Beklenmeyeni Bekle, Anla, Gör ve Yönet…

Son Güncellenme Tarihi: Mart 18, 2020 / 10:00

Bize bir şey olmaz noktasından geldiğimiz yer çok hızlı oldu. Daha geçen hafta, bizde Türk geni var bulaşmaz, bizim kelle paçamız var diyorduk. Bugün, karantinaları, ülkemizin sınırlarının kapatılmasını, okula gidemeyen çocuklara kimin bakacağını, eğitimin online olup olmayacağını, Cuma namazından vazge- çemeyen eşraftan sorumlu cami bakanlığını (!) ve belki de yeniden gelecek olağanüstü hali konuşuyoruz. Koronavirüs, korkutucu olmaktan çıkıp kitlesel ölümcül boyutlara ulaştı. Artık dünyanın bir pandemisi var. Üstelik, bir ada satın alma ve orada güvende olduğunuzu düşünme gücünüz olsa bile, bir kaos yaşıyo- ruz ve kaçınılamaz bir etkisi var yaşadığımız bu kaosun; ‘’kelebek etkisi’’… Çin’e günlerce uzaktan baktıktan sonra, esasında hiç de gü- vende olmadığımızı o ilk vakanın paylaşılması ile anlayıverdik. Öyle ki, ‘’kaos teorisi’’nin babası toprağı bol olsun, matematikçi Edward Lorenz’i hatırlayanlarınız olmuştur. Lorenz, kaos teorisini açıklarken; “…Brezilya’da küçük kanatlarını çırpan bir kelebeğin Teksas’ta bir kasırganın şiddetini kışkırtabileceği’’ni söylü- yordu. Küresel salgın hastalıklar, kaos teori- sinin işleyişine en iyi örnektir. İnsanı, ciddiye almazsa acımasızca hazırlıksız yakalar.

Kaos, sürprizlerin ve tahmin edilemeyenlerin bilimidir. Bize, beklenmeyeni beklemeyi öğre- tir. 21.yüzyılda yaşamdaki kaos(lar)dan kaçın- mak imkansız artık. Bize bağlı olmayan, kimi zaman bağlı da olabilir, bütün değişkenlerini kontrol ve tahmin edemeyeceğimiz yaşamımız için yaptığımız planların aksayabileceğini ya da alt üst olabileceğini öğreniriz(Beklenmeye- ni beklemek). Koronavirüsün yarattığı kaosu olduğu gibi kabul ettiğimizde rutinimizden, alışkanlıklarımızdan ve sınırlandırmalarımız- dan da özgürleşiyoruz. Her gün çıkıp o kahveyi malum yerden almak zorunda değiliz. İşimizi evden de yapabiliriz. Bir yerel yönetim çocuk- lar okula gidemediğinde, pozitif ayrımcılık yapıverir aniden. Nihayetinde her şeyin daha iyi olması ve hayatta kalmak için bu kaos bir geçiş dönemine de işaret eder. Nasıl deniyor- du; dalgalanma olmadan durulma da ol- maz(Anlamak). Kaos teorisi bize bir şeyi daha öğretir; bazı sabitleri tanımladığımızda kaosu kısmen kontrol etmek mümkündür; yaşamın değişkenlerini azaltmak, daha sade hayatlara geçmek gibi. Kolonyayı, kolanyayı değil yeni- den sevmek gibi. (Görmek). Veee, hayatımızın hiç bir döneminde kaosun olmaması düşünü- lemez. Az ya da çok. Buradaki gizemi görmek, kaosla gelen fırsatları, bazı ihtiyaç maddeleri- ne fahiş zam yapmayı kast etmiyorum tabii ki, kaçırmamaktır (Yönetmek).

Başka bir ülkede olsaydık, size derdim ki; ‘’totaliter’’ bir duyarlıkla daha önce karşı- laşmak zorunda olmadığımız uygulamalar, talimatlar ve koşullarla karşılaşacağız. Ancak zaten biz buna alışkınız. Alışmamız gereken, güvenli sosyal mesafeler ile kişisel hijyeni öğrenmek ve uygulamak sadece. Daha basit yaşamayı keşfetmek, uzun zamandır okuya- madığımız o kitabı raftan almak, arayamadı- ğımız sevdiklerimizi arayıp hatırlarını sormak. Çocuklarımızla oynamak, sanal müze gezisi yapmak. Ancak önlemler noktasında işimiz hem kolay, hem de zor. Bize kenevir gerekli diyen de var, duanın gücünü pazarlayan da, bitkisel tedaviden söz eden, kediniz köpeğiniz varsa bağışıklığınız gelişir diyen, büyük resmi görüp virüsün laboratuvarda geliştirildiğini anlatan da. Bu yazıya sığdırmak mümkün de- ğil konuşulanları. Ancak net bir şey var; hem biz, hem de siyasi ve tıbbi karar mekanizma- ları; klasik ya da sosyal medya tartışmaları ve analizleri ile hareket edersek COVID-19 Tür- kiye’de daha hızla yayılacaktır. Öyleyse önce kişisel sorumluluk almak çok kıymetli. Sosyal ve ekonomik sistemlerimizin ekosistemle nasıl bağlantılı olduğunu bu pandemi bize açık bir biçimde gösterdi. Ayrıca, dünyanın geleceğine zarar verebilecek davranışlardan kaçınmayı öğrenme zamanımızın geldiğini de söylüyor bize bu yaşadıklarımız. Ünlü bir düşünürün

de dediği gibi; “yaşam fırtınanın geçmesi-
ni beklemek değil, yağmurda dans etmeyi öğrenmektir.” Tıpkı İtalyanlar gibi… Paylaşılan balkonlardaki müzikli, şarkılı videoları izlemek şu stresli günlerimizde hepimize iyi geldi.

Evet, panikle marketleri talan edenlerle, fırsatçıları ülkenin ilgililerine havale ederek, artık öpüşmek ve kafa tokuşturmanın cesaret istediği şu günlerde, hepinizi korona selamı ile selamlıyorum. Anladınız siz onu…

Şengül Hablemitoğlu

1986 yılında Ankara Üniversitesi’nden mezun oldu, 1989 yılında yüksek
lisansını, 1996 yılında doktorasını tamamladı. Türkiye Bilimler Akademisi Sosyal Bilimlerde Doktora Sonrası Yurtdışı Araştırma Bursu ile 1997 yılında gittiği ABD’de Purdue Üniversitesi Kadın Çalışmaları Programı’nda misafir öğretim üyesi olarak araştırmalar yaptı. 1998 yılında Üniversite Doçenti ve 2005 yılında Profesör oldu, Mayıs 2008 yılında Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü’nün kuruluşunda görev aldı ve Bölüm Başkanlığı’na atandı.

2008-2015 yılları arasında Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Dekanlık görevi
yapan HABLEMİTOĞLU, Mayıs 2015’de bağımsız bir kuruluş olan Hablemitoğlu
Ankara Enstitüsü’nü kurdu ve üniversiteden ayrılarak faaliyetlerini burada
sürdürmeye başladı. Enstitünün çalışmaları kapsamında, aile danışmanlığı ve
bireysel danışmanlık yapan Hablemitoğlu, çeşitli özel, kamu kurum ve
kuruluşları tarafından düzenlenen aile sorunları, toplumsal cinsiyet, gerontoloji,
gençlik/ergenlik sosyal-psikolojisi konularında gelişimsel odaklı modüler
workshoplar, seminerler düzenlemektedir. Bugüne kadar 9 kitabı yayınlanmıştır.
HABLEMİTOĞLU, Halen Lefke Avrupa Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Dekanı ve Sosyal Hizmet Bölüm Başkanlığı görevlerini sürdürmekte,
çalışmalarına Kuzey Kıbrıs’ta ve Ankara’da kurduğu Enstitüde devam
etmektedir. HABLEMİTOĞLU, Kanije ve Uyvar’ın annesidir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top