Anılar ‘Uzak Şehir’de yaşıyor!

‘Uzak Şehir’, Levent Gönenç ve Şanser Kurt’un epey takvim yaprağı eskitmiş, hayatın tanıdık müdahalesiyle araya mesafeler giren dostluklarının tesadüfen kaldığı yerden devam ederek ortaya çıkmış bir şarkı. İkilinin ‘şimdi gözünde canlandığı’ anılara bir saygı duruşu olan ‘Uzak Şehir’de kedilerle yağmur bir türlü bir araya gelemiyor belki ama geçmiş, gönülden bir ‘eyvallah’ı hak ettiği biçimde alıyor.

Levent Gönenç ve Şanser Kurt’un dinleyiciyle buluşan ilk şarkısı ‘Uzak Şehir’ Ada Müzik etiketiyle yayınlandı. Uzun yıllar evvel aynı okul üniforması içinde aynı sahne tozunu yutan Gönenç ve Kurt’un yarım kalan hikayesinin devamı niteliğini taşıyor ‘Uzak Şehir’. Hayat şatlarının getirdiği hemen her eski dostun arasında yaşanan ‘kopuş’ onların da başına gelmiş ama hayatın ‘tesadüf’ huyu devreye bir gün sokakta girivermiş ve ikili aşağıda okuyacağınız üzere, “Hadi, kaldığımız yerden devam edelim, bu sefer bu işi bir sonuca bağlayalım,” demiş ve devamında ‘Uzak Şehir’ ortaya çıkmış. Şarkıda Gönenç ve Kurt’a Volkan Öktem, Görkem Baharoğlu, Burç Sözer gibi Türkiye’nin önde gelen isimleri eşlik etmiş. Künyesinde bu isimlerin yer aldığı bir şarkı kafadan radara girmeyi hak ediyor zaten.

‘Uzak Şehir’ aslında tozlu anılara bir saygı duruşu. Bu saygı iki açıdan önemli bence. Birincisi; Levent Gönenç ve Şanser Kurt’un yıllara dayanan dostluklarının içinde birikenlerin ortaya dökülmesi. İkincisi de sanrım içinde yaşadığımız zamanın eski tüfekler için pek bir cazibesi olmaması. Sözleri Levent Gönenç’e müziği de Gönenç ve Kurt’a ait ‘Uzak Şehir’i ve detayları ikiliyle konuştuk.

Müzik geçmişiniz lise yıllarına dayanıyor. Neler geliyor gözünüzün önüne? Neler çalıyordunuz mesela?

Levent: Bizim gençlik yıllarımızda müzikle ilgilenenler birbirini bir şekilde bulurdu. O zamanlar sosyal medya gibi bir mecra olmadığı için genellikle okuldaki müzik kolu faaliyetlerinde, rock konserlerinde gençler tanışır ve grup kurarlardı. Bir de prova stüdyoları vardı. Derme çatma mekânlarda, kırık dökük aletlerle prova yapardık. Hiç unutmuyorum, saati yirmi liraydı, aramızda para toplar paramız yettiğince bağıra çağıra şarkı söylerdik. Bu stüdyolar sadece gençlerin prova yaptıkları mekânlar değildi. Aynı zamanda müzikal anlamda sosyalleştikleri yerlerdi. Ne gruplar kurulmuş, ne gruplar dağılmıştır o izbe odalarda. Bizim de müzik yolculuğumuz buralarda başladı. O yıllarda hışırtılı kayıtlardan duyabildiğimiz kadarıyla yabancı rock gruplarının şarkılarını çıkarır elimizdeki imkânlarla bu şarkıları yorumlamaya çalışırdık. Mesela ben Dire Straits hayranıydım.

Şanser:  Levent’le tanışmamız ve birlikte gitar çalmaya başlayışımız, bestelerin gelmesi sanki bir anda gerçekleşmiş gibi. Bir an derken nasıl dostluk kurduk nasıl ilerlettik aşama aşama hatırlayamıyorum aslında. Zamanın göreceliliği bir yana bizde hep bir şeyleri iyi yapma, düzgün olsun, tam olsun kaygısı hâkimdi. Özel olarak şu şu eserleri çalıyorduk diyemem, 80’lere özgü ne varsa yerli ve yabancı, gitarla çalıp söylenecek her şeyi çaldık söyledik; bir ara profesyonel olarak bu işten para da kazanmıştık.

Sonra nasıl gelişti olaylar?

Levent: Şanser'le yerli-yabancı cover parçalar çalıyorduk ama ikimizin de aklında kendi sözlerimizle kendi şarkılarımızı yapmak, şarkılarımızla kendimizi ifade etmek vardı. Başlangıçta ayrı ayrı ürkek denemeler yaptık. Sonra birlikte şarkı yazma pratiğimiz de gelişti. Üniversite yıllarında kendi şarkılarımızı yayımlatmak için birkaç girişimimiz oldu ancak o zaman olanaklar çok sınırlıydı ve bizim yaptığımız müzik ana-akım pop müzik formlarının oldukça dışındaydı. Sonra hayat bizi farklı yerlere savurdu. Uzun süre birbirimizi kaybettik. Beş-altı yıl önce tesadüfen yolda yürürken karşılaşınca eski projeler konuşuldu, “Hadi, kaldığımız yerden devam edelim, bu sefer bu işi bir sonuca bağlayalım" dendi, kavilleşildi. Önce geçmişte yandığımız şarkıları ele aldık. Yılların bize kattığı müzikal olgunlukla yeniden yorumladık şarkılarımızı. Sonra yenileri geldi. Ve gelecek, daha yeni başlıyoruz.

Levent Bey, siz Yekta Kopan’la okul zamanınızda yarım kalan mizah derginizin üzerinden yıllar geçtikten sonra ‘Sarmaşık’ kitabıyla bir araya geldiniz. Şimdi de Şanser Bey ile ‘Uzak Şehir’ şarkısıyla berabersiniz. “Ne varsa eskilerde var,” durumu söz konusu mu?

Levent: Öyle de denebilir. Eskilerden beslenmenin birkaç sebebi var aslında. Birincisi, yıllar içinde pek çok şey biriktiriyorsunuz. Geçmişte başladığınız bir iş ancak zaman içinde biriktirdiklerinizle anlam kazanıyor. İkincisi, profesyonel olarak müzikle uğraşmadığım için ancak mesleki kariyerimin gerektirdiği mesainin dışında müzik yapabiliyordum Artık çiçeği burnunda bir emekliyim. Artık müziğe daha çok zaman ayırabileceğini düşünüyorum. Üçüncüsü, samimi duygular aynı kalıyor. Zaman içerisinde duygularınızı ifade etmek için farklı ve daha yetkin araçlar keşfediyorsunuz ancak kişiliğinizin bir parçası olan duygu dünyası esas olarak aynı kalıyor. Dolayısıyla, eski şarkılar başka türlü söylense de duygusal temeli değişmiyor. Son olarak, teknolojik olanaklar çok gelişti. Geçmişte yapamadıklarımızı şimdi kolaylıkla yapabiliyoruz. Örneğin, evde mütevazı bir stüdyo kurup şarkılarınızı kaydedebilirsiniz. Sonra bu kayıtları “şişedeki mesaj” misali dijital bir okyanusa atıp dünyanın bir ucundaki bir müzikseverin şarkılarınızı beğendiğini görebilirsiniz.

“Anılarımız, yolculuklarda geçilen şehirler gibi, yaş aldıkça bir bir uzaklaşırlar bizden. Bazen bir ses, bir söz ya da bir şarkı o uzak şehirleri bize hatırlatır,” diyorsunuz. ‘Uzak Şehir’ sizin için neresi? Neler var o şehirde?

"Uzak Şehir" bir metafor aslında. Geride kalanları anlatmak için kullandığımız bir metafor. Bu “yaşlanmak”la ilgili bir şarkı değil, “yaş almak”la ilgili bir şarkı. Yani genç bir insan da hayat yolculuğu devam ederken arkasında şehirler bırakabilir. Ve belki de o şehirlere dair en büyük özlem, avucunuzun içi gibi bildiğiniz, yürütmekle aşındırdığınız sokaklar değil, hiç girilmemiş, hiç görülmemiş olanlardır.

Bir şarkı yayınlamak için neden bu kadar beklediniz?

Şanser: Müzikten başka işlerle uğraşmamız da bunda etkili olmuştur. Daha önce de bahsettiğimiz gibi her birimizin farklı mecburiyetleri, meşguliyetleri vardı, birbirimizi kaybettiğimiz zaman dilimleri oldu. Ayrılıklar bir yana her şeyin olgunlaşması gerekiyordu belki de. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle bir araya gelebilmeyi kastediyorum. Beklememiş olsaydık sevgili Görkem Baharoğlu ile çalışmak mümkün olmayacaktı mesela, yine eski dostlarım Volkan Öktem ve Burç Sözer’le çalmak, bütün bu güzel insanlarla olmak beklememize değdi bence.

 ‘Uzak Şehir’ melankolik bir şarkı. Sözlerde de bol bol yağmur, gökyüzü ve “ yağmuru sevmeyen kediler” var. Nasıl ortaya çıktı ‘Uzak Şehir’?

Diğer pek çok şarkımız gibi "Uzak Şehir"in de çatısı çok zaman önce çatıldı. Hayatınızın bir döneminde istediğiniz her şeyi yapabileceğinizi, hatta dünyayı değiştirebileceğinizi düşünüyorsunuz. Oysa hayat size sunduğu imkânlar kadar imkânsızlıklar da içeriyor. Kedilerle yağmurun bir araya gelememesi gibi. Sanırım bunları düşünerek yazmıştım bu sözleri.

‘Levent ve Şanser’in şarkılarını dinlemeye devam edecek miyiz?

Şanser: Evet, elbette. Programda bir değişiklik olmazsa şu an hazır olan başka parçalarımız da Ada Müzik etiketiyle önümüzdeki aylarda peyderpey çıkacak. Aslında şarkılar her ne kadar bize ait gibi görünse de onlara sahip çıkacak olan yine dinleyiciler tabii, bu nedenle diğer parçalarımız da dinleyiciyle buluştuktan sonra birlikteliğimizin yine yeni çalışmalarla devam edeceğini düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi