Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Ar yu turizm?

Kıyıları boydan boya kaplayan beton tesislerimiz, lahmacunu bile tutturabildiğine satan, misafirine "yürüyen avro" gözüyle bakan "beach" işletmecilerimiz ve "aşılı" personelimizle bu yıl da Avrupa'dan turist gelsin diye bekliyoruz! Ama Covid-19 dünyasında "bacasız sanayi"nin pek de eskisi gibi işlemediğini unutuyoruz.

Turizm tüm dünyada yaz, kış, kültür, tarih, gastromoni ve hatta son yıllarda "din turizmi" gibi kollara ayrılsa da bizde farklı bir bölünmeye vesiledir. Zira birçoğumuz, "tatil" denince öncelikle yazlık ev almayı, alamıyorsa da akrabaların yazlığına "misafirliğe" gitmeyi tercih ederiz. Böylece çoluk çocuk bahçelerde sevinçle bağrışırken en güzel mangalı biz yakar, kan ter içinde patlıcan közleriz! Paramız da cebimize kalır.
Neticede Turgut Özal döneminden beri biliriz ki "turizm" zengin işidir ve aslen yurt dışından ülkeye para gelsin diye vardır. Bu "bacasız sanayi"nin işlemesi için de öncelikle "tesis" şarttır! Masmavi koylara dikeceğimiz her beton blok, "yatak sayısı"nı artıracaktır. Bir de "ultra her şey dahil" tatil paketini Ruslara yarı fiyatına sattık mı... Evet, kasamız döviz dolacaktır!

TURİZM = BİR TÜR 'YABANCI'LAŞMA...

Bu tablo, Bodrum'un köpük banyolu diskoları ve "damsız girilmez" barlarıyla tamamlanır. "O yıl ne kazansam kâr" diye düşünen işletmeci, Hollandalılara tabağı 10 avrodan makarna satmaya çalışırken mevsimlik garson ve barmenler "Ar yu seks?" şiarıyla "aşk yaşayacak" İngiliz aramaktadır! Olur da gece güzel geçerse kim bilir... Belki hayırlı bir evlilik ve Britanya pasaportu da ufuktadır!
Neticede "turist" dediğin hayatta alt tarafı bir kere görülecek ve o tek seferde maksimum fayda sağlananacak bir "yabancı"dır. Bu sezon bol para bıraksın, seneye gelmese de olur! Aynı yazısız kural "yerliler" için de geçerlidir. Bir hamburger ve kola ile masa işgal edecekse o "turist" değil, olsa olsa "ucuz tatilci"dir! Turist dediğin bir şezlonga 50, tek bir lahmacuna 70 lira ödeyebilecek kadar gerçeklere "yabancılaşmalı"dır. Bunu başaranlar, Instagram'a Çeşme dekorunda "beach club story"si atmaya hak kazanır!

KORKMAYIN, AŞILIYIM!

Ama her yanı samimiyet, insan sevgisi ve "misafirperverlik" içeren bu tablo, Covid-19'la birlikte maalesef değişecekti. Salgının ilk yılında Türkiye'nin yabancı turist sayısı yüzde 70 düşerken turizm geliri de tam 24 milyar dolar azalmıştı. Bunun 2021'de tekrar etmesi demek, ekonomik felaket demekti ve derhal önlemler alınmalıydı.
Bu uğurda önce Dışişleri Bakanı bir açıklama yapacak ve "Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız!" cümlesiyle tepki toplayacaktı. Ardından Turizm Bakanlığı'nın tanıtım videosu yayınlanacak ve ortalık iyice karışacaktı! Videoda turizm çalışanları yüzlerinde "Keyfinize bakın, aşılıyım!" yazan maskelerle dolaşıyorlardı ve bu kadarı fazlaydı! Yıllarca kendi ülkesinde "ucuz müşteri" ve "ikinci sınıf turist" muamelesi gören bir halkın "milli gururu" fena halde yara almıştı!

YUNANİSTAN'DA 'TURİZM' VAR MI?

Aynı günlerde Yunanistan'ın turizm videosu da sosyal medyaya yansıyordu. Reklam filminde Covid-19 nedeniyle eve kapanan insanların kaliteli yemek, doğa ve huzur gibi arzuları ön plana çıkarılıyor ve finalde, "Sizin tüm isteğiniz Yunanistan!" deniyordu. Yani bir anlamda dünyaya, "Bizim turiste değil, turistin bize ihtiyacı var" mesajı veriliyordu.
Sahiden de yıllardır görüyor ve duyuyorduk komşuda bizim bildiğimiz "turizm"in olmadığını... İster Atina'da en şık restorana gitsin, ister İskeçe'de salaş bir tavernaya otursun, çok benzer fiyatlara çok benzer hizmeti alıyor ve yerel halkın arasına karışıyordu "turist"ler... Bir fincan kahve bile söylese el üstünde tutuluyor, seneye Thassos'a gittiğinde aynı anne - kızı aynı meyhaneyi işletirken buluyordu. Hele ki mükellef bir balık sofrasından sonra tatlı ikramlarını kabul etmemek... Çok ayıp olurdu! "Dekor" hayatın ta kendisine dönüşürken "yabancılaşma" ve "turizm" ortadan kaybolmuştu.

SALDA'YA MESCİDE GİDERKEN...

Şimdilerde Rusya'nın devam eden uçuş yasaklarına yas tutuyor, arkasındaki "siyasi saik"leri sorguluyoruz. Bir yandan Korona vaka sayılarını "makul" bir seviyeye çekmeye çalışırken diğer yandan sınırlarda hiçbir karantina önlemi almayarak turistleri cezbetmeye (!) çalışıyoruz. Ve Efes, Troya, Aya Sofya, Kapadokya gibi doğal çekim merkezlerine rağmen "Başka seçeneğimiz yoktu" diyen Ukraynalılar dışında kimseyi getiremiyoruz.
Tam dokuz yıldır Eurovision Şarkı Yarışması'na neden katılmadığı bilinmeyen bir ülke, şimdi dünya turizmine entegre olmak isterken Avustralya bile binlerce kilometre öteden uyarı yayınlıyor, "Türkiye'ye gitmeyin. Terör ve savaş riski var. Taksicilere dikkat edin. Gece karanlıkta yürümeyin. Kaçak içki çok yaygın, zehirlenmeyin!" diyor!
İç turizmde insanlar tekne ve villa kiralamaya yönelirken müstakil bir yazlık evin gecesi 10 bin liraları bulabiliyor. Ve zaten Covid-19'la birlikte tur fiyatları Mallorca'yı yakalamışken kim niye Antalya'yı tercih etsin? Bu soru havada kalıyor.
Demek ki "turizm"den ne anladığımızı tekrar sorgulama zamanı geldi. Demek ki nadide Salda Gölü'ne mescit ve kafe gibi "tesisler kazandırmayı" düşünen "Ar yu turizm?" kafasıyla bu kadar oluyor.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi