Biden, Amerikan Seçimleri ve Türkiye

Biden, Amerikan Seçimleri ve Türkiye
Demokrat Parti’nin Kasım ayında gerçekleşecek ABD Başkanlık seçimlerindeki adayı Joe Biden’ın New York Times’a verdiği ve 17 Ocak’ta yayınlanan röportajda kullandığı ifadeler sadece değiştirmeyi hedeflediği iktidar...

Demokrat Parti’nin Kasım ayında gerçekleşecek ABD Başkanlık seçimlerindeki adayı Joe Biden’ın New York Times’a verdiği ve 17 Ocak’ta yayınlanan röportajda kullandığı ifadeler sadece değiştirmeyi hedeflediği iktidar tarafından değil desteklemeyi taahhüt ettiği muhalefet tarafından da kınandı ve reddedildi. Türkiye’de siyasi zeminlerde ABD ve temsilcileri hakkında kullanılan ve iç siyasetin ötesinde bir anlam ifade etmeyen sözleri göz önünde bulundurarak Biden’ın sözlerini de ABD iç siyaseti bağlamında kullanılmış ve pratikte pek anlam taşımayan ifadeler olarak göz ardı etmek mümkün. Ancak bu yanlış olur, zira Biden’ın sözleri Türkiye’ye de bir şeyler anlatıyor.

Biden gündeme düşen sözlerini röportaj sırasında  “Erdoğan’ın tutumunu göz önünde bulundurduğunuzda ABD’nin Türkiye’de nükleer silah bulundurması konusunda rahat mısınız?” sorusu üzerine dile getiriyor.

Bana göre bu hikâyede asıl endişe verici olan Biden’ın New York Times’ın desteğini almak ve dahası Demokrat Parti önseçimini kazanıp Başkan Adayı olabilmek için bu ifadeleri kullanmasının işe yarayacağını düşünmüş olması ki korkarım bu konuda haksız da değil.

Biden’ın sözleri rahatsız edici ve uygunsuz bulunabilir, ancak ABD’de Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı ne Biden’la sınırlı ne Demokrat Parti ile. ABD Kongresi’nin her iki kanadında Rusya’dan S-400 sistemi satın alması, Barış Pınarı Harekâtı ve Doğu Akdeniz’de saldırganca gördükleri tutumu nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını isteyen iki partili bir çoğunluk var. ABD Kongresi’ndeki Türkiye dostluk grubu fiilen dağılmış durumda. Beyaz Saray’ın Türkiye ile ilişkileri sıcak tutma politikasına rağmen ABD sivil ve askeri bürokrasinin ve özellikle ABD’nin Ortadoğu Ordusu’nun (CENTCOM) temsilcileri Türkiye’yi kamuoyu önünde sert bir biçimde eleştirebiliyorlar. ABD’deki düşünce kuruluşları, medya ve akademi çevreleri Türkiye’nin ABD’nin çıkarlarını tehdit eden İslamcı bir otoriter rejim tarafından yönetildiği fikrini büyük ölçüde satın almış durumdalar ve artık sorgulamıyorlar. İşin ilginci haritada Türkiye’nin yerini gösteremeyecek ABD vatandaşlarının Türkiye’den bahsedilince rahip tutuklayan ülke olarak anımsıyor olmaları.

Bu arada Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili algının negatif olduğu ve bozulmaya devam ettiği tek ülke ABD de değil. “Bizi kıskanıyorlar, bağımsız olmamızı istemiyorlar, müesses nizama karşı çıkmamızı hazmedemiyorlar” diyerek teselli aramamız tabi ki sorunu ortadan kaldırmıyor. Böyle bir durumda Türkiye’deki siyasetçilerin iç politik gayelerle ABD’yi en ağır şekilde eleştirmelerini doğal kabul edip ABD’li siyasetçilerin benzer gayelerle Türkiye’yi eleştirmelerini küstahça olarak nitelendirmenin de iler tutar yanı yok.

Sanırım bütün bu olan bitenin arasında en önemli konu Biden’ın başkan seçilmesi durumunda ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl etkileneceği. Gerek ABD’de gerek ABD dışında bir çok yorumcu Biden için seçimi çantada keklik görüyorlar. Yine bir çok yorumcu Biden’ın seçilmesi durumunda ABD’nin Erdoğan yönetimine yönelik tavrını sertleştireceğini öngörüyor. Şahsen her iki konuda da emin değilim.

Önce ABD Başkanlık seçimlerinden başlayalım. 2018 yılında yapılan ABD Kongre ara seçimlerinde muhalefetteki Demokrat Parti önemli bir başarı sergileyerek Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti’nin elinden aldı. Ardından Trump’la ilgili azil soruşturması geldi. Bu sürecin Trump’ı yıprattığı genel olarak kabul gördü. Ardından Covid-19 salgınında ABD Başkanı Trump kriz karşısında tutarsız ve duyarsız bir tutum sergiledi. Covid-19 salgınının ABD’deki sonuçlarından birisi işsizlik oranının 3.5’ten yüzde 14.7’ye çıkması oldu ki Temmuz 2020’de bu oran ancak yüzde 10.2’ye geriledi. Üstüne üstlük yaza girerken George Floyd protestoları başladı.  Bütün bu gelişmeler Haziran ayında yapılan anketlerde Biden’ın Trump’ın 10 puan önünde çıkmasına yol açtı.

Oysa daha adaylar kampanyaya bile başlamamış, hatta Biden’ın başkan adaylığı resmileşmemişti bile. Nitekim Ağustos ayında yapılan anketler Trump ve Biden’ın arasındaki oy farkının azaldığını ve seçim sonucunu belirlemesi beklenen eyaletlerde iki aday arasında kayda değer bir oy farkının olmadığını ortaya koydu. Seçmenlerin büyük çoğunluğu ekonominin durumuna veya görevdeki başkanın başarısına bakarak değil kimliklerine göre oy veriyorlar. Ve bütün dezavantajlarına rağmen Trump bu oyunu oynamayı iyi biliyor. Dolayısıyla ABD’nin bir sonraki başkanı ile ilgili kesin konuşmak mümkün değil.

Gelelim Trump’ın veya Biden’ın kazanması durumunda ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl etkileneceğine. Trump’ın seçilmesi durumunda ilişkilerde çok büyük bir değişiklik beklememek lazım. Normal koşullarda ABD’de ikinci dönemini geçirmekte olan ve topal ördek diye nitelenen başkanların partilerinin Temsilciler Meclisi ve Senato’daki temsilcileri üzerinde etki ve kontrolleri azalır. Kongre’deki Türkiye’ye yaptırım tasarılarını Trump’ın kendisine çok yakın Senato çoğunluk lideri Mitch O’Connell vasıtasıyla engellediğini düşünürsek Trump’ın Kongre üzerindeki etkisinin azalması Türkiye için iyi bir haber olmayacaktır. Öte yandan başkanlık dönemi sona erdiği zaman bile Cumhuriyetçi Parti tabanındaki etkisini yitirmeme ihtimalini düşünürsek topal ördek sendromu Trump için söz konusu olmayabilir. Özetle, Trump’ın seçilmesi durumunda ilişkiler şu ana kadar olduğu gibi devam edecektir.

Biden’ın seçilmesi ise Türkiye ve özellikle Erdoğan yönetimi için belirli zorlukları yanında getirecektir. Öncelikle Biden’ın iki numarası olduğu Obama yönetiminin son yıllarda Türkiye’deki iktidar tarafından günah keçisi haline getirildiğini göz ardı edemeyiz. Biz etsek de zaten Biden’ın kendisi ve Obama yönetiminden kendi yönetimine taşıyacağı kadrolar göz ardı etmeyecektir. Türkiye’nin Barış Pınarı operasyonu ile birlikte Türkiye açısında önemini kısmen yitiren ABD-YPG ilişkisinin mimarlarından bir bölümünün yeniden göreve gelmesi de muhtemel ve bu durumda YPG konusundaki gerilimin yeniden artması mümkün. Erdoğan’ın Trump ile kurduğu kişisel yakınlığı Biden ile kurması pek mümkün görünmediği gibi Biden ilişkileri kişiselleştirmeyi değil kurumsallaştırmayı tercih edecektir ve artık krizlerin Erdoğan ve ABD başkanı arasındaki gayri resmi bir sohbet ile çözülmesi mümkün olmayacaktır.

Biden’ın bu seçimi kazansa da yaşı nedeniyle ikinci dönem aday olmasına pek ihtimal veren yok. Bu durumda Biden’ın seçilir seçilmez fiilen topal ördek olması gibi bir durum ortaya çıkabilir. Bu durumda Biden’ın, Kongre’nin Demokrat Parti’li üyeleri nezdindeki etkisi sınırlı olacağı için istese bile Türkiye’ye yönelik yaptırım kararlarını önleyemeyebilir. Bu durumda artık muhalefette olan Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu senatodan veto edilemez bir çoğunlukla geçebilecek bir yaptırım tasarısı karşısında eli kolu bağlı kalabilir. Biden yönetimi, Demokrat Parti’nin doğası gereği Türkiye’de bir süredir gerilemekte olan demokratik standartlar konusunda daha açık sözlü olacaktır. Biden yönetimi ABD ve Avrupalı müttefiklerinin arasındaki sorunları gidermeye öncelik vereceği için Türkiye’nin AB ülkeleri ile yaşayacağı gerilimlerin ABD ile ilişkilerine de yansıması beklenebilir.

Ancak, seçilmesi durumunda Biden’ın dış politikaya bakışı son kertede ABD’nin çıkarları odaklı olacaktır ve ABD’nin çıkarları Rusya, Suriye, Libya gibi bir çok dosyada Türkiye ile işbirliğini cazip kılıyor. Dolayısıyla Biden’ın bu konularda işbirliğine öncelik verip diğer konuların çözümünü zamana yayması da beklenebilir. Obama dahil daha önceki başkanların hepsinin yaptığı gibi. Bu durumda top büyük ölçüde Türkiye’nin sahasında olacaktır. Erdoğan hükümeti S-400 konusunda ABD için kabul edilebilir bir çözüm geliştirebilir ve diğer dış politika konularında ABD ile ortak çıkarları ön plana çıkartmayı başarırsa Biden’la beklenen kış gelmeyebilir de. Bu Türkiye’nin belli konularda keskin dönüşler yapmasını gerektirecektir ancak Türkiye’nin dış politikasının son dönemdeki seyrine bakacak olursak benzer keskin dönüşlerin hiç de az olmadığını görürüz.