AYARLARIYLA OYNAMAYINIZ

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 31, 2021 / 11:16

Baştan dokunmamak lazımmış ancak bilemedik.
Bilemezdik.
Bu seviyeye daha önce gelmiş atalarımız da yok ki, bakıp düşünelim.
Hep ileriye, hep ileriye şiarını şirazesinden çıkartıp bırak dağınık kalsın seviyesine kondurduk. Buradan sonrası bilerek, isteyerek hiçbir şey yapmamak olarak şurada dursun, şöyle… Ya da gerçeklik agnostiği (bilinemezcisi) olarak kayıp ruhlar gibi, zombiler gibi hani, geçmişe özgü kuşkuları taşıdığımız kollarımız ileriye uzanmış olarak dolaşalım. Tüm göstergeler onlara (göstergelere) inancımızın yok olmasına neden olsun.
Bilgi denen şeyi olduğu gibi yok saymaya ramak kala yangınla yok olan bir faunada yani ekolojik olarak yaşam alanında bulunan hayvan türlerinin tamamı, florada yani aynı alanda bulunan tek hücreliler, bitkiler, bakteriler, ağaçların tamamı nasıl davranıyor bilmek istemez misiniz, giderayak? (Hani hayat kısa ve hepimiz zaten ölüyoruz ya, o anlamda…)
Mesela bir ceylan ya da vahşi kedi ya da kaplumbağa geninde geçmiş doğa yangınlarından bilgi taşıyor -ki yangının başladığını, hangi yönde olduğunu, yayılım hızını anlayıp ona göre davranış silsilesi içinde oluyor. Yaklaşmakta olan yangından ya yaralanarak ya ölerek ya bir daha dönmemek üzere göç ederek ya da yangın bitince evime döner bakarım diyerek etkileneceğini kendine göre biliyor. Sınırlı hareket kabiliyetine sahip hayvanlar mesela her türün yavrusu yangını yaralanmadan veya ölmeden atlatamıyor. Savunmayı geliştiren hayatın bilgisi henüz eksik onlarda. Ateşin yarattığı derin etkiden daha da derin bir fauna ve flora değişikliği söz konusu. Et obur hayvanlar ateşe bir tepki olarak saklanmayı biliyor, ot oburlarda bu gerçekleşemiyor. Üstelik yangından sonra hayatta kalan et obur, saklanacak doğal yeşillik de kalmadığı için tabak gibi ortada kalan ot oburları daha kolay avlıyor. Et oburların ve hem et hem ot tüketenlerin nüfusu bölgesel olarak artıyor bu yangınlardan sonra…
Ormanda yangından korkmayan bir hayvan bulamazsınız. Hepsi korkuyor. Mesela kurbağalar yangının sesini duydukları anda kaçmaya başlıyor. Kuşlar için kısa bir durum değerlendirmesi süresi var. Yangınla ilgilenmiyormuş gibi görünüyorlar, aslında öyle değil. Tıkır tıkır işleyen bir veri akışı gerçekleştiriyorlar ve yangından olduğu kadar etkilerinden de kaçmak için ne yöne gitmeleri gerektiğini hesaplıyorlar. Yangın -onlara göre- yeteri kadar büyük değilse konakladıkları alan çevresinde kalıyorlar. Hem suda hem karada yaşayan hayvanlar yangını algıladıkları anda toprağın içine doğru saklanmanın yollarını arıyor. Bazısı ağaç kütüklerine sığınıyor, bazısı dere varsa dereye, göl varsa göle… Bir de gelmekte olan ateş duvarının önünde hızla koşan sürüngen dalgası oluyor. Yeterince hızlı koşamayanlar, barınak bulamayanlar önce dumandan sonra yangından ölüyor. Güçlü yangınlar mantar gibi toprağın derinliklerine gömülü organizmaları da öldürüyor.
Bitkiler de yangına tepki veriyor. Ne sanmıştınız? Evet, sinir sistemi yok, beyni yok, geleneksel anlamda bir farkındalığa da sahip değil -yani henüz öyle diye biliyoruz. Ama bazısında yangından korunmak için çeşitli mekanizmalar var. Mesela yangından sonra filizlensin diye bazı dokuları barındıran bir tür kasa görevi gören depolama kaplarına sahip. Bazılarında ise ısıya duyarlı odunsu kapsüller var. Yangın bitince kapsüllerden toprağa tohum atıyor. Ateşle uyarıldıktan sonra açan yabani orkidelere ne demeli… Mesela Akasya’nın ateşe ya da dumana maruz kaldıktan sonra filizlenen tohumları var. Çam’da, yangın reçinesini erittiğinde tohumları serbest bırakan sistem mevcut. Doğa devamı gelsin diye bir çaba halinde. Yavaş. Sabırlı. Alçakgönüllü.
Sizin, benim, hepimizin cehennemi de bunları bilerek ama yangınları engellemek için örgütlenmeyerek, birleşmeyerek yaşamak olsun, e mi… Empati yeteneğimizi sadece insan türü için kullanalım. Geriye kalan her şeyin sistem ayarıyla oynayalım, sağdan soldan meme yapsın.
İHA yapıyorduk ve övünüyorduk, değil mi? Hava sıcaklığını dakikası dakikasına ölçen, rüzgârın nereden ne zaman üfleyeceğini hesap eden, nem oranına havada taklalar attıran bizlerin, olası yangın yerleri üzerinde bir erken uyarı sistemi olarak dolaştırmadığımız İHA’larımız ağzımızdan girsin ve çıkamasın. Buradaki teknolojiyi tüm canlıların bekası için kullanmayı bilmediğimiz ve öğrenmek de istemediğimiz için yok olalım, en iyisi… Toprağa düştükten sonra doğanın yavaşlığına gerilemek suretiyle hücrelerimizden kalanlar bakarsınız, bir akasyanın, bir çamın gerçekten canlı olan biricik kısmındaki o ince hücre tabakasına bir fayda sağlar.

Aytuna Tosunoglu

Ankara’da 1963 yılında doğan Aytuna Tosunoğlu’nun çocukluğu İzmir ve Malatya’da, öğrencilik yılları İstanbul ve Londra’da geçti. 2002 yılına kadar çeşitli çokuluslu şirketlerde çalıştı. “Müseccel Marka”, ilk öyküsünü on altı yaşında yazan Aytuna Tosunoğlu’nun ilk romanı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top