Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Başlık yok

Gençlere (ve daima genç olanlara!) hayatın içinde yer alan aşk senaryolarından bahsetmek istiyorum.
Enteresan aşk durakları çıkar, yolunuza. Mesela siz buradasınız, sevdiğiniz başka bir kıtada… Bu durum günümüzde özellikle çok mümkün. İnternet sayesinde görüşürsünüz ama o kadarla kalır. Biriniz diğerini görmeye kaç defa gidebilir? Hele şimdi Covid-19 pandemisinden sonra? Uzak ve aynı zamanda ulaşılmaz olarak bir süre devam edersiniz. Biriniz diğerinin yanına temelli gitmeye, onunla birlikte yaşamaya cesaret eder mi…
Başka bir senaryo: Evli birine aşıksınız, diyelim. Gönül bu. Evli sevgilinizin evliliğini bitirme ve sizin kollarınıza koşma gibi bir niyeti yok. Aslına bakarsanız, siz de tuhaf bir şekilde halihazırdaki durumdan memnunsunuz. Aşk ne? Cesaret nerede?
Bir başkası: Mevsim, yaz. Salgın hastalık var ama kafeler dolu. Dört gündür, aynı saat aralığında oradasınız. Çünkü sizin gibi aynı saatte orada olan, çapraz masada oturan birine aşık oldunuz. Onun haberi var mı? Hadi arada o da size bakıyor, o kadarla kalıyor diyelim. Hanginiz ilk adımı atacak cesareti gösterir? Gösterir mi? Böyle iyi mi, yoksa? Siz aşıksınız, peki. Yoksa siz sadece bu heyecanı mı sevmektesiniz…
Tatil bitecek. Hala cesaret gösterip sevdiğinizin elini bile tutamadınız, öyle mi? Ama içiniz kıpır kıpır. Aynalar sizi güzel gösteriyor, bu kıpırtılarla. Yaz aşkı dediğiniz o kadarla da kalıyor. Üstelik aynı şehirde de yaşıyormuşsunuz, bak!
Aşk kıvılcımdır, gereklidir. Arkasından gelenler için gereklidir. Cesareti olmayanlar için değildir, aşk. Kalbini açmak büyük cesaret ister. Bağlılık da. Aşk tohumlanmak, serpilmek, büyümek ve sınanmak için özgür insanlara ihtiyaç duyar. İnsan özgürse aşk yaşar. Kendinden razı olma hali varsa aşk için cesaret vardır.
Aşk eşitlikçi demokrasiyi sever, ister. Birbirini seven iki insanın bir ağacın gölgesinde öpüşmesini, el ele yürümesini, yüksek sesle gülmesini, kahkaha atmasını sever, demokrasi. O ağaçta, havada asılı kalan kahkahalarda, aşıkların yolda bıraktığı izlerde sevmenin ve belki sonra kaybetmenin hiç sevmemekten daha iyi olduğuna dair bilgi vardır. Eşitlikçi demokrasi hepsini kucaklar. Demokrasiyi kaybeden aşkı da kaybeder. İmkânsız görünen aşkın cazibesinde hissedilen, korku ve yetersizlik duygusundan başka bir şey olmaz. O zaman eşitlik de ortadan kalkar. Sizden korktuğu ya da kendisini yetersiz gördüğü ya da kendinden emin olamadığı için aşkını itiraf edemeyen, aşkı yaşamayan biri size sadece şiddetin türlerini gösterir.
“Cesaret” kelimesinin Latince kökü “yürek” anlamına geliyor. Toplum olarak aşka ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu anlatabildim mi? Siz onu eşitlikçi demokrasiye olan ihtiyacımız diye anladıysanız da kabulümdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi