BAYRAM ERTESİ YENİ GÜNDEM

Son Güncellenme Tarihi: Ağustos 4, 2020 / 05:47

Eyyam-ı Bahur sıcakları altında bir bayramı daha geride bıraktık;
Havalar sıcaktı, bunaldık. Ancak bayramı bayram sıcaklığında/tadında yaşayamadık.
Salgın dolayısıyla sevdiklerimizle/dostlarımızla yine kucaklaşamadık, ziyaretler yapamadık.
Kovid-19 salgını bulaşma hızını düşüremedik. Korku salmaya devam ediyor.
Dünyada, 18 milyon vaka ve 700 bin ölüm ile uluslararası gündemin ilk sırasındaki yerini koruyor.
Ülkemizde vaka sayısı hala bine yakın seyrediyor yaklaşık 6 bin insanımız da hayatını kaybetti.
Ne zaman sonlanacağı, ne zaman mutasyona uğrayacağı, aşının ne zaman bulunacağı öngörülemiyor. Bir belirsizlik içinde ağzımızın tadını kaçırmaya ve hayatımızı kontrol altında tutmaya devam ediyor.
Bayramda ağzımızın tadını kaçıran yalnız salgın korkusu ve korunma tedbirleri değildi.
Bayram öncesi TBMM’de sosyal medya konusunda, temel hak ve özgürlükleri, demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan muhalefet etmek imkânını kısıtlayan dolayısıyla toplumsal yaşamı derinden etkileyecek bir kanun düzenlemesi yapıldı. Bu düzenleme, öncelikle sosyal medya üzerinden içini boşaltarak rahatlayan toplum kesimlerinin ağzının tadını kaçırdı.
Ancak bu konu tüm toplumu endişelendirmektedir; her geçen gün bir sebeple temel hak ve özgürlük alanlarında sınırlayıcı bir kural ve uygulama ile karşılaşıyoruz. Hızla demokratik ülkeler grubundan uzaklaşıyoruz; her geçen gün biraz daha Ortadoğululaşıyoruz.
Ülkeyi yönetenler, büyük ülke/lider ülke olmak iddialarında samimi iseler vatandaşlarını daha özgür kılmaya, böylece ülke yönetimine korkmadan özgürce katılmaya, sorumluluk yüklenmeye ikna etmeye mecburdurlar. Fikrini söylemeye korkan bir toplumun devleti asla güçlü olamaz.
Bu devlet, bu toplumun örgütlü gücü ve ortak varlığıdır. Söz hakkı kısıtlanmış bir toplumda sahiplenme duygusunu geliştiremezsiniz. “sosyal medya bataklığını kurutacağız” gerekçesi ile özgürlükleri kısıtlamak ”devletin hayat damarlarını kesmek” demektir.
Bu da asla akıllıca bir anlayış/davranış değildir.
Temel hak ve özgürlüklerin bu ölçüde kısıtlandığı bir toplumda baskı altında tutulan birey, özgüvenini kaybeder, içe kapanır, kendine, ailesine ve topluma karşı yükümlülüklerini yerine getiremez ve ahlaki değer erozyonu yaşar. Başarılı ve mutlu olması da mümkün olamaz.
Bunun en somut örneğini bayram öncesi açıklanan YKS sonuçlarındaki düşük başarı oranlarında gördük. Geleceğimiz/güvencemiz/gözbebeğimiz olan yavrularımızın temel bilimlerdeki bilgi düzeyleri her anlamda korkunç derecede düşüktü.
Temel yeterlik testine katılan adayların ancak yüzde 77,32’sı barajı geçebiliyor.
Alan yeterlik testinde ise sayısal puan türünde adayların yüzde 58,60’ı sözelde yüzde 83,02’si, eşit ağırlıkta yüzde 73,26’sı ancak barajı geçebildi.
Temel Matematik, Fizik, Kimya gibi fen bilimlerinde başarı oranı %10 düzeyinde, Tarih, Coğrafya, Edebiyat ve Türkçede biraz daha yüksek ancak %50 ortalamanın üstüne çıkamıyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren PISA 2018 araştırması sonuçlarına göre Türkiye, “okuma, matematik ve fen bilimi” alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kaldı. 37 ülke içinde 31. sırada.
Bu bilgi düzeyi ile nasıl çağ atlayacağız?
Ayrıca, okuma imkânı bulanların ancak %10’u istihdam yaratan bir alanda eğitim alabiliyor ve bunların da çok büyük bir kısmı okul biter bitmez bir şekilde kendilerini yurt dışına atıyorlar.
Birçok sorunumuz olabilir ancak geleceğimiz açısından en büyük sorunumuz eğitim kalitesi ve bir türlü başarılı olamayan eğitim sistemidir.
Eğitimde başarısızlık üreten bu sistem hepimizin ve salgın dolayısıyla 2020-2021 eğitim ve öğretim yılı için yaşanan belirsizlik milyonlarca öğrenci, öğretmen ve velinin bayramda ağzının tadını kaçırdı.
Ayrıca, bir türlü bitirilemeyen ve bayramda da devam eden bölücü terör örgütü ile mücadele operasyonları, komşularımızla her geçen gün artan çatışma ihtimali, toplumsal gerilimi artıran siyasi tartışmalar, Ayasofya’nın açılması ile başlatılan hilafet tartışmaları ve ATATÜRK’E yapılan saygısızlık hepimizin tadını kaçırdı.
Bütün uyarılara rağmen bir türlü önlenemeyen çirkin kurban kesme manzaraları ve bayram süresince devam eden kadın cinayetlerine rağmen İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ağzımızın tadını kaçırmakla kalmadı hepimizi utandırdı.
BENCE
Dünü tartışmaktan ve yaşadığımız günün sorunlarından bunaldık.
Bayram ertesi yeni bir gündem oluşturmamız gerekir.
Artık toplumun önüne yeni hedefler/ümitler koymanın zamanı geldi.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için yeni bir sinerji yaratmalıyız.
Kılıç göstererek “yeni bir hikâye” yazmaktan bahsedenlere karşı “YİNE VE YENİDEN ATATÜRK VE CUMHURİYET!” diye haykırıyorum!
Gündemdeki tüm olumsuzluklara rağmen herkesin Kurban Bayramını en güzel duygularla kutlarım.

Mehmet Şandır, 1947’de Kantara’da doğdu. Babasının adı Hasan, annesinin adı Atika’dır.

Orman Yüksek Mühendisi; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını aynı fakültede matematik istatistik konusunda yaptı.
Orman Bakanlığı ile Gümrük ve Tekel Bakanlığında Kontroller Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Serbest ticaretle uğraştı. Suriye Bayır Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Kuruculuğu ve 2. Başkanlığı görevlerinde bulundu.Dönemde Hatay, 23. Dönemde Mersin Milletvekili seçildi. 23. Dönemde Türkiye Suriye Dostluk Grubunun Başkanı oldu.

Orta düzeyde İngilizce ve Almanca bilen Şandır, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top