Ayakkabı: İnsanın kendisiyle bütünleşen tasarımı (2)

Ayakkabı belki de insanoğlunun on binlerce yıl öncesinden bugünlere olan yolculuğunun tanığı, günlük yaşamını paylaştığı ilk özel eşyasıdır

Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaktır, ayakkabının kültür tarihi içinde, insanın doğada var olduğundan beri ayaklarını korumaya çalıştığını ve her dönemde daha iyisine ulaşma adına tasarımlarını geliştirmeye çalıştığını anlatırken, Ermenistan’da bulunan ilk ayakkabıdan, Eski Mısır, Etrüsk, Antik Yunan, Antik Çin, Maya ve Roma dönemindeki örneklerden bahsetmiştim.

Sandaletten çarığa, terlikten bota, çizmeden postala kadar her biri belli bir ihtiyaca yönelik ayak koruyucu tasarımların belli bir dönemi, günün modasını ya da o günün yaşanmışlıklarının yanı sıra, ardında tarih sayfalarına bıraktığı izler de önemli. Ayakkabı, doğada yaşam savaşı içinde avcı toplayıcı olarak karnını doyurmaya çalışırken mağaraya sığınan, ateşi, yazıyı, alet yapmayı bularak yerleşik hayata geçen, tarıma başlayarak hayvanları evcilleştiren, komünlerden toplumsal hayata evrilen atalarımızın on binlerce yıl öncesinden bugünlere olan yolculuğunun tanığı, günlük yaşamını paylaştığı sırdaşı, belki de günümüze ulaşan ilk özel eşyası!..

İlk başlarda ayağı dış etkilerden koruma ihtiyacına dayalı olarak insanın doğada kolayca bulabildikleriyle tasarladığı ayakkabı, yüzyıllar içinde ayak sağlığının yanında, insanın kişiliğini, zevkini, tercihlerini ve gücünü de ifade eden bir hale bürünmüş. Tarihsel süreç içinde ayakkabı tasarımlarında görülen farklılıklar günümüzde de durmaksızın devam etmekle birlikte, ayakkabı, insanın sosyal konumunu da etkileyen önemli vazgeçilmez “şey”lerden biri olarak varlığını sürdürmekte.

Birbirini tanımayan kültürleri buluşturan Sandalet

Kültürler her dönem birbirinden görerek, taklit ederek etkilenmiş, becerilerini ve tasarımlarını birbirlerine bakarak geliştirmiş.  İlginçtir bazen de insan aklının doğayı anlama ve doğaya uygun olarak tasarımladığı şeyler birbirinden çok uzak, hatta karşılaşması olanaksız gibi görünen insan topluluklarında da aynı yönde gelişmiş. İşte bunlardan biri de sandalet! M.Ö. 8000 yılına tarihlenen Amerika yerlilerine ait sandalet bulguları, Kuzey Çin yerleşimlerine, Asur-Hitit kabartmalarından Roma’ya, Antik Mısır’a kadar her yerde benzeşen şekilde ayakların koruyucusu olmuş.

Atalarımızın on binlerce yıl öncesinin yaşamını günümüze taşıyan mağara resimlerinde hayvan derilerinin ilkel iplerle ayaklara bağlandığı tipte görülen sandaletler, gece üstünde yatılan otların sıkılaştırılıp ayaklara yanlardan bağlanan deri arasına konmasıyla yürümede belli bir rahatlığı sağlamış ve gelişerek ilk kapalı tipteki ayakkabı modellerine dönüşmüş.

Eski Mısır Medeniyetine ait kazılardan çıkarılan ayakkabı tiplerinde, kalın kamış şeridinin ana iskeleti oluşturduğu sandaletin papirüs yaprakları ile birleştirilerek tasarlandığı çeşitli tipleri var. Hatta deniyor ki; Mısır’da sandalet imalatı ve bununla birlikte her türden ayakkabı tasarımı son derece itibarlı bir meslek, hatta bir sanat dalıymış.

Alacahöyük'teki MÖ. 14. yüzyıla tarihlenen Asur ve Hitit kabartmalarındaki figürlerde, taban köselesinin ön tarafının yukarı doğru kıvrık olarak bir burun oluşturduğu tarzda yapılmış ayakkabılar görülmekte. Bu model, yıllarca varlığını korumuş, 13. yüzyıl ortalarında özellikle Avrupa saraylarında da görülmüş ve “poulaine” olarak adlandırılmış.

MÖ 60’lı yıllara tarihlenen Çin'in Kuzeyinde yapılan kazılarda bulunan ve tasvirleri “terrocata” askerlerin ayaklarında da görülen kenevir katmanlarının üst üste dikilmesi yoluyla üretilen sandalet tasarımında, dikişlerin dekoratif olarak işlendiği gerçekten önemli. Bu sandalet tarzındaki ayakkabı tipinin ipek yoluyla Anadolu'ya ulaştığı ve Roma İmparatorluğu sınırları içinde de giyildiği okumak beni şaşırttı. Günümüze dek ulaşan binlerce heykelden ve döneme ait çizimlerden anlaşıldığına göre, MS 450’li yıllara kadar farklı kültürlerin farklı tasarımlarıyla evrilen Roma sandaletleri genellikle mantar tabanlı, deri kayışlı ve bağcıklıymış!

İlk topuklu ayakkabı Antik Mısır'da

Antik Mısır dönemine ait bulunan çizimlerde, Mısırlı kasapların kesim yaptıklarında ayak ve ayakkabılarının kirlenmemesi için Anadolu’da “nalın” olarak adlandırılan yüksek topuklu takunya tipli bir şeyler giydikleri görülmekte. Ayakkabıya topuk ekleme gereksiniminde Mısır gibi kızgın kumlarla dolu bir coğrafyada, ayakları yerden biraz daha yukarıda tutmak için iyi bir fikir olduğunu da düşünmek gerekiyor, kanısındayım.

Topuklu tasarımlar, Eski Yunan ve Romalılarda MÖ. 500’lerde sahnede boyu uzun göstermek için ökçenin yerini tutan, yüksek mantar tabanlı ve konçlu “kothurnus” modeli ayakkabılarla kendini göstermiş, trajedi aktörlerince giyilmiş.

16.yüzyılda ise tamamen göze hitap edecek şekilde kullanılacak ilk topuklu ayakkabı bir gelin için tasarlanmış. Adı Rönesans ile özdeşleştirilen İtalyan Medici ailesi üyesi Catherine De Medici’nin Fransa’ya gelin giderken kısa boyunu belli etmemesi için Leonardo Da Vinci tarafından tasarlanan yüksek ökçeli ayakkabısı, İtalyan ustalar tarafından üretilmiş. Fakat Orta Çağ boyunca kadınlar günlük hayatın akışına uygun olarak sağlam ve rahat ayakkabı modelleri giymeyi tercih etmişler, genel hatlarıyla yüksek topuktan kaçınmışlar. Ta ki, İkinci Dünya Savaşının bitmesiyle yeşeren barış ortamında, Fransız ayakkabı tasarımcısı Charles Jourdan’ın, iğne topuklu “stiletto” ayakkabı tarzının hemen hemen bütün dünyayı etkisi altına alana kadar! Eş zamanlı olarak savaştan çıkmış Avrupa ülkelerinin neredeyse her köşesinde özellikle de Fransa ve İtalya’da benzer tasarımlarla üretimi yapılan stilettolar, kadın çekiciliğinin, güzelliğinin, hatta cinsel cazibenin ayaktan başladığının ve ayakkabı ile dışa vurulduğunun sembolü olmuş.

 Ayakkabı numaraları ve sağ-sol ayakkabı ayrımı

1324 yılında Kral 2. Edward, “inç” ölçüsünü tarif etmesiyle, ayakkabıda da ölçü sistemi oluşturulmuş; pedorix olarak adlandırılan bu metodla, ayakkabılara standart numaralar verilmeye başlanmış. 1880 yılında, New Yorklu Edwin B. Simpson bugün kullandığımız ayakkabı numaralarını tasarlamış, her bir numara artışında ayakkabının 1/3 inç büyümesini esas almış.

19. yüzyıla kadar ise tüm dünyada sağ-sol ve iç-dış farkı olmayan “her iki ayak için eş ayakkabılar” kullanılmaktaymış. Sağ ve sol ayaklar için ayrı ayrı ayakkabı üretimine ilk kez 1818 yılında, ABD'nin Philadelphia kentinde başlanmış.

Bugün Dünyanın her yerinde ayakkabı koleksiyonerleri var. İlk kez 1865 yılında İngiltere’de açılan Northampton Müzesi gibi ayakkabı ve türevlerinin sergilendiği çok sayıda müze mevcut. Konunun uzmanı olmadığım için eksiklerim çoktur kanısındayım; takdir edersiniz ki dipsiz kuyu misali, ayakkabı hakkında, ayakkabı tasarımları üzerinde yazılacak daha çok şey var.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi