Beyin Göçü Geleceğimizin Yok Olması mı?

Son Güncellenme Tarihi: Haziran 12, 2020 / 07:20

Dünün (11 Haziran 2020) haberlerinden birisi şuydu: “Almanya’da 2019 yılında 128 bin 900 yabancı, Alman vatandaşlığına geçti. İlk sırada 16 bin 200 kişi ile Türkler yer aldı. Alman vatandaşlığına geçen Türklerin tamamına yakını üniversite mezunu.”
•••
Türkiye’de beyin göçü süreci 1960’ların başından itibaren başlamıştır. Bu süreç 1970’lerde önemli sayıda göçmenin Batı Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etmesiyle devam etmiştir. Özellikle Batı Almanya’ya olan göç akımı 1961 yılında Türkiye ve Almanya arasında imzalanan “İşgücü Alımı Anlaşması” ile başlamış, 1963’te imzalanan Avrupa Ekonomik Topluluğu Ortaklık Anlaşması ile de hız kazanmıştır. Bu dönemde bu işçilerin kazandıkları vasıflar ile Türkiye’ye dönmeleri ve Türkiye’de bu vasıflarını kullanarak ekonomiye yeniden yön vermeleri amaçlanmıştır. Ancak, bu işçilerin çok büyük bir çoğunluğu söz konusu ülkelere yerleşmiş, ailelerini de bu ülkelere taşımışlardır.
•••
Özellikle 1970’lerin sonlarından itibaren ise Türkiye’den gelişmiş ülkelere yönelen göç akımlarının, vasıfsız işçilerin göçünden ziyade yetenekli, vasıflı, eğitimli kişilerin, özellikle de araştırmacı ya da üniversite öğrencilerinin göçü şeklinde gerçekleşmeye başladığını söylemek mümkündür. 1960’ların başında göç eden işgücünün içinde kalifiye işçilerin oranı yüzde 30’lar civarında olmuş iken, bu oran işçi alımının durdurulduğu 1975 sonrası dönemde yüzde 50’leri geçmiştir. Bu süreçte Avrupa ve ABD vasıflı iş gücü talebinde başı çekerken, vasıfsız işçi alımı ise neredeyse durma noktasına gelmiştir. 2008 verilerine baktığımız zaman ABD’ye en çok öğrenci gönderen ilk 10 ülke arasında Türkiye’nin sekizinci sırada yer aldığı görülmektedir.
•••
Bugünkü tabloya bakıldığında ise Türkiye’de beyin göçünü durdurmak ya da tersine çevirmek adına çeşitli çalışmalar yürütüldüğü halde, konu ile ilgili somut bir politika uygulanmadığını söylememiz mümkündür.
•••
TÜİK verilerine göre 2017’de 113 bin 326 kişi Türkiye’yi terk etti. Yurt dışına gidenlerin sayısı sadece bir yılda yüzde 63 arttı. Türkiye’yi terk eden her beş kişiden ikisi 20-34 yaş aralığında. Gidenler arasında kadınların oranı yüzde 37’den yüzde 42’ye çıktı. Ve yine veriler gösteriyor ki, gidenlerin büyük bölümü eğitimli-kentli kesim.
•••
Türkiye, yurtdışına en fazla öğrenci gönderen 11’inci ülke. Beyin göçü veren ülkelerde öne çıkanlar Hindistan, Çin ve Türkiye… Alanlar ise ABD, Almanya, İngiltere vs. ABD’nin sadece 1949 ile 1967 arasında 100 bin hekim, bilim insanı ve mühendisi kabul ettiği kaydedilmektedir. Bu kişilerin sosyal açıdan yapacakları katkı da hesaba katılırsa ABD’nin ne kadar kârlı çıktığı ortadadır. ABD’nin beyin göçünden sağlık alanında da faydalandığını gösteren çarpıcı rakamlar bulunmaktadır. Dimitris yaptığı araştırmada ABD’nin dış ülkelerden çektiği doktorlardan elde ettiği getiriyi ancak on iki yeni tıp fakültesi açarak sağlayabileceğini ortaya koymaktadır.
•••
Türkiye sınırlı kaynaklarıyla yetiştirdiği değerine sahip çıkamıyor. Türkiye’de yetişen yüksek eğitimli, zeki gençlerin büyük bölümü geleceğini yetiştiği topraklarda göremiyor. TÜSİAD’a göre Türk öğrenciler ABD ekonomisine yılda 824 milyon dolar katkı sağlıyor. Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Dany Bahar ve Paris School of Economics’ten Hillel Rapoport’un 2016 tarihli makalesine göre ortalama bir göçmen, bir ülkenin yurt dışına giden 30 bin dolarına mal olurken, bu miktar, yüksek kaliteli çalışanlarda 160 bin doları aşıyor.
•••
British Council’in Türkiye’deki 81 ilde 22-25 yaş arasındaki 4.816 üniversite öğrencisi denek üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’de her 100 gençten 95’inin lisans ve lisansüstü eğitimlerini yurtdışındaki üniversitelerde yapmak istediklerini gösteriyor. İstanbul Erkek, Galatasaray, Alman Lisesi gibi asırlık okulları kazanan öğrenciler, ‘işsizlik korkusu’ ve ‘niteliksiz üniversiteler’ gerekçesiyle yurdu terk ediyor. Örneğin 2019’da Alman Lisesi’nden mezun olanların yüzde 94’ü üniversite için yurt dışına gitti.
•••
Akademisyenler konusu ayrı bir sorun. Türkiye’de Temmuz 2018 itibarıyla KHK’larla ihraç edilen akademisyenlerin sayısı 6 bin 81’e ulaştı. Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attıkları gerekçesiyle ihraç edilen akademisyen sayısı 404. İhraçlar, kesilen burslar, her an işsiz kalma endişesi akademisyenlerin yurt dışına gitme eğilimini artırdı.
•••
Türkiye’de 112’si devlet, 69’u vakıf olmak üzere 181 üniversite var. Bu üniversitelerde yaklaşık 160 bin akademisyen görev yapıyor. Beyin göçünde akademinin payı yüzde 9,1. Yani her 10 akademisyenden biri geleceğini farklı bir ülkede görüyor.
•••
“Ya sev ya terk et” demek kolay ama bu tür söylemler, bu çok önemli konuyu bulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu konuyla ilgili yazmaya devam edeceğim.

Kubilay Kaptan

1970 yılında Trabzon’da doğdu. İlkokul ve ortaokul eğitimini İstanbul’da, lise eğitimini İstanbul ve Toronto’da tamamladı. Lisans eğitimini, 1993 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünde; yüksek lisans eğitimini 1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora eğitimine Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan Kubilay Kaptan, Princeton Üniversitesi’nde geçirdiği dönemle beraber doktora çalışmasını 2004 tarihinde tamamladı. 1995 yılında STFA’da çalışmaya başladı. 1995 yılında Pakistan’da teknik ofis mühendisi, 1997 yılında Abu Dhabi’de Şantiye Şefi olarak görev yaptı. 1999’da Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Komitesi’nde Statik Şefi olarak çalışmaya başladı ve 2000 yılında Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Komitesi’nin ilk Türk İnşaat delegesi olarak seçildi. İnşaat delegesi olarak Hindistan, Bangladeş, Afganistan, Nepal’de görevlerde bulundu. 2001 yılında Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne de Anlaşmazlık Delegesi olarak çalışmaya başladı ve farklı ülkelerde görev yaptı. 2002 yılında Tancon İnşaat; 2006 yılında, Ukrayna’da D&C Company, 2007 yılında Nadir Yapı’yı kuran Kubilay Kaptan farklı inşaat projelerinde görev aldı. Akademik kariyerine 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi mimarlık bölümünde başladı. 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Anabilim dalında, 2009 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Anabilim dalında, 2015 yılında Okan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Anabilim dalında ve 2016 yılında Beykent Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Anabilim dalında yardımcı doçent olarak görev yaptı. 2009 ve 2014 yılları arasında Afet Araştırma Merkezi’nin kuruculuğunu ve müdürlüğünü üstlendi. Beykent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Türkçe ve İngilizce Bölüm başkanlığına 2018 yılında atandı. 2017’de ilk kitabı Bilim İnsanlarının Tarihi, 2018’de ikinci kitabı Yansımalar ve 2021’de ilk romanı Oyuncak Bebek yayınlandı. Halen inşaat mühendisliği, yazarlık, IFRC ve ICRC danışmanlığını sürdüren Kubilay Kaptan evli ve bir çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top