Anayasa yapmaktan korkmak

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 18, 2020 / 09:05

Yazının sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim;
18 yıllık iktidar memlekette adaletin olmadığını, ekonominin hiç iyi gitmediğini yeni işitmiş olmalı ki, reformdan söz edebiliyor, hiç de yüzü kızarmadan.
Sayın muhalefet ise yeni bir anayasayı mahcup bir edayla, kısık bir ses ile seslendiriyor. Utanacağı bir şey yok, yürürlüktekinde imzası yok, sivil yeni bir anayasanın bağıra bağıra dile getirilmesi gerekirken, herkesin tartışması, birlikte ortaya çıkarılması gerekirken bu mahcubiyeti anlamak zor.
Reform nedir? Türk Dil Kurumumuz reform kelimesini “düzeltme” diye belletiyor bize. Düzeltme kötü gideni rayına sokmak için yapılır.
Bu topraklar, 1876’da Osmanlı döneminde, Kanun-i Esasi’yi, Cumhuriyetin’in kuruluş yolunda 1921’de Teşkilat-ı Esasiye’yi, Cumhuriyet kurulduktan sonra 1924 anayasasını arkasından da iki darbeyle önce 1961 sonra 1982 anayasalarını yaşadı.
Çok geriye gitmeye gerek yok. Değiştirilmez maddeleri hariç her yeriyle oynanmış, delik deşik olmuş bir anayasa ile yaşıyoruz, yaşatılıyoruz.
Yerinde dinlediğim ve unutamadığım bir konuşmayı hatırlatmalıyım. 1999 yılında adli yıl açılış töreninde salonda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli ve Hüsamettin Özkan, Fazilet Partisi lideri Recai Kutan ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in yanı sıra pek çok bakan ve milletvekili var.
Kürsüde dönemin Yargıtay Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk var. 55 sayfalık bir kitapçıkta topladığı konuşması tarihiydi. Elbette önemli bir kısmı 82 Anayasası’na ayrılmıştı konuşmanın. Hala bizi yöneten bu anayasayı elbise dolabında bekleyen balo kıyafetine benzetmişti ve şöyle konuşmuştu;
“Türkiye, meşruluk debisi sıfıra yaklaşmış 1982 Anayasası’yla yeni yüzyıla giremez, girmemelidir. Çünkü günlük yaşam ve hukukla ilgili değildir. Türkiye bugün anayasacılık kavramlarına göre belirtilmek gerekirse bir ‘anayasalı devlettir, ama bir ‘anayasal devlet’ değildir”
“Anayasalı bir devlet olmak, anayasal devlet olmamak.” Bunu söyleyen Yargıtay’ın başındaki isim, önemli bir yargıç. 21 sene evvel diyor bunları. Rejimin adı bile değişti, anayasa bir bütün halinde çöpe atılamadı, toplumsal mutabakat ile yeni bir anayasa yapılamadı.
Bu iktidar her konuda eleştirilebilir, eleştirmelidir. En çok da yeteri çoğunluğa birkaç kez ulaşmasına rağmen, rey gücü, sandık gücü olmasına yani referandum silahına rağmen yeni bir anayasa yapamadığı için eleştirilmelidir.
Daha önemlisi, iktidara gelmek için çabalayan muhalefet en çok bunu vaat etmelidir.
Yeni bir söz söylemeden iktidara gelmek mümkün mü?
Adaletin, yoksulluğun, eğitimin, sağlığın, çalışanların, emeklilerin haklarını bu anayasa ile düzeltmek, özgürlükleri bu anayasa ile getirmek büyük bir hayal.
Muhalefet önce bize yeni bir anayasadan söz etmelidir. Özgür, sivil bir anayasa.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son kurultayda yaptığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde, yeni Anayasa ile güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme geçilmesi vurgusu önemli.
Elbette bunu görmezden gelemeyiz. Ama iktidarın ve ortağının Millet İttifakını dağıtmak, zayıflatmak için elinden geleni yaptığı görmemek için kör olmak gerek.
Fakat dikkatlerden kaçmaması gereken, iktidar sözcüleri, onların televizyonlardaki daimi sesleri, muhalefet sanki suç işliyormuş gibi yeni anayasa çalışması konusunda suçluyor.
Biri de çıkıp demiyor ki, “Hayırdır, statükodan mı yana oldunuz şimdi?”
İktidarları uğruna statükoya sarıldıkları da görülmeli.
Millet ittifakını oluşturanlar tüm unsurlar yeni anayasadan daha gür bir ses ile söz etmeli. Birlikte yapmalı, ittifakı daha da güçlendirmeli.
Yeni anayasa siyaseten ne kadar çok kesimin, sağın, solun, etnik unsurların, inananların, inanmayanların onayını alırsa o kadar başarılı olur.
Sonuçta yeni bir anayasa, darbesiz sivil bir anayasa toplumsal mutabakatla yapılır, iktidara da statükoya karşı çıkılarak gelinir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top