Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Başları her zaman dik duracak ve onlar hep ileri bakacaklar

AKP’nin 18 yıl boyunca süren tek başına iktidarı, bu partinin üst yönetiminde diledikleri her şeyi yapabilecekleri duygusu yaratmış olmalı. İktidar olmayı; devlet aygıtını yönetmek değil onu parti aygıtına dönüştürmenin aracı gibi gördüler. Belki de bu yüzden aldıkları her kararın, verdikleri her ihalenin, değiştirdikleri her yasanın, her atamanın doğal hakları olduğunu düşünüyorlar.
İktidar gücünün istedikleri zaman bir üniversiteyi kapatmaya yettiğini de -haklarını teslim edelim- geçmişte kanıtladılar. Hukuk, insan hakları, doğal ve tarihsel varlıkların kullanılması, farklı kültür ve inançlara saygılı davranma konularında yöneltilen eleştirileri hiç umursamadılar.
Muhalefetin etkisizliği de AKP’yi yüreklendirmiş olmalıydı. Oysa asıl güvenceleri üniversitelerde egemen olan sessizlikti. Bunca hukuk ihlali yaşanırken, Kıbrıs dahil ülkedeki 84 hukuk fakültesinden kayda değer eleştiri yükselmiyordu. Büyük olasılıkla bu rahatlıkla; tezlerinde intihal yaptığı ortaya çıkan bir, “Yeni Türkiye Öğretim Üyesini” ülkenin en donanımlı hocalarının görev yaptıkları Yüksek Öğretim Kurumlarından “Boğaziçi Üniversitesine” rektör atadılar.
Boğaziçi öğretim üyeleri öğrencileriyle birlikte, bu atamaya onurlu bir tepki gösterdiler. Uzun yıllar sonra üniversitelerden yükselen protestoları, hepimize bir zamanlar bu ülkede bağımsız üniversitelerin bulunduğunu da anımsattı.
Kamuoyunda yükselen destek belli ki, birilerini rahatsız etmişti. Sık rastlanan eski alışkanlıklar ortaya çıkmakta gecikmedi. Anlaşılan kendi tasarladıkları bu atama krizinden rant devşirmeye kalkışıyorlardı. Önce “ayrılıkçı sloganlar atılıyor” suçlamasıyla AKP-MHP İttifakının tabanına yöneldiler. Ardından kısa sürede ikinci aşamaya geçildi. Bu kez kimden geldiği belli olmayan “Kabe” fotoğrafı ile şahmeran figürü bahane edildi. Nefret diliyle kaleme alınmış açıklamalarla karşı atağa geçildi.
Yetmemiş olmalı ki, üniversite çevresindeki bazı binalara keskin nişancılar yerleştirildi. Yer yer şiddete başvurularak göz altına alınan öğrenciler, Emniyete ters kelepçeli götürüldüler. Polis araçlarına bindirilen öğrencilere bağıran bir sivil yetkili, “yürürken yere bakacaksınız” diyordu. Aklınca gençlere göz dağı veriyor ve ancak bir savaşta esirlere uygulanan yöntemleri yürürlüğe sokuyordu.
Ülkeyi ekonomik krizden, dış politikada çıkmazdan kurtaramayan, salgına karşı bir türlü yeterli sayıda aşı sağlayamayanlar, kamuoyunun dikkatlerini başka yönlere çekmeğe çalışıyorlardı. Yapamadılar, Boğaziçi öğrencileri asla yere bakmayacaklardı. Onların başları dik ve bakışları hep ileri olacaktı.
Öğretim üyeleri, 2 Şubat Salı günü öğrencilerinin serbest bırakılmasını kararlı bir dille ifade ederek, intihalci rektörün istifasını bir kez daha istediler. Kadıköy’de onlara destek amacıyla anayasal haklarını kullanmak isteyen öğrencilere karşı, plastik mermiler kullanıldı.
Bu süreçte muhalefetin Boğaziçi’ni yalnız bıraktığını öne sürmek haksızlık olur. Ancak kamuoyunda bir türlü beklenen etkiyi yaratamadıkları da gerçek.
Özellikle son dönemin parlatılan “Yeni AKP” görünümlü partisinin kurucularından birisinin, rektör danışmanlığı görevini kabul etmesi, muhalefetin kamuoyunda yerleştirmeye çalıştığı “Millet İttifakı” imajının, demokratik hakların kullanımı konusunda olgunlaşmadığını gösteriyor.
Belki biraz geç kalındı ama hala bir şans var.
Geçmişte 1997 yılında İstanbul Üniversitesindeki sağ-sol gerginliğinde, Merkez Binaya polis çağıran rektöre; bu harekete hükumetin karşı olduğunu İçişler Bakanı sıfatıyla doğrudan Meral Akşener ifade etmişti . Üniversiteyi ziyaretin yerinde olacağı, öğrencilerle konuşularak gittikçe artan gerginliğin ortadan kaldırılabileceği önerilmişti. Çok etkili olmuştu.
Bu süreçte de pekala Sayın Kılıçdaroğlu ile uygun bir ortamda öğrenciler ve öğretim üyeleriyle buluşabilirler. Yararlı olacağına inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi