde 61. Fiili olarak ben çok daha yüksek olduğunu görüyorum, yaşıyorum. Çocuklara verdiğimiz burs miktarı yetmiyor” diyor. Sorunun değil her zaman çözümün bir parçası olmayı Türkan Saylan’dan öğrendiğini vurgulayan Yüksel,bu yılki kız öğrencilerle 101.437 kız öğrenci bursuna ulaştıklarını söyledi. Ayşe Yüksel’le ‘Türkan ve Ayşe’ kitabını konuştuk.

Prof. Dr. T�rkan Saylan 1n Arnavutk�ydeki evinde, biri kad

Türkan Saylan’la otuz yıla dayanan yol arkadaşlığınızı yazdınız. Nasıl tanıştınız? Nasıl bir yol arkadaşlığıydı sizinki?

Türkan Saylan’la üniversitede tanıştım. İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale’de Hemşirelik Yüksek Okulu öğrencisiydim. Grup çalışması derslerimiz olurdu. Bir başka grubun konusu lepra, cüzzam hastalığıydı. Arkadaşlarımız Türkan Hoca’yı davet etmişti. Türkan Hoca’nın yanında iyileşmiş iki hastası vardı. Hastalardan biri bağlama çaldı, kendisi müthiş bir konuşma yaptı. O sırada halk sağlığı, koruyucu hekimlik alanında yüksek lisans, doktora yapmaya hazırlanıyordum. Cüzzam konusunda çalışmak hiç aklıma gelmemişti. Okuldan mezun olunca halk sağlığında araştırma görevlisi olmak istediğim için tıbbi İngilizce, bilim çalışıp sınavlara hazırlanıyordum. Öğretim görevlisi olan Müeyyet Perk hocamız beni aradı ve Türkan Hoca’nın benim karakterimde birini aradığını söyledi. Komşunun telefonundan konuşuyoruz. O zamanlar herkesin evinde telefon yok. Müeyyet Hoca’ya sınavlara hazırlandığımı, yapamayacağımı söyledim.  İkinci kez yeniden beni aradı, yine hayır dedim. Aradan zaman geçip yeniden aradığında “Hocam siz Türkan Hanım’dan randevu alın. Ben kendim ne istediğimi anlatayım” dedim. Hayır demek için gittiğim odasından evet diyerek çıktım. Genetik şifremizde Türkan Hoca’yla 30 yıl çalışmak varmış. Çapa Tıp Fakültesi’ndeki odasına gittim odasının kapısı sonuna kadar açıktı. Stajlarımız sırasında öğretim üyeleri odalarına girer girmez kimse onları rahatsız etmesin diye odalarını kilitliyordu. Türkan Hoca beni görünce ayağı kalkıp karşıladı. Odasında Anadolu kadının yazmaları, yerde kilimler, masasında Zonguldak maden işçisinin heykeli vardı. Görevliyle, hastalarla iletişimi, onlara dokunması, meslektaşlarıyla iletişimi çok güzeldi. Türkan Hoca’ya kendi hayallerimi anlattım. Hayallerimi her koşulda yapabilmem gerektiğini söyledi. Bunları benimle çalışırken de gerçekleştirebilirsin dedi. Böyle bir hekimle çalışmak bana çok şey katacaktı.

TÜRKAN HOCA’DAN HER ŞEYİN İYİ YANINI GÖRMEYİ ÖĞRENDİM

Türkan Saylan’ın en önemli özelliği yapıcılığı sanırım. Zehra İpşiroğlu’nun kendisiyle yaptığı söyleşiden oluşan bir kitabı var. Yapıcılık o kitapta ayrı bir bölüm olarak ele alınıyor. Türkan Saylan her şeyin güzel tarafını görmeye çalışıyor. Bu bakışın sizin yaşamınıza etkisi ne oldu?

Türkan Hoca daha ilk gün hastaları dolaşırken ilk odada iki hasta kalıyordu. Yıllar içinde hastalar akrabamız gibi olmuştu. Biri Vanlı’ydı. Hastalık ona çok zarar vermişti. Elleri, ayakları kıvrılmıştı. Türkan Hoca “Merhaba Sinem Hanım” dediğinde yüzünün ifadesinin nasıl değiştiğine tanık olduk. Yanağını okşadı dedi ki “Sinem Hanım senin cildine bayılıyorum. Bir cildiye doktoru olarak seninki gibi güzel bir cilt görmedim” Hastanın hakikaten ipek gibi bir cildi vardı. Hasta çok mutlu oldu. Karşısındaki diğer hastaya da bu şekilde yaklaştı. Yani hastaların lepraya bağlı sakatlıklarını görmüyor, güzel yanlarını görüyordu. Ben o gün Türkan Hoca’dan her şeyin iyi yanını görmeyi öğrendim.

“LEPRA HASTALIĞININ TEDAVİSİNİ ETİYOPYA VE TANZANYA’DA ÖĞRENDİM”

Siz halk sağlığı uzmanısınız. Tanzanya, Etiyopya ve diğer Afrika ülkelerinde görev yapıyorsunuz. Bunda Türkan Saylan’ın büyük bir etkisi var. Bir doktor olarak sizi nasıl yönlendirdi?

Yıldız Tümerdem halk sağlığı hocamdı.  Ondan sağlığı korumanın bozulduğunda tedavi edilmekten daha önemli olduğunu öğrendim. Türkan Hoca “Lepra da sosyal bir hastalık, halk sağlığının içine girer” demişti. Toplumda kimse lepra olmasın diye sağlık eğitimleri vermek gerekir. Hastanın ailesini koruyucu sağlık hizmetleri açısından takip etmek lazım. Türkan Hoca önce lepra hastalığı sonucunda oluşan göz, el ve ayaklarda sakatlıkların önlenmesi, erken dönemde tedavisi, ileri dönemde rehabilitasyonunu öğrenirsen önemli bir konunun sahibi olursun dedi ve beni yurtdışına göndereceğini söyledi.  Yurtdışı denilince hemen aklımıza Avrupa, Amerika geliyor. Etiyopya’da Addis Ababa’da uluslararası bir lepra merkezi var. Dünyanın her yerinden lepra konusunda çalışan sağlıkçılar oraya gidiyor. 1981 yılında Tanzanya ve Etiyopya’da kaldım. Lepra hastalığını ve rehabilitasyonunu öğrendim. Afrika ülkelerinin kültürünü, insanlarını tanıdım. O zaman internet yok, hiçbir bilgi yok. Annem beni sahaflar çarşısına götürmüştü. Orada da bu ülkelere ilişkin bir şey bulamamıştık. Nereye gittiğimi bilmeden gittim.

“TÜRKAN SAYLAN’IN ADI YÜREKLERE YAZILI”

Derneğe katıldıktan sonra da ilk etkinliğiniz Şırnak’ın İdil ilçesinde. Daha sonra İdil’de bir sokağa adınız veriliyor. Ancak maalesef Türkan Saylan’ın yaşadığı sokağa adı verilmedi. AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi Grup Sözcüsü Faruk Gökkuş, Beşiktaş'ta 'Karakavak Sokak'ın adının 'Türkan Saylan Sokağı' olarak değiştirilmesi teklifine "Biz Cumhur İttifakı olarak kendi dünya görüşümüz, inancımız ve değerlerimizle kavgalı, sözde aydın hiçbir kişinin isminin bu şehirde hiçbir sokağa verilmesine burada olduğumuz sürece müsaade etmeyeceğiz" demişti. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsan inanamıyor doğru mu duyuyorum diye düşünüyor. Demek ki aydınlanmaya karşılar, başka bir açıklaması olamaz bunun. Türkan Saylan’ın kendisinin bir sokağa adının verilmesine de ihtiyacı yok. Bu ülkenin, bu toplumun zaten yüreklerine ismini yazdırdı. Asla unutulamaz.

Türkan Saylan geleneklerine bağlı biri. Kitabınızdan türkü sevdiğini öğreniyoruz. Evinde Ruhi Su türkülerinin söylendiği geceler olurmuş.

Türküleri çok severdi. Ruhi Su arkadaşıydı. Evinin giriş katında sedirler vardı. Ruhi Su gelirdi. Türkan Hoca el yazısıyla renkli kalemlerle türkü defterleri yapmıştı. Herkes sözlere bakarak türküler söylerdi.

“İLK KUMPASI VAN’DA KURDULAR’

Kitabınızda Van’da geçirdiğiniz zamanları, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki akademik yaşamınızı, Türkan Hoca gibi gittiğiniz her yeri nasıl dönüştürdüğünüzü okuyoruz. Öğrenciler için Giysi Evi kuruyorsunuz. İhtiyacı olan öğrenciler oradan giysilerini sağlıyor. Fakat bu çabalar devlet içinde çöreklenmiş Fethullahçı çetenin gözüne batmaya başlıyor. Ergenekon, ardından Poyrazköy davası geliyor. Bugünden bakınca neler hissediyorsunuz?

Eskidenhukuk ülkesinde yaşadığıma inanıyordum. Şimdi de öyle olması için çaba harcıyorum. Hukuk dışı bir şey yapmıyorum. Avukatla, mahkemeyle, hapishaneyle işim olmaz diye düşünürdüm ama öyle olmuyormuş maalesef. Hakkınızda yaratılan iftiralar algı operasyonları ile bunu başarıyorlar. Bunun FETÖ Terör Örgütü olduğunu gördük. Van’da dört yıl da rektör yardımcılığı yaptım. Öğrencilere yönelik ÇYDD ile daha çok destek projesi yaratabildik. Bir taraftan da her gün yeni bir iftira duyuyordum. İşe giderken bugün acaba neyle karşılaşacağım diyordum. Ciddi tehditler alıyordum. Savcılığa suç duyurusunda bulununca yakın koruma verildi. Üniversitenin araçlarıyla otogarda öğrencileri karşılıyorduk.  Sıcak poğaça, çay ikram ediyorduk. Rektörlüğün kapıları öğrencilere açıktı. İhtiyacı olan her öğrenci benim yanıma randevu almadan gelebildi. Böyle olunca FETÖ terör örgütü öğrenci bulamaz oldu. Bir emniyet mensubu “Telsiz konuşmalarına tanık olduk. Birbirlerine bu kadın Van’a nereden geldi?” diyorlar demişti. ÇYDD’den önce ilk kumpası Van’da kurdular. Ben de arkadaşlarımla beraber 13 yıl yargılandım. 2 bin küsur yıl hapis cezası isteğiyle. Bu iddianameyi yazan Ferhat Sarıkaya şimdi kendisi hapiste.

“BU ENFLASYONLA ÇOCUKLARA VERDİĞİMİZ BURS YETMİYOR”

Sizinle salgın sırasında görüştüğümüzde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 2 bin kişilik burs kontenjanına 41 bin başvuru olduğunu söylemiştiniz. Anadolu’nun dört bir yanından burs talebi geldiğini belirtmiştiniz. Salgınla birlikte nasıl bir eğitim tablosuyla karşılaştık. Şu anki durum ne?

Daha da zorlaştı. Eğitim bursu isteyen çok öğrenci var. Bu sene üç bin yeni öğrenciye burs kaynağı yarattık. Toplamda 23 bin öğrenciye burs verebildik, bursa çok ihtiyaç var. Durumu en kötü olanı bulduk. Öbür çocuk da haklı olarak diyor ki “Benim de bursa ihtiyacım var.” Çok haklı ama ondan daha kötü olan da var. Durumu en kötü olanın da en kötüsüne verebildik ne yazık ki. Sadece bursla da yaşamları sürmüyor. Enflasyon resmi olarak yüzde 61. Fiili olarak ben çok daha yüksek olduğunu görüyorum, yaşıyorum. Bu çocuklara verdiğimiz burs miktarı yetmiyor. Burs miktarını değiştirmeyi bekliyoruz ama bağışçılarımız da başka yerden fedakârlık yapıp bu bursu veriyor. Onun da bütçesi çok iyi değil.

“ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ İŞ BULAMAM DİYE MEZUN OLMAKTAN KORKUYOR”

Milli Eğitim Bakanlığı adeta bir kast sistemi oluşturmuş durumda. Kadrolu öğretmenler, sözleşmeli öğretmenler ve ücretli öğretmenler var. Atanmayan öğretmenler de cabası. Öğretmenler asgari ücretin altında çalıştırılıyor. Atatürk “Bir toplumun uygarlık düzeyi öğretmenlerine verdiği değerle ölçülür” demişti. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her ile bir üniversite açıldı. Eğitim o kadar önemli ki bu öğretmenleri yetiştirecek öğretim görevlileri yetmez oldu. Konunun uzmanı olmayan kişiler bu fakültelerde ders verdiler. Öğretmenler bu mesleği seçerken eski yıllarda atanmayacağını hiç akıllarına getirmezlerdi. Ülkemizin öğretmene ihtiyacı vardı. Öğretmene ihtiyaç varken eğitimde dönüşümle eğitim özelleştirildiği için devlet kadrolarına öğretmen atama sayıları çok azaltıldı. Mezun olanlar atanmadı. İhtiyaç var, atanmıyor. Bu öğretmenler niçin okudu? Üniversite öğrencileri okuyor ama mezun olmaktan korkuyor. İş bulacağının garantisi yok.  Eğitim ve sağlık devlet politikası olmalı. Devletin verdiği bir güvence olmalı. Öğretmenlerin gelecek güvencesi ortadan kalktı. Saygınlıkları kalmadı, meslekleri itibarsızlaşmaya başladı.

“HERKESİN ÖZELEŞTİRİ YAPMASI LAZIM”

En zeki çocuklar öğretmen olmalı. Yıllar önce FETÖ Terör Örgütü’nü bilmediğimiz yıllarda bu örgüt en iyi çocukları eğitim fakültelerine yönlendirdi, öğretmen olsunlar diye.  Aslında öğretmenlik mesleği ailelerin tercih ettiği bir meslek değildi. Büyükşehirlerde yaşayan eğitim seviyesi yüksek olan aileler çocuklarının Anadolu’nun köylerine gidip çalışmasını istemedi.  Eğitim fakültelerini Anadolu çocukları tercih etti. O çocukların maddi desteğe ihtiyaçları vardı.  Bu cemaatler bu çocuklara sahip çıktı. 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması sonucunda bu kadroların ihracına tanık olduk. Bütün ülke insanlarının da özeleşti yapması lazım. Ülkesini seven insanlar öğretmenlik mesleğini tercih etmeliydi.

“ANADOLU’YU ONUNLA TANIDIM”

Türkan Saylan hocama çok minnettarım onunla tanıştığım için Anadolu’yu tanıdım. Sorunun değil, çözümün bir parçası olarak hep çözümler üretti, bize de bunu öğretti. Sadece akademisyen olsaydım üniversite içinde olacaktım, neler yapabileceğimi bilmeyecektim.

HAFTANIN KİTAPLARI

LEONARD COHEN

TELDEKİ KUŞ

Karakarga Yayınları

Karakarga Yayınları “21.yüzyılın en modern, tavizsiz ve en karmaşık ozanı”         olarak tanımlanan Leonard Cohen’i anlatan ‘Teldeki Kuş’ kitabını yayımladı. Çizgi roman olarak hazırlanan kitabı Türkçe’ye Mahir Ünsal Eriş çevirdi.

GALATA

İlhan Berk

Yapı Kredi Yayınları

Behçet Necatigil, İlhan Berk için “Şiirimizin Evliya Çelebisi’dir. Kıtalar, kentler, insanlar görüyor, ölçüyor, biçiyor, denizcidir, topoğraftır, tarihçidir. Kısaca, görmüş geçirmiş bir seyyah-ı alem” diyor. Galata’yı adım adım katederek bütün caddeleriyle, sokaklarıyla, hanlarıyla, dükkanlarıyla, meyhaneleriyle, sesleriyle, kokularıyla bize Galata’yı anlatıyor.

DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET

Agatha Christie

Altın Kitaplar

Altın Kitaplar tarafından yayımlanan, Türkçe’ye Çiğdem Öztekin tarafından çevrilen kitapta; Agathta Christie okurlarını sürükleyici bir polisiye olayın içine sürüklüyor. Doğu Ekspresi’nde yaşanan bir cinayetin perde arkasını okuyoruz.

BİTKİLERİN RUHU

Robin Wall Kimmerer

Mundi Kitap

Robin Wall Kimmerer, Potawatomi halkının bir üyesi ve bir botanikçi olarak doğayla birden fazla dilde konuşabilen bir araştırmacı. Çocukluğundan itibaren bitki ve hayvanlarla kurduğu ilişki ona doğanın en eski öğretmenimiz olduğunu göstermiş. Bir yandan da aldığı botanik eğitimi ona bütünün parçalarını görmeyi öğretmiş. Kimmerer, ‘Bitkilerin Ruhu’ kitabında canlıların dünyasıyla kurduğumuz ilişkinin karşılıklı olması gerektiğini hatırlatıyor.

ÇOK SATANLAR

1. Tiamat, İhsan Oktay Anar

2. İnsan Geleceğini Nasış Kurar? İlber Ortaylı

3. Kızıl Veba, Jack London

4. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

5. Atomik Alışkanlıklar, James Clear

ÇOCUK KİTAPLARI

AYILARIN MEŞHUR SİCİLYA BASKINI

DINO BUZZATI

Yapı Kredi Yayınları

İtalya’nın en önemli yazarlarından Dino Buzzati ‘Ayıların Meşhur Sicilya Baskını’ kitabında mizahla hayalin harmanlandığı bir savaş hikâyesi anlatıyor.  Uzun yıllar önce Sicilya’nın en yaşlı dağlarında, Ayılar Kralı Aslanayı’nın oğlu Tombik iki avcı tarafından kaçırılır ve vadinin aşağısına götürülür. O günden sonra da kendisinden bir daha haber alınamaz. Hiç görülmedik korkunç soğuk bir kış gelir ve ayı halkını açlıkla karşı karşıya bırakır. Yavru ayıları geceler boyu ağlatan, açlıkla halsiz bırakan şiddetli kışı fırsat bilen Kral, insanların yaşadığı vadiyi işgal etmeye karar verir. Ayıların Sicilya baskınını soluksuz okuyacaksınız.

SEVGİLİ UCUBE

Sevgi Saygı

Günışığı Kitaplığı

Kardeşi Yaman’ın haylazlıklarından bıkan Yaprak, yaz tatili için gittikleri köylerinde çareyi ormana kaçmakta bulur. “Ucube” dediği oyuncağın, çantasına takılıp onunla eve geleceğinden habersiz, yazdığı hikâyeye devam eder. Yaman’ın takibi ve havalı kuzen Şeyda’nın çıkagelmesiyle işler karışır. Ucube’yi ormana geri bırakmaktan başka çare yoktur.  Dedesi onunla bir sırrı paylaşır. Bu sırrı merak eden okurları Günışığı Kitaplığı’nın yayımladığı ‘Sevgili Ucube’ kitabına bekliyoruz.

ORMANDA TEK BAŞINA / Sayfayı Çevir 1

Melek Özlem Sezer

Can Çocuk

İlk kez 2011 yılında yayımlanan Masallar ve Toplumsal Cinsiyet adlı ödüllü çalışmasındaki bakış açısından yola çıkan Melek Özlem Sezer, yeni dizisi “Sayfayı Çevir”de, klasik masalları çocuklar için yeni bir kurguyla, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bir yaklaşımla yeniden anlatıyor.

Kırmızı bereli kız büyükannesini ziyaret edecektir. Bunun için de ormanda uzun bir yürüyüşe çıkar. Tıpkı “Kırmızı Başlıklı Kız” masalında olduğu gibi. Ancak, tam da öyle değil sanki... Sözgelimi, annesi ona beklediği öğütlerde bulunmaz.  Yani olanlar  bildiğimiz masaldan biraz farklı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi