Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier Mart 2017’de ilk göreve geldiğinde, Türkiye 16 Nisan ‘başkanlık’ referandumuna gidiyordu. AKP propagandası, bugün olduğu gibi Batı düşmanlığı—ve muhalefeti Batı üzerinden şeytanlaştırma—üzerine kurgulanmıştı.
Hollanda’da, Almanya’da ‘Nazi artıkları’ vardı ama referandumda Batı’ya dersini (!) verecektik.
Erdoğan’ın ‘Nazi’ söylemi tüm Avrupa’da büyük rahatsızlık yarattı. Steinmeier ilk resmi demecinde Erdoğan’a, “[Lütfen] Korkunç Nazi benzetmelerine artık son verin” dedi.
Dönemin dışişleri bakanı, Erdoğan’ın 2018’deki ziyareti için ‘Yeni bir sayfa, dönüm noktası’ dediğinde, Steinmeier “Erdoğan’ın ziyareti normalleşme anlamına gelmiyor” diye düzeltmişti.
Gerçekten de ne Almanya’yla ne de Avrupa’yla hiçbir şey normalleşmedi.!
Türkiye 2018’den itibaren ‘Özgür olmayan ülke’ statüsüne düştü—hala da öyle…
Hukukun üstünlüğünde, dünyada 142 ülke arasında 117. sırada—Çin’in bile gerisinde…
Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 165. sırada—Afganistan ve Rusya’nın da gerisinde…
Yürütmenin denetiminde hepten acınası bir konumda—142 ülke arasında 137. sırada…
AKP Türkiyesi, Rohingya Müslümanlarına ‘soykırım’ uygulayan Myanmar askeri diktasının bile gerisinde…!
AB Komisyonu Türkiye 2022 raporunda “Demokratik kurumların çalışmasındaki ciddi aksaklıklar, demokratik geri gidiş ve başkanlık sisteminin yapısal eksiklikleri” vurgulanmıştı.
Avrupa Parlamentosu, 13 Eylül 2023 kararında, Komisyon’dan “AB-Türkiye ilişkilerine daha gerçekçi bir ‘stratejik ortaklık’ çerçevesi bulunması için çalışılmasını” istedi.
Ama ‘Yok Hükmündedir’ bakanlığına göre, AP kararının “Hiçbir hükmü bulunmuyordu”…
Çünkü “Dezenformasyona dayalı haksız itham ve önyargılarla doluydu”.
Bir ay sonra, 12 Ekim 2023 günü, bu sefer Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Osman Kavala—Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı gereği—1 Ocak 2024’e kadar serbest bırakılmazsa, Türkiye’ye yaptırım kararı aldı.
Oylamada 62 üyeden 44’ü ‘Evet’, 18 üye karşı oy kullandı. Karşı oylar AKP/MHP’li üyeler ile—ne yazık ki—onlara katılan Azerbaycan temsilcisi üyelerden…
Kavala bırakılmazsa, Türk üyeler AKPM’de ‘oy’ haklarını kaybedecekler. Ayrıca Kavala’nın ‘hukuksuz ve keyfi’ olarak özgürlüğünden mahrum kalmasında rolü olan savcılar, hakimler, polisler ve diğer ‘yetkililer’ hakkında adli soruşturma başlatılacak.
‘Yok Hükmündedir’ bakanlığına göre, bu karar da ‘demokratik değerlere’ aykırı ‘tarihi bir hataymış’. (AKPM Genel Sekreteri geçen hafta Ankara’da Dışişleri Bakanı’na bunları anlattı.)
AB’nin, 8 Kasım ‘Türkiye 2023’ raporunda da “Demokratik kurumların çalışmasındaki aksaklıklar, demokraside geri gidiş ve başkanlık sistemindeki yapısal eksiklikler” tekrarlandı.
‘Yok Hükmündedir’ bakanlığı da aynı gün ‘mesnetsiz iddiaları’ tümüyle reddetti; yine yok saydı.
Erdoğan geçen hafta yine Almanya’daydı. Önce 2022’de ikinci kez seçilen Steinmeier’le sonra da Şansölye Olaf Scholz’la görüştü.
Görüşme öncesi basın toplantısında Scholz beş dakika konuşup “Çok dolu bir programımız var bugün [Kısa keselim]” deyip sözü misafirine verdi ama misafir onu ya duymadı ya da anlamadı.
Önce İsrail-Hamas çatışması üzerine konuşuyor, “Bizim İsrail’e bocumuz yok. Borçlu olanlar rahat konuşamıyor. Biz Holokost [Nazilerin Yahudi soykırımı] cenderesinden geçmedik” diyor.
Aslında yaptığı altı yıl önceki ‘Nazi’ söyleminden de beter, diplomatik skandal.!
Konuşması yine bir tirat ve yirmi dakikayı geçiyor—ev sahibinin iki katından fazla…
Sonra ‘tek soru’ alıyorlar…
Alman gazeteci Michael Fischer’ın “İsrail’in varolma hakkını tanıyor musunuz?” sorusuna çok kızıyor…
Soruya cevap vermiyor ama uzun uzun anlatıyor; “Ben bir Müslüman olarak bundan rahatsızım. Sen [a.b.] bir Hristiyan olarak kiliselerin vurulmasından rahatsız olmuyor musun? Niçin bir tavır koymuyorsunuz?” diye soruyor—sanki tavır koymak gazetecinin göreviymiş gibi…
“Bir basın mensubu olarak vicdani, insani sorular sorun” diye ayar vermeyi de ihmal etmiyor.
Üç gün önce “Olay Haçlı-Hilal meselesidir. Olaya böyle bakıyoruz!” diyen aynı kişi…!
Yahudilerin sembolünün ‘Davud Yıldızı’ olduğunu bilmese de ‘olaya’ salt dini ideolojik açıdan baktığı çok açık.! Alman gazeteciyi—ve Hristiyanları—onun gibi bakmadıkları için eleştiriyor.
Ama ‘Holokost’ söylemi Almanya’ya ve Almanlara yapılabilecek en büyük hakaret—tam olarak Scholz’un suratına tokatla eşdeğer…
Scholz’dan önce görüştüğü Cumhurbaşkanı Steinmeier’in altı yıl önceki “Bu korkunç benzetmelere artık son verin” çağrısına rağmen bugün bunu, daha da beterini yapıyor!…
Ve sadece Almanya ile ilişkilere değil, tüm Batı dünyası ile ilişkilere kalıcı zararlar veriyor.
Ama verilen zararın farkında bile değiller—yok sayıyorlar…!
O da, etrafındakiler de…
Bir türlü öğrenmiyorlar, öğrenemiyorlar.!