Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

ATATÜRK’E ŞÜKRANLARIMLA… DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

İzmir depreminde hayatını kaybeden insanlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyorum.
Deprem sonrasında gösterilen olağanüstü gayrete çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca evleri yıkılan ve yıkılacak olan vatandaşlarımıza toplum ve devlet olarak her türlü yardımın yapılacağına; kış öncesi sıcak bir yuvaya kavuşacaklarına inanıyorum. Bu yöndeki gayretlere de teşekkür ediyorum.
Bu beylik laflardan ve insani duyarlılıktan sonra gelelim meselenin özüne;
İzmir’de 30 Ekim’de yaşanan 6,9 şiddetindeki depremde 114 insanımız hayatını kaybetti..
Deprem bir doğal afettir.
Anadolu özellikle de EGE bölgesi çok verimli bir “deprem tarlasıdır”.
Anadolu’nun deprem yaratan fayları/jeolojik yapısı tüm detayı ile ilim insanları ve devlet kurumları tarafından bilinmekte ve takip edilmektedir.
Deprem, yıkıcı sonuçları bilinen, kaçınılmaz/“mukadder akıbet”/bir kesinlik olarak Türkiye’nin gerçeğidir.
Alınması gereken tedbirleri biliyoruz, mevzuat yeterlidir, kurumlarımız müthiş donanımlı ve deneyimlidir.
NEDEN HER DEPREMDE YIKILIYORUZ/ÇÖKÜYORUZ VE ÖLÜYORUZ?
Konuşulmadık söz ve yazılmadık konu kalmadı.
Ancak, yaşanan son deprem felaketinden sonra ve beklenilen büyük İstanbul depreminden önce toplumsal bir vicdan muhasebesi yapmanın; kitabı ortasından okumanın şimdi tam zamanı;
• Depremde ölümler cinayettir.
• Yıkımlar hırsızlıktır/hırsızların eseridir.
• Failler/sorumlular başta ülke yöneticileri olmak üzere çocuklar hariç hemen herkestir.
Sorumluluk sorgulamasına, bürokratlar, yerel yöneticiler ve siyasi iktidarlardan önce birey ve toplum olarak kendimizden başlamalıyız; üzerimize düşeni yapıyor muyuz?
Oturduğumuz binaların deprem kriterleri sorgulamasını; zemin etüdü, yapım kalitesi, yapım ve kullanım ruhsatları ve teknik kontrol raporlarını inceliyor muyuz?
Dere yataklarında, tarım arazilerinde, dolgu alanlarında yapılanmaya ne kadar duyarlıyız?
Yaşadığımız çevrede yapılan yanlışlara itirazımız var mı?
Bu konuda ortak bir duyarlılık gösterebiliyor muyuz, hukuk yollarına müracaat ediyor muyuz?
Kültürümüzde/inancımızda yanlışa itiraz etmek bir insanlık görevi olarak tanımlanır.
Felaketler karşısında acımak, üzülmek ve ekmeğimizi paylaşmak bizi sorumluluktan kurtarmaz.
Tabi afetlerle gelen yıkım ve ölümler karşısında fert ve toplumun duyarsız/sorumsuz davranışı için hukukta tanımlanmış bir suç ve ceza var mıdır, bilmiyorum. Ancak bir genel hukuk kuralı olarak “bir kimse kendisinden beklenen özenli davranışı yerine getirmediği için sebep olduğu zarardan sorumlu tutulur” hükmünü toplumsal bir ahlak kuralı haline getirmek mecburiyetindeyiz!
Demokrasi, hukuk, adalet, insan hakları, özgürlük, yaşam gibi değerler her insan için bir HAK olmakla beraber bu değerleri savunmak bir toplumsal sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirdiğimizi söyleyemeyiz.
Ancak, deprem ve diğer doğal afetlerde yıkım ve ölümlerden birinci derecede ülke yöneticileri sorumludur, görevli/yetkili olanlar ise suçludur.
“Asli ve fer’i fail” sorgulaması yargının görevidir ve bizim konumuzun dışındadır.
Ancak ortada cinayet gibi ölümler ve yıkılmış/yıkılacak yüzlerce bina vardır.
Bu bir sonuçtur; deprem kaçınılmaz olduğuna göre alınması gereken tedbirleri zamanında ve yeterince almayan yöneticiler, yetkililer, görevliler ve bu binaları tekniğine uygun yapmayan, malzemeden çalan müteahhitler BİRLİKTE CEZALANDIRILMALIDIR.
İzmir depremi sonuçları üzerinden öncelikle siyaseti/siyasi iktidarı sorgulamak gerektiği kanaatindeyim;
1999’da Marmara Bölgesinde yaşanan büyük bir depremden sonra %66’lık bir parlamento çoğunluğu ile “tek başına iş başına” diyerek iktidar olan Adalet Ve Kalkınma Partisi(AKP), bu kasım ayı itibarıyla 18 yılını doldurdu.
AKP İktidarları döneminde bu kaçıncı ölümlü ve yıkım getiren deprem ve doğal afet?
Deprem kaçınılmaz olmasına rağmen bu güne kadar depreme hazırlıklar konusunda neden gereği yapılmadı?
Rant kapısına dönüştürülen “Kentsel dönüşüm” sorunları neden aşılamadı?
Halktan toplanan(30-35 milyar dolar) deprem vergileri ile bu tedbirler alınamaz mıydı?
AKP İktidarı döneminde kaç defa imar affı yapıldı, hırsıza kaç defa af yolu açıldı?
11 Mayıs 2018 tarihinde çıkarılan “Vergi Barış Kanunu” içine “imar barışı” maddesini koyanlar hesabını Allah’a nasıl verecek?
Bakınız; İzmir, Cumhuriyet Türkiye’sinde ilk Nazım İmar Planı yaptıran şehirdir(1925).
4 milyon nüfus hedeflenerek 04.01.1973 tarihinde İmar İskan Bakanlığınca onaylanan 1/25000 ölçekli İzmir Metropoliten Alan Nazım İmar Planı, AKP iktidarı tarafından 07.05.2003 tarihinde iptal edilmiştir.
Ondan sonra İzmir, rantçılar, hırsızlar tarafından yağmalanmış; narenciye bahçeleri ve alüvyonlu tarım arazisi olan Bayraklı bölgesi yapı kooperatifleri yoluyla hızla yapılanmaya açılmıştır.
Bayraklı ilçesinde 2009 yılında İzmir Valiliği ile İnşaat Mühendisleri Odası “yapı stoğu” araştırması yaptırmış; yapılan binaların büyük kısmının çürük olduğu raporlanmış ve ilgililere bildirilmiştir. Gereği neden yapılmadı?
Sonuç; 30 Ekim 2020 günü deprem; 114 insanımız çürük binaların moloz yığınları altında ölmüştür.
Kader diyerek, hala “cek-cak” nutukları atarak, “mucize” kurtarmalara “şükrederek”, millete “sabır “tavsiye ederek Allah katında hesaptan ve millet vicdanında sorumluluktan kimse kurtulamaz.
AYDA bebeğin 91 saat sonra göçük altından sağ kurtarılması elbette bir ilahi mucize ancak 3 yaşındaki bir kız çocuğunun hayatını “ANNESİZ YAŞAMAYA” mahkum edilmesinin hesabını kim verecek?
AYDA’nın annesini sizce kim öldürdü?
“Allah’ın takdiri” gerçeğine sığınmak kimseyi kurtarmaz!
BENCE
Sonuçtan çözüm üretmek görevlisi SİYASET KURUMU SORUMLUDUR!
Moloz yığınları altında yalnız insanlarımız değil ülkeyi yönetenler de kalmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi