ARTÇI MÜTTEFİK

Son Güncellenme Tarihi: Haziran 11, 2021 / 10:44

NATO zirvesi öncesi Türkiye’nin ABD ve diğer batılı müttefiklerle ilişkilerini düzeltmek adına bazı adımlar atmaya hazırlandığı anlaşılıyor. Afganistan’da diğer NATO üyelerinin pek sıcak bakmadığı bir göreve talip olunması da bunlar arasında. 11 Eylül terör saldırılarından kısa bir süre sonra ABD, Afganistan’a yönelik bir harekat başlattı. Bu Başkan George W. Bush’un başlattığı, mekan ve zaman olarak sınırları muğlak Terörle Savaş’ın ilk cephesiydi. 11 Eylül saldırılarının baş faili Osama Bin Ladin ve EL Kaide, Taliban yönetimindeki Afganistan’da üsleniyordu. Kısa bir süre sonra NATO, tarihinde ilk kez ittifak antlaşmasının 5. Maddesini yürürlüğe koydu. Kabaca Üç Silahşörlerin “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” düsturunu çağrıştıran bu dayanışma maddesiyle NATO da ABD’nin Terörle Savaşı’na dahil oldu. Bush yönetiminin NATO’nun topyekün dahil olmasını ne talep ettiği ne de arzuladığı söylenemez. Daha önce eski Yugoslavya’daki NATO harekatlarında bazı üyelerin kararlarda katkılarıyla orantısız söz sahibi olması Washington’a ders olmuştu. O yüzden daha seçici olmayı tercih ediyorlardı. Afganistan’a yönelik müdahalede belli ülkelerden çok spesifik katkı talep edildi. Türkiye de katkısı arzulanan “şanslı” müttefikler arasındaydı. Ancak ABD’nin Türkiye’den talebi Rahmetli Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetini içeride zora sokabilecek nitelikteydi. Zira ABD Türkiye’den muharip görev yapacak bir Özel Kuvvetler Taburu talep etmişti. Afganistan’da Taliban güçleri ile yürütülen çatışmalar kalmadan kısa sürede sonuçlanınca Türk hükümeti bu konuda bir karar alma yükünden kurtuldu. Bundan sonra istikrarı sağlamaya yönelik faaliyetler öncelik kazandı. Bu faaliyetler için kurulan ISAF (International Stabilization Force), Türkiye açısından Afganistan’daki itibarını ve tarihsel mirasını zora sokmayacak bir katkı çerçevesi sağlıyordu. Deyim yerindeyse Türkiye, Afganistan’da sert güçle değil, yumuşak güçle bir şeyler yapacaktı. O sırada Maslak’ta bulunan 3’üncü Kolordu, NATO’nun ani müdahalelerde kullanacağı sayılı, seçilmiş birkaç kolordu karargahlarından birisi olmuştu. Yüksek hazırlık seviyeli bu kolordu, 2002’de Kabil’deki NATO gücünün komutasını üstlendi. Eş zamanlı olarak Türk Hava Kuvvetleri de Kabil Uluslararası havaalanının sorumluluğunu yüklendi. Brüksel’deki NATO karargahı, kısa süre sonra Afganistan görevinin yeni bir görev ve kimlik arayan NATO’nun bu dertlerine çare olabileceği iyimserliğine kapıldı. Hiç unutmuyorum o tarihte NATO’dan gelen davet üzerine Brüksel’deki ve Mons’taki karargahları ziyaretlerimizde, brifinglerde Afganistan görevinin ittifak için “Make or break” (Tamam ya da devam) anlamına geleceği sürekli vurgulanmıştı. Afganistan’ın yeniden imarını başarırsa NATO yola devam edecek, başarısız olursa anlamını yitirecekti. Zaman içerisinde Türkiye’nin NATO çerçevesinde Afganistan’a katkıları sürdü. Ancak muharip görevler üstlenmekten özenle kaçınılmaya devam edildi. 2002 seçimlerini kazanan AKP döneminde Türkiye’nin muharip görevlere ilişkin çekinceleri iyice katmerlendi. Türk askerleri Afganistan’da doğrudan çatışmaya girmedi. Yine de ISAF’a tahsis edilen bir Türk helikopterinin düşmesi sonucu 12 Türk askeri 16 Mart 2012 tarihinde şehit oldu. 20 yıl sonra ABD ve NATO Afganistan’dan tüm askerlerini çekme peşinde. Üstelik ülke yeniden Taliban yönetimine geçecek. Türkiye, bir kez daha Kabil Havaalanının sorumluluğunu üstlenerek Afganistan’da kalmaya gönüllü oluyor. Bu kadar riskli bir göreve talip olmak Türkiye’nin dış politikasında müttefikleri ile yaşadığı dertlere derman olur mu? Hayır olmaz. Ancak ikili ilişkilerde yaşanan siyasi gerginliklere rağmen, NATO’ya bu denli işlevsel katkı yapabilen bir müttefiki ittirip kaktırmayı da kimse göze alamaz. Dolayısıyla bu sorumluluk Türkiye’ye ittifak içerisinde biraz olsun nefes alma imkanı sağlar. Öte yandan bu ülkedeki olumlu tarihsel mirası, Türkiye’yi bu görev için diğer müttefiklere göre ideal kılıyor. Üstelik bu konuda TSK önemli bir birikim ve deneyime sahip. Afganistan’da Kabil Uluslararası Havaalanı gibi stratejik bir noktayı denetlemek Türkiye’nin son dönemde denizaşırı üsler kurma hevesiyle de uyumlu. Daha önce buraya erişim için ABD’nin stratejik yeteneklerine ihtiyaç duyan Türkiye’nin kendisi artık bu yeteneklere büyük ölçüde sahip. Geriye sorulacak şu soru kalıyor. Her an ateş çemberine dönüşebilecek bir bölgeden gerektiğinde askerlerin hızlı ve etkili tahliyesi mümkün olur mu? Artçılar, ana kuvvetin çatışma alanından daha güvenli bir yere çekilmesini örtmek üzere, ağır kayıpları da göze alarak geride bırakılan küçük birliklerdir. Belli ki Türkiye Afganistan’da daha önce muharip görevler üstlenmeyerek kaçındığı bedelleri ödemeye hazırdır. Soğuk Savaş’ın kanat ülkesi, Soğuk Savaş sonrasının cephe ülkesi Türkiye, dünya düzeninin adını henüz bilmediğimiz bu yeni aşamasında NATO’nun artçı müttefikidir artık.

Serhat Güvenç

1964’de Sakarya’da doğdu. Anne ve babasının devlet memuru olması nedeniyle değişik şehirlerde sürdürdüğü ilk ve orta öğrenimini Silivri Lisesi’nde tamamladı. 1989’da Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1995 yılında aynı üniversitenin Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nden Yüksek Lisans derecesini aldı.

1997’den beri Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. 1993-2000 yılları arasında Koç Üniversitesi’nde çeşitli kademelerde idareci olarak görev yapmıştır. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisidir. Türk-Yunan ilişkileri, Türk-AB ilişkileri ve Savunma konularında yurt içinde ve dışında yayınlanmış çeşitli çalışmaları bulunmaktadır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top