Bindik bir alâmete, çıkar mıyız selamete?

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 17, 2020 / 09:01

Türkiye ilginç bir ülke, her an her şey olabiliyor. Gelişmeler karşısında oluşan tepkiler, olağan koşullarda olması beklenenden çok farklılaşabiliyor. Kabul edelim, bu biraz da gelişen piyasa (emerging market) olmanın doğasında var. Ama Hazine ve Maliye Bakanının da hâlâ gizemini koruyan bir 24 saatlik belirsizliğin ardından görevinden affedilmesinin TL’nin değerinde yüzde 8,5’lik artışa yol açması bu alanda tarihe geçebilecek bir tuhaflık.
Kasım ayı tarihte başka tuhaflıklara da tanıklık etmiş. Örneğin, Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından dönemin padişahı II. Mahmud’a hediye olarak gönderilen zürafanın şakalarıyla meşhur saray görevlisi Küpeli Abdi Bey’e yaptığı tuhaflık. Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla Beşiktaş sahilindeki Çinili Meydan’da sergilenirken, bu tuhaf hayvandan aşırı derecede korkan Abdi Bey nasıl olmuşsa bir emrivaki ile kendisini zürafanın sırtında bulur. Abdi Bey’in korku dolu çığlıklarından ürken hayvan koşmaya başladığında zavallı adamcağızın Padişaha bakarak şöyle feryat ettiği söylenir; “hakkını helal eyle sultanım, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!”
Son dönemde beklenmeyen gelişmelerin yarattığı sürpriz etkisi ile piyasalarda gözlenen oynaklık bu sözü çağrıştırıyor. Tam olarak ne olduğu anlaşılmadıysa da hükümetin Abdi Bey gibi apar topar bir alâmete bindirildiği ve son üç yılda gittiği yönden bambaşka bir yönde ilerlemeye başladığı görülüyor. Acaba sonu selamete mi kıyamete mi çıkacak?
Daha önce de bu sayfada defalarca ifade ettiğim gibi ekonomi yönetiminde ciddi bir yönetim krizi yaşamaktaydık. Politikalarda son 3 yılda belirgin biçimde akılcılıktan, kurumsallaşmadan ve iyi yönetişimden, hukuk devleti ve demokrasiden, serbest piyasa ve dışa açık ekonomiden adım adım uzaklaşılmıştı. Kuvvetler ayrımının, denge ve denetim mekanizmalarının olmadığı bir sistemde sadakat kaçınılmaz biçimde liyakatin önüne geçti, akraba ve eş-dost kayırmacılığı egemen oldu. Bunun sonucu olarak kurumsal yetkinlikler aşındırıldı.
Bugün en azından söylem düzeyinde bu yönelimde bir değişim olduğu görülüyor. Piyasalar, henüz sadece bir olasılıktan ibaret de olsa bu değişime kredi açmış durumda. 19 Kasım’daki Merkez Bankası PPK toplantısında bir sürpriz olacağına ihtimal vermiyorum. Piyasaların beklentisine uygun bir faiz kararı çıkacaktır. İyi ama ya sonra?
29 Eylül tarihinde bu sayfada yayımlanan yazıda kur ve faiz arasında bir açmaza düşme tehlikesine işaret etmiştik. Ne yazık ki bu risk gerçekleşmiş durumda. Kur artışının bir krize dönüşmesini önlemek için faiz artırmak zorunlu. Oysa faiz artışının, para ve kredi koşullarında sıkılaşmanın sonuçları olacak. Daha önce de dile getirmiştik; krediye bağımlı hale gelmiş reel sektör, zombi firmalar, sorunlu alacak yükü altında nefesleri tıkanan bankalar ve finansman programı bir hayli yüklü olan Hazine sıkılaşan finansal koşullardan etkilenecek. Eylül ayındaki sanayi üretimi verileri bu sorunu yansıtmaya başladı bile.
Son dönemde finansal piyasalarda yabancı yatırımcı neredeyse kalmamıştı. Yurt dışı swap piyasası yok edilmiş, sermaye hareketleri kağıt üzerinde olmasa da uygulamada kontrol altına alınmıştı. Şimdi yeniden yabancı portföy yatırımları geliyor. Miktar henüz mütevazı ölçekte olsa da yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatlarında bir çözülmeyi tetikleyebileceği için bu önemli bir gelişme. Aynı zamanda oynaklığı da artıracağı unutulmamalı. Gelen sermaye nitelikli, uzun vadeli, stratejik değil. Finans terminolojisinde “akbaba fonlar” diye adlandırılan, yüksek risk-yüksek kazanç peşinde koşan, kısa vadeli oyuncular geliyor. İçeride ya da dışarıda olabilecek en küçük olumsuzlukta bu fonlar girdikleri hızla çıkarlar. Dolayısıyla artık çok daha dikkatli olma zorunluluğu var.
Oyun alanını daraltan bir diğer etken ise uluslararası ilişkiler alanından kaynaklanıyor. ABD’de gerçekleşen yönetim değişimi son dört yıldır alışılan ilişki tarzına izin vermeyecek. Geçen Salı MedyascopeTV’deki yayında acil olarak çözümlenmeden ABD ilişkileri açısından sorun oluşturacak üç konudan bahsetmiştim (https://youtu.be/6r3RHbmdHYs). Yayında da vurguladığım gibi bu konularda Hükümetin zorluk çıkaracağını sanmıyorum. Nitekim ilk ikisinde; S-400’ler ve Anayasa Mahkemesinin bile hukuka aykırı bulduğu şekilde tutuklulukları süren isimler konusunda adım atıldığını görüyoruz. Bununla birlikte muhatapların tavrıyla ilgili belirsizlik sürüyor.
Hükümetin içinde bulunduğu durum gerçekten zor. Geç de olsa farkına varıldığı için olsa gerek, her türlü esnekliği göstermeye, her türlü manevrayı yapmaya açık oldukları görülüyor. Ekonomi yönetiminde görevlendirilen isimler bunun açık bir göstergesi. Gerçek yurtseverlik içinde bulunduğumuz koşullarda siyaset üstü bir yaklaşımla bu yolda iyi niyetle çaba harcayacak herkese başarılar dilemeği gerektirir. Bununla birlikte tek başına iyi niyetin, hatta doğru cümleleri kurmanın, söylemi değiştirmenin yeterli olmayacağını da biliyoruz.
Madem tarihle başladık, kapanışı da tarihten bir örnekle yapalım. Tarihimizde Kasım ayında gerçekleşen önemli bir değişim, yedi yüzyıl süren Osmanlı Devletinin resmen sona ermesi, saltanatın kaldırılmasıdır. İttihat ve Terakkî iktidarının devrilmesinden sonra Vahdeddin, kendisine her koşulda sadık olacağına inandığı Damat Ferit Paşa’yı sadrazamlığa getirmişti. Milli mücadelenin ve Ankara Hükümetinin güç kazanması sonucu iktidarını koruyamayacağını gören Vahdeddin, Ekim 1920’de Damat Ferit’i görevden aldığında yerine pragmatik bir hamleyle Tevfik Paşa’yı getirmeyi tercih etti. Tevfik Paşa iyi niyetli, yurtsever ve en önemlisi Ankara’daki gerçek anlamda milli hükümete yakın bir yöneticiydi. Şubat 1921’de İtilaf Devletleriyle yapılan Londra Konferansında söz sırası kendisine gelince, “Ben sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan TBMM Başdelegesine bırakıyorum” demişti. Hikâyenin sonu hayli ibretli; 4 Kasım 1922 tarihinde Tevfik Paşa istifa ettiğinde saltanatın kaldırılmış olması nedeniyle sadaret mührünü iade edecek bir makam bulamamıştı.
Umarım bu maceranın sonu kıyamet değil herkes için selamet olur…

İbrahim Turhan

1968 yılında İzmir’de doğdu. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde 1987 yılında (birincilikle) tamamladı ve aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümünü (birincilikle) kazandı. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Uluslararası Bankacılık yüksek lisansını “Kamu Kesimi Açıklarının Makroekonomik Sonuçları ve Türkiye’de Bankacılık Kesimi Üzerinde Etkileri” konulu tez ile, Bankacılık doktorasını da “Finansal Krizler ve Reel Sektör Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örneği” konulu tez ile tamamlayan Turhan, bu dönemde aynı kurumda öğretim elemanı olarak görev yaptı.

Marmara Üniversitesi Rektörlüğü Araştırma Fonu tarafından desteklenen sosyal bilimler mega projesi çerçevesinde resmi olarak davet edildiği Cenevre Üniversitesi Institut Européen (IEUG) ve Loughborough Üniversitesi Banking Centre bünyesinde araştırmacı olarak bulundu.

2001 yılında Yardımcı Doçent unvanıyla Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başlayan Turhan, bu kurumda Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü ile Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü başkanlığı yaptı. Yine aynı üniversitede Meslek Yüksekokulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü görevlerini yürüttü.

Üniversitelerarası Kurul tarafından 28 Ocak 2014 tarihi itibarıyla Dr. İbrahim Turhan’a doçentlik unvanı verildi.

Birçok Türkçe süreli yayında finansal iktisat ve politik iktisat alanında yayınları bulunan ve kitap editörlüğü de yapan Turhan, bankacılık, finans ve finans teknolojileri alanında faaliyet gösteren süreli yayınlarda yayın danışmanı, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. İstanbul Bilgi, Marmara, İstanbul Ticaret ve Kadir Has Üniversitelerinde uluslararası finansal piyasalar ve kurumlar, finansal kuruluşlarda stratejik planlama ve yönetim, bankacılık teorisi ve politikası ile merkez bankacılığı alanlarında ders veren Turhan 2004’e kadar Beykent Üniversitesi İİBF’nde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yaptı.

1 Nisan 2004 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Banka Meclisi üyeliğine, 7 Haziran 2006 tarihinde Para Politikası Kurulu üyeliğine seçilen Dr. M. İbrahim Turhan, 8 Mayıs 2008 tarihinde Başkan Yardımcısı olarak atandı.

Dr. M. İbrahim Turhan, Kiel Enstitüsü bünyesinde faaliyet gösteren Küresel Ekonomi Sempozyumu’nun Liderler Grubu ve Danışma Kurulu üyesidir. Ayrıca London School of Economics and Political Sciences (LSE) Avrupa Enstitüsü bünyesinde kurulan Çağdaş Türk Çalışmaları Kürsüsünde TCMB adına danışma kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Dr. M. İbrahim Turhan’ın uluslararası hakemli dergilerde Türkiye ekonomisi, finansal iktisat ve iktisat politikası alanlarında yayımlanmış makaleleri de vardır.

Avrasya Borsalar Federasyonu (FEAS) Yönetim Kurulu Üyesi, Dünya Ekonomik Forumu’nun Uluslararası Para Sistemi’ne ilişkin Küresel Gündem Kurulu Üyesi,
California Üniversitesi Berkeley, “Orta Doğu’da Girişimcilik ve Kalkınma Programı” Danışma Kurulu Üyesi.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top