ASLINDA HALK OLABİLMEK KÂFİ…

Demokrasinin en net tariflerinden biri “halkın kendi kendisini yönetmesi” dir. Kağıt üzerinde güzel tarif kendi kendini yönetme. Halkı yönetmekse konu o, o kadar kolay değil. Anlıyoruz ki yönetmek, devlet olanaklarını rahat rahat kullanıp, millete koklatmamak. Anlıyoruz ki yönetmek markette ped satışını yasaklamak; ya da cipsi kolayı serbest bırakıp, defteri kalemi sattırmamak olabiliyor.
Yönetenler halk adına yönetir. Halkı düşünerek, anlayarak, ihtiyaçları, talepleri bilerek karar vermeleri beklenir. Adalet sistemi, güvenliğin sağlanması, kanunların uygulanması, ekonominin gerçekleri, günlük hayatın düzeni, hayatı bildiği varsayılan iktidarın sorumluluğundadır. Hükümet organizasyonu, sokağın gerçeklerini, yaşamın ayrıntılarını bilmek zorundadır. Bildikleri için seçilirler, bilmedikleri zaman, unuttukları zaman giderler.
Semt pazarları hayatımızın gerçeği. Bizim yaşımızda olanların çoğunun o pazarlarda kamyondan karpuz indirmişliği, tornetli tahta arabalarla taşımacılık yapmışlığı vardır. Hiç değilse hayatınızın bir döneminde haftada bir gidip evin alışverişini yaparken öğrenmişsinizdir; pazar niye ucuzdur, pazarcı kimdir bilirsiniz. Cumartesi günü oradaysa, pazar pazartesi öteki mahallelerde satış yapar. Her gün farklı bir semtte tezgah açarak hafta boyu devam eder pazarcının sarmalı.
Siz şimdi önceki gün yaptığınız gibi semt pazarını bir gün açarsanız, sadece Cumartesi açık derseniz, pazarcı ne yapabilir ki. Pazarcıyı ne sanıyorlarsa artık; haftada bir gün hobi olarak çalışan bir sınıf galiba. Ya da o tahta tezgahın altında küçük bi FarmVill işletiyor olabilirler; hop deyince domates, şak deyince salatalık.
Karar verenlerin hayatın pratiklerinden haberi yok biliyoruz. O pazardan alışveriş yapanlar, oraya tezgah açanlar 5 kere düşünüyor oysa, neyi kaça alıp kaça satacağını. Taze, parlak ne bulursa, hangisi daha ucuzsa ona yatırır sermayesini. Mevsim ve ürünün dayanıklılığını da hesabeder. Söz gelimi 7 çuval patlıcan, 7 çuval dolmalık biberi alır, 5 çuval taze fasulye, 4 çuval biberi yükler arabasına. Pazar pazar gezdirir bitirene kadar. O yüzden marketten daha uygundur fiyatı genellikle.
Mutfağının giriş kapısı arkada olanlar bilmez bunları, anlamaz çarşıdan eli boş döneni. Evlerinin mutfak alışverişine resmi arabayla memur gönderenler görmez elbette pazarda olup biteni. Ama hatırlamamaları ilginç. Fahiş fiyatla mücadele kampanyası başlatan, “fırsatçılara göz açtırmam” diyen Ticaret Bakanı, fahiş fiyatla fırsatçılık yaparken yakalandı, görevden alındı.
Halbuki, şu darda, salgının ortasında fırsatlar ülkesi gibiyiz, milyonerlerimiz biner biner, onbiner onbiner artıyor. Pandemi sürecinde hesabında 1 milyon liradan fazla para olanların sayısı 246 binden, 332 bin kişiye çıkmış. Fırsattan istifade eden edene. Pazarcı ne yapacak, kaçırır mı fırsatı. Elinde kalanı ne yapacak, yüklendi etikete. Bu hafta marketlerde 3-4 liraya satılan ne varsa pazarda 8-10 liraydı. Bu mudur yönetmek.
Hadi tarlacılığı sebzeciliği bilmiyorsunuz. Aile bütçesini de mi hesaplayamıyorsunuz? Pazarı bilmek için pazarcı olmak gerekmiyor ki, halk olmak kâfi, halkı bilmek kâfi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi