Barolara dokunmayın

Son Güncellenme Tarihi: Haziran 9, 2020 / 06:57

Maalesef ki bu ülkede yargı hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olmadı. Sade vatandaşın dahi çok iyi bildiği bu gerçeğin acısını, ülke her dönem fazlasıyla çekti. Hatta bu ülke darbe zamanlarında Başbakanının asıldığını gördü. Onsekizine varmamış gençlerin yaşlarının büyütülerek idam edildiğini gördü. Son on yılda FETÖ terör örgütünün savcılarının ürettiği sahte deliller ile nice vatan evladının, aydının hapislerde çürütüldüğünü, onurlarının yerle bir edildiğini ve bu süreçte canlarını verdiğini gördü. Demem o ki yargı ne kadar şirazesinden çıkıp, adaletle oynandıkça, ülke o kadar acı çekti.
Yargıyı şirazesinden çıkaracak yeni bir girişim de hükümetin ısrarla üzerinde durduğu Avukatlık Kanunu tasarısı. Aslında ortada henüz bir tasarı yok. Zira kamuoyundan saklanıyor. Türkiye’nin 80 tane barosundan saklanıyor. Barolar Birliği’nin söylediğine göre ondan da saklanıyor. Avukatları ve baroları ilgilendiren bir Kanun, ülkenin barolarından gizlenerek hazırlanıyor.
Aslında bu girişim yeni değil. Yeni bir Avukatlık Kanunu gerektiği sözleri, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile o vakitler Başbakan olan Cumhurbaşkanı’nın 2014 yılındaki adli yıl açılış töreninde bundan altı sene önceki tartışmasına kadar uzanıyor. O vakitler hükümet ile arası kötü olan Barolar Birliği Başkanı, son yıllarda arasını fazlasıyla düzeltse de yeni Avukatlık Kanunu Tasarısından haberdar değil.
Aslında Avukatlık Kanunu’nun fazlasıyla eski olduğunu hiç kimse, inkar etmiyor. Avukatların özlük haklarının iyileştirilmesi bakımından ve yargının en önemli ayağı olan avukatların, yargıdaki durumunu düzeltmek ve böylece nihai olarak yargının düzelmesi için yeni bir Avukatlık Kanunu’nun gerektiğini, bütün hukukçular uzun zamandır söylüyor.
Ancak son günlerde sözü edilen değişiklik, maalesef ki avukatların ve savunmanın lehine olan bir değişiklik değil. Hükümetin amacı, bir türlü ele geçiremediğini düşündüğü Baroları ele geçirmek ve zapturapta almak.
Kabul etmek gerekiyor ki özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları yıllardan beri ülkede var olan bütün hukuki aksaklıkların, insan hakları ihlallerinin önünde kapı gibi duruyorlar. Yargının verdiği bütün hukuksuz tutuklamalara, Ergenekon ve Balyoz Davalarında verdiği adalete aykırı kararlara karşı en başta hep, savunmanın temsilcisi olarak özellikle bu üç Baro karşı çıktı. Ancak hiç şüphe yok ki bu karşı çıkmaların ve adaleti savunmanın bir bedeli var ve o bedel de bugün, hükümet tarafından bir şehirde birden fazla baro kurulmasının yolunu açacak bir yasa değişikliği ile ödetilmek isteniyor.
Bir şehirde birden fazla baro kurulması demek, hükümet kanadından siyasileştikleri için itiraz ve eleştirileri alan baroların, bin kat daha siyasileşmesi demek. Her şehirde bütün avukatların bağlı olmak zorunda oldukları bir tane baro yerine; ülkücü ve milliyetçi olduğunu söyleyen avukatların kurduğu MHP’ye yakın bir baro, kendisini daha muhafazakar İslamcı gelenekten geldiğini iddia eden avukatların kurduğu AK Parti’ye yakın bir baro, Kürt avukatların bağlı oldukları ve HDP’yi destekleyen bir baro ya da solcu veya sosyal demokrat olduğunu iddia eden avukatların kurduğu ve CHP’yi destekleyen bir baro olmak üzere, en az dört belki beş ya da on baronun kurulması demek. Böylece hükümet bir türlü yanına çekemediğini düşündüğü İstanbul, Ankara ve İzmir Barolarını bölmek ve küçültmek isterken, savunmayı ve adaleti paramparça etmiş olacak.
Buradan, ülkenin en büyük hukuk fakültesinin 30 yılı aşkın bir akademisyeni ve yirmi yılı aşkın bir avukat olarak sayın Cumhurbaşkanı, hükümet ve bu işi kim istiyorsa, seslenerek rica ediyorum. Lütfen yapmayın. İnanın değmez. Barolar diğer kuruluşlara benzemez. Savunmayı temsil eder. Kamu tüzel kişiliğine sahip tüzel kişilerdir.
İstanbul Barosu çok kalabalık ama bu en fazla İstanbul Barosunu yoran ve karşı çıktığı bir gerçek. Bu mezun olan gençlerin ve avukatların, yirmi milyonluk bir şehirde avukatlık mesleğini icra etmeleri ile ilgili bir gerçek. Bu yıllardan beri bu kadar çok hukuk fakültesi açılmasın diye adeta yalvarmamıza rağmen, her yıl pıtırak gibi açılan, içi boş, hocası olmayan, hukuka ve hukukçuya yakışır bir eğitim yapamayan fakültelerin sonucu.
Barolar Birliği seçiminde büyük barolar ile küçük şehirlerin baroları arasında delege sayısında adaletsizlik olduğunu düşünüyorsanız, büyük barolardan Barolar Birliğine yollanan delege sayısını azaltın. Ama sakın baroları bölmeyin.
Eğer bölerseniz, yargıyı bitirirsiniz. Yargının FETÖ terör örgütünün eline geçmesini sağlayan referandumdan sonra ikinci bir büyük darbeyi de avukatlara ama aslında yargının yani adaletin kendisine yapmış olursunuz. Çoklu baro sonucunda bir de bakarsınız ilerde, mahkemeler karşısında hükümete yakın olan ya da yakın olduğunu iddia eden barolara bağlı olan avukatlar, davalarında yargıdan kayırılma beklerler. Gün gelir, belki sizler bile engelleyemezsiniz ve yargı, avukatın bağlı olduğu baroya göre değişen şekilde hükümler vermeye ve adil olmayan hükümleri dağıtmaya başlar.
Aman ha sakın yapmayın. İnanın değmez.
Baroların yönetim kurullarında, seçilen başkanın yanında diğer yüksek oy alan adayların da yer alacağına ilişkin bir kanun hükmü de çıkarabilirsiniz. Hatta belki farklı fikirlere sahip avukatların bir arada kavgasız gürültüsüz çalışmak zorunda kalmasını sağlamış ve ülkeye bir hayır bile yapmış olabilirsiniz. Ancak rica ediyorum, sakın ha sakın, bir şehirdeki baroları bölmeyin.
Bölerseniz, artık hiçbir avukat disiplin cezası almaz. Çünkü her baro bilir ki, üyesi olan avukata disiplin cezası verir ise o avukat çeker gider ve diğer bir baroya üye olur.
Baroları bölmeyin. Eğer bölerseniz baroları siyasi partilerin avukatları haline getirirsiniz. Her siyasi partinin kendi barosu olur ve işte asıl kıyamet ondan sonra kopar. Siyasi parti ve siyasetçiler arasındaki kavganın bir benzeri de her bir şehirdeki barolar arasında olur.
İnanın bana değmez. Meşhur laftır. Savunma hakkı bir gün gelir hepimize lazım olur. Adalet ve savunma hakkı öyle kutsal ve öyle değerlidir ki, parçalanırsa, bölünürse sadece barolar kaybetmez. Bütün ülke kaybeder. İnsanlık kaybeder. Vicdan kaybeder.
Gelin siz bu yanlıştan dönün. Barolara dokunmayın.

Bahadır Erdem

Bahadır Erdem, 1964 yılında doğmuştur. Babası Sami Erdem, annesi Bingül Erdem’dir. Aslen Darende, Malatyalıdır. Ailesinin tek çocuğu olarak doğmuştur. Ted Ankara Kolejinden 1983 yılında mezun olduktan sonra 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1992 yılında yayınladığı teziyle İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümü’nden Yüksek Lisans Derecesini, 1998 yılında yazdığı doktora teziyle İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümü’nden Doktora unvanını aldı.

Bahadır Erdem, 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devlm Dalı’na Yardımcı Doçent, 2004 yılında da aynı Anabilim Dalına Doçent ve 2009 yılında da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalına Profesör kadrosuyla atandı. Prof. Dr. Erdem, ayrıca, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde milletlerarası özel hukuk, kanunlar ihtilafı, uluslar arası bireysel davalar, uluslar arası fikri mülkiyet hukuku, Türk Vatandaşlık hukuku ve yabancılar hukuku dersleri vermektedir.

27 Kasım 2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un, tüm hazırlık çalışmalarında bulunmuş ve Adalet Bakanlığı Komisyonu Üyesi olarak Kanun’un kabul edilmesine kadar aktif görev yapmıştır.

Prof. Dr. B. Bahadır Erdem 2004-2010 yıllarında Türkiye’deki üniversiteleri temsilen Türk Patent Enstitüsü Yönetim Kurulu üyeliği görevini yürütmüştür. Profesör Bahadır Erdem, Özel Hukukun Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Enstitü’nün (UNIDROIT) Yönetim Konseyine seçilen Türkiye’nin ilk resmi üyesidir.

Prof. Bahadır Erdem, hâlihazırda Aile Hukuku Derneği’nin başkanlık görevini yürütmektedir. Bahadır Erdem, aynı zamanda Türk Eğitim Vakfı mütevelli heyeti üyesi olup, Melek Yatırımcılar Derneği yönetim kurulu üyeliğini de sürdürmektedir. Prof. Bahadır Erdem aynı zamanda uzmanlık alanına giren konularda avukatlık, milli ve milletlerarası tahkim alanında hakemlik, arabuluculuk, danışmanlık ve bilirkişilik de yapmaktadır. Prof. Bahadır Erdem, birçok ICC tahkim mahkemesinde hakemlik yapmış ve yapmaktadır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top