Ba(rı)şımıza ne gelecek?

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 10, 2021 / 14:39

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun çözümünde muhatabın HDP” olduğunu ifade etmesiyle “çözüm”, “süreç”, “barış” gibi kelimelerin üzerindeki tozlar da bir üfürüldü sanki… 2013’te bir hayli mesai harcanan ama taraf olan iktidarın kendi elleriyle gömdüğü çözüm süreci yeniden dillendirilmeye başlandı. İyi de oldu.

Bugün adına Barış konan ama kana bulanan, 103 cana ve misliyle travmaya sebep olan Ankara Katliamı’nın 6. yıldönümü. Hem “Barış” adına hayatını kaybedenleri anmak için, hem de olur ya belki TBMM’nin başlama vuruşunu yapacağı bir süreci yeniden yaşayacağımızı öngörerek, ben de raflarda duran dosyalarımı indirip birkaç başlıkta hatırlatma yapmak istedim.

TBMM neden önemli?
TBMM, halkın iradesinin yansıdığı, milletin egemenliğinin temsil edildiği, Türkiye’nin içte ve dışta her türlü adımının kararının alındığı yasal ortam. Yani bugünkü fiili durumu olağanüstü hal sayarsak, normal koşullarda böyle. Bu nedenle TBMM’nin onay vereceği bir çözüm sürecinin başlama vuruşunu da yapması, vatandaş açısından sahiplenmeyi kolaylaştırır. İtirazlar olacaktır ama en doğru yolu budur. Sürecin yol haritası, aktörler, kurum ve kuruluşlar, iç ve dış kolaylaştırıcılar TBMM’de kararlaştırılacaktır.
Şeffaflık ve Yasallık
TBMM’nin onaylayacağı şeffaf ve yasal bir plan iktidarın da elini kolaylaştırır. Bunun dünyada sağlıklı örnekleri var. Filipinler’de barış sürecinin tüm detaylarının bir eylem planının olması, bu planın kamuoyuyla paylaşılması güveni artırmış. Bölgenin statüsünün kanuni dayanağı olan Temel Yasa da bu plana dahil. Türkiye ise en başından beri bir yasallık sıkıntısı yaşadı. O dönemde sürece dahil eylemler koruma altına alınmadı. En sorunsuz değilse bile en garantili yol yasallık.

İktidarın durumu
Barış sürecinin iktidar üzerinde yıpratıcı bir etkisi var. Zira aşırı uçların, çözüm istemeyenlerin tepkisi ya da atışmalarda mağdur olmuş tarafların haklı hezeyanları ile karşı karşıya kalan iktidar oluyor. Filipinler ve Kolombiya örneğinde gördüğüm, süreci yürüten siyasetçiler, artık iktidarı yasal olarak bırakacakları dönemlerinde bu işe daha sıkı sarılıyorlar. Yani iktidarı bırakmayı göze alamayanın süreçte de samimi olması zor. Türkiye’de 2015 Haziran seçimleri ardından yaşatılan döneme bakarsak bunu daha iyi anlarız.

Siyasi Partiler
İdeal olanı elbette tüm siyasi partilerin katılımı ile süreci yürütmek. Ancak çözüme karşı tavır alan partiler mutlaka olacaktır. Müzakerelere katılmış bir siyasetçi “Eğer müzakerelerde sadece ana partiler yer alsaydı o zaman ortada ciddi bir kutuplaşma olacaktı. İşçi partileri, sosyalist partiler ya da herhangi bir koşulda aynı ortamda bulunamayacak partilerin de aralarında olduğu küçük partiler de müzakerelerde yer aldı” diye anlatmıştı.

Kadınsız çözüm süreci olmaz
Çözüm süreçlerinde kadın çok önemli bir taraf. En başarılı örneklerden biri Kadın Koalisyonu. K. İrlanda’daki şiddetten en çok etkilenen grup olarak iki “düşman” tarafın kadınları çözüm için bir araya geliyorlar ve bir koalisyon kurarak süreç öncesi seçimlere katılıyorlar ve barajı geçiyorlar. Aralarında sosyal hizmet uzmanları, öğretmenler, akademisyenler, hemşireler var. Filipinler’de ise MILF yani, çözüm sürecinin silahlı örgüt tarafı, İslami bir örgüt ve ilk başta kadınlarla masada oturmaktan imtina ediyor. Bu kadınların birçoğu uluslararası uzmanlar. Hatta MILF temsilcileri, yabancı kadınlarla Filipinli kadınlarla olduğundan da rahat hareket ettiklerini söylemişler. Avustralyalı Dr. Emma Leslie’nin toplantılarda asık yüzlü erkeklere “Angry Birds” pankartı göstermesi sürece damga vuruyor.

Üçüncü Gözler
Yani yabancılar. Türkiye’de sürecin en hassas konularından biri bu olacaktır. Zira
“bu bizim kendi meselemiz, kendimiz çözeriz” yaklaşımı hâkim olacak. Ancak dünyadaki Barış süreçlerinde uluslararası aktörler, devletler, kolaylaştırıcılar vb oluyor. Filipinler örneğinde kimler yok ki; mesela kolaylaştırıcı devlet Malezya. Libya, Brunei, Japonya, Norveç, AB, İngiltere, Suudi Arabistan, Türkiye… Evet ya, Türkiye. Türkiye “normalleşmede” rol oynadı. Büyükelçi Haydar Berk, MILF’in sembolik silah bırakma (%1’den az) töreninde, silahları teslim alan kişiydi.

Ekonomik ve Sosyal Haklar
Dünyada pek çok çatışmanın kökeni sosyal hak ihlallerine dayanıyor. K. İrlanda’da barınma hakkı ve istihdamda eşitsizlik çatışmanın en önemli sebeplerinden biriydi. Yani devletin sosyal konutlarda ve işe alımda ayrımcılık yapması. Anadilin kabulü, eğitimi, kamuda kullanımı temel sorunlar olarak çıkıyor. Bir de din ve inanç hürriyeti. Ekonomik haklar ve yoksulluk yine en önemli sebepler. Kolombiya’da FARC’ın çözüm sürecindeki kırmızı çizgisi, bunca yıllık mücadelenin amacı olan toprak reformunun yapılması idi. Ayrıca ücretsiz sağlık ve eğitim istiyorlardı. Filipinler’de ise sosyal haklar ile ilgili sol cenahta şikayetler vardı. Zira esas amacı toprak ve emek mücadelesi olarak yola çıkan örgütler artık masada yoktu.

Ordu nerede? Ordu tabii devletin
yanında, ama mesela Filipinler ordusu MILF ile diyalog halinde. Ordunun “Halk düşmanlarını bertaraf etmek” görev tanımlarında artık MILF yok. Asker bu tutumunu, yani barış sürecini desteklemeyi bir “paradigma değişimi” olarak açıklıyor. Myanmar’da ise ordu sürecin esas sahibi. Süreç yürüttüğü ve yürütmediği örgütler var. Toplam 16 örgütle yürütüyor, diğerleri ile çatışıyor. Bu örgütlerin bir kısmı STK gibi ofis açmış. Ordu ilk başta bu örgütlerle ilgili 104 sorun tanımlamış, 8’e indirmiş. Aslında ‘hak’ olan bu 8 sorun üzerinden müzakere ediyordu.

Yol kazaları
Süreç devam ederken yaşanan bazı şiddet eylemlerine “yol kazası” diyorlar; ama süreci kesintiye uğratmamaya özen gösteriyorlar. İrlanda’da bu tür yol kazaları uzun barış sürecinde yaşandı. Bunu IRA’dan ayrılan ve sürece karşı gruplar tetiklemişti. Filipinler’de 66 kişinin öldüğü tek bir büyük yol kazası var. Türkiye’de süreci bitiren Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi olmuştu. Ancak o davada tüm sanıklar beraat ederken, cinayetler faili meçhul kaldı.

Yüzleşme
“Geçiş Dönemi Adaleti” denebilecek çalışma belki de en sancılısı. Şiddetin doğrudan mağdurlarını ilgilendirirken, her iki taraf da kendisini kurban görüyor. K. İrlanda’da STK’lar çatışmadan zarar gören insanlara terapi ve tedavi imkanları sunuyordu. Ama çok da etkisi yoktu. Çatışmadan kaynaklı bir suçtan dolayı cezaevinde olanların 2 yıldan fazla hapiste kalamayacakları öngörülüyordu, yani mahkûmlar serbest bırakılmaya başlanmıştı ama herhangi bir af olmadı. Yani her şey soruşturmaya konu olabilecekti. Uzmanlar bu sorunun kesin bir çözümünün olmadığı ve ileride de krizlerin çıkmayacağının garantisinin bulunmadığını söylediler.

Medya ve Sürecin dili
Burada en sorunlu alanlardan biri medya ve dil. Zira medya barış sürecinde yapıcı da olabilir, yıkıcı da. İrlandalı bir uzman şöyle diyordu:
“Medya çatışmayı yapar, sürdürür. O büyük barış gününe kadar barış aslında onlar için çok sıkıcı bir şeydir.”
Süreç başladığı zaman bazen planlı daha çok da içgüdüsel bir dil değişimi oluyor. Mesela dönemin Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos FARC üyelerinin, ‘çeteciler, uyuşturucu kaçakçıları veya teröristler‘ olarak adlandırılmamasını, yalnızca ‘FARC’lılar‘ olarak adlandırılmasını istemişti.
Tüm bunlar TBMM dönemimde araştırıp öğrenmeye çalıştıklarım. Bugün dünyada pek çok çatışma var ve süreçler devam ediyor. Wikipedia’da “List of ongoing armed conflicts” sayfasına girerseniz, çatışmaların yaygınlığına, bununla uğraşan devletlerin çokluğuna inanamazsınız. Yani yalnız değiliz, çözümsüz de olmamalıyız.

Melda Onur

Melda Onur, 20 Temmuz 1964’te Eskişehir’de doğdu. Babasının adı Necmettin, annesinin adı Mediha’dır.

Gazeteci, İletişimci; Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Ulus-lararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümünde yaptı.

1989 yılında Günaydın’da gazeteciliğe başladı. Sırasıyla; Show TV, Kanal D, Star TV ve Akşam gazetelerinde çalıştı. Bu sürede Fransa Paris’te Uluslararası Kamu Yönetimi Enstitüsünde (IIAP) Ekonomik İlişkiler okudu. Fransa Maliye Bakanlığı, Antenne 2 TV ve LaVoix du Nord gazetesinde staj yaptı. 1998 yılında Camev Yayıncılık ve Prodüksiyon Şirketini kurdu. 2001 yılında ise Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Üyesi olarak profesyonel hayata geri döndü. 2007 yılından itibaren iletişim koordinatörü olarak serbest çalışmaya başladı. Birçok sivil toplum kuruluşunun üyesidir. Yayınlanmış 3 belgesel kitabın yazarları arasında bulunmaktadır.
Fransızca, İngilizce ve İspanyolca bilen Onur, bekârdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top