BİR DÖNEM İSTANBUL EĞLENİYORMUŞ!

Tarihçi Özlem Kumrular, ‘İstanbul Eğleniyor’ kitabında İstanbul’un 1870 ve 1955 yılları arasındaki eğlence yaşamını inceliyor. Yazarın önsözde de belirttiği gibi bu kitap bir eğlence atlası. 1800’lü yıllardan başlayarak 6-7 Eylül olaylarına kadar olan sürecin incelendiği ilk ciltte; kadın ve erkeğin eğlence yaşamıyla ilk kez kamusal alanda bir arada vakit geçirmesine ve toplumsal yaşamdaki değişime tanık oluyoruz.

Fikret Adil, Osmanlı’nın eğlenerek modernleştiğini söyler. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren her alanda olduğu gibi eğlence dünyasında da Avrupa model alınıyor. Pera için kentin eğlenceye açılan kapısı diyebiliriz. Pera’daki yenilikler zamanla kentin diğer semtlerine de taşınıyor. Kumrular eğlencenin İstanbul’daki izini sürerken Ahmet Mithat, Ahmet Rasim, Halide Edib, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sait Faik, Sabahattin Ali, Salah Birsel gibi birçok edebiyatçının eserlerini inceliyor, alıntılar yapıyor. İstanbul’daki eğlence yaşamına ilişkin kendisini en çok etkileyen edebiyatçının ise Ahmet Mithat Efendi olduğunu söylüyor. Kitapta Beyaz Rusların Çarlık Rusya’sının yıkılışıyla ülkelerinden kaçıp Türkiye’ye gelişini ve Ruslarla birlikte eğlence yaşamının nasıl şekillendiğini de okuyoruz. Olaylı tombala müsabakalarından, hamam böceklerinin yarıştırılmasına, Rus dansçılara kadar pek çok ayrıntı dönemin İstanbul’una ve kültürel çeşitliliğine ışık tutuyor.  Pera Palas, Tokatlıyan, Park Hotel’deki dans geceleri, gazino ve plajlardaki caz konserleri, şenlikli çay bahçeleri, edebiyatçıların, sanatçıların buluşma mekânı olan kafeler, birahaneler, restoranlar bugünkü yasaklara karşın bir dönem İstanbul’da nasıl da güzel eğlenildiğinin kanıtı. Özlem Kumrular’la ‘İstanbul Eğleniyor’ kitabını konuştuk.

Kitabınızı okuyunca bir dönem İstanbul’un eğlendiğini, şehirde ne çok farklı eğlence türü olduğunu görüyoruz. Önsözde İstanbul’un eğlence atlasını çıkardığını söylüyorsunuz. Bu atlası oluşturma fikri nasıl oluştu?

Bu kitap cumhuriyete bir hediye kitabıydı. 100 yıllık cumhuriyetin eğlence atlasını çıkarmak istedik. Cumhuriyet öncesindeki 50 yıllık kısmı da alarak modernleşme süreciyle birlikte eğlence anlayışımızın nasıl değiştiğini inceledik.

Birinci ciltte 1870-1955 arasındaki dönemi inceliyorsunuz. O dönemlere ilişkin çalışmanızı yaparken en çok dikkatinizi çeken ne oldu?

İstanbul’un sadece eğlence profilinin değil kentsel profilinin, nüfus ve mimari profilinin ciddi bir şekilde değiştiği dönemden başlatmayı uygun gördüm. 1955’e gelinmesinin sebebi de 6-7 Eylül olaylarıyla birlikte demografik bir değişim oluyor ve bu değişim eğlence anlayışımıza doğrudan yansıyor. Osmanlı’da da eğlenceyi yönlendirenler diğer etnik gruplardan ve Müslüman çoğunluktan öte Rum Ortodokslar. Rumlar gastronomi, eğlence hayatımızı, kenti kullanma modelimizi ciddi şekilde yönlendiriyorlar. 1955 sonrası dönemi de başka bir tarihçi arkadaşım Levent Kaya Ocakaçan bitirdi ve yakında bizlere ulaşacak. Son yirmi yılın eğlenceden uzak olduğunu belirtmeyi unutmayalım.

“OSMANLI SON DÖNEMİNDE EĞLENEREK MODERNLEŞTİ”

Fikret Adil “Osmanlı son döneminde eğlenerek modernleşti” der. Fikret Adil bu sözüyle neyi anlatmaya çalışıyor? Referansı Osmanlı olan, iktidarı boyunca Osmanlı padişahlarını kendine esas alan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Osmanlı’nın o dönem başardığı ve bugün ülkemizde olmayan nedir? Eğlence anlayışımızın geriye gittiğini söylemek mümkün mü?

Evet tabi ki mümkün. 70’ler, 80’ler, 90’lardaki İstanbul tarzı eğlence anlayışı 1990’ların sonunda form değiştirdi. Osmanlı’da modernleşme, eğlenmeyle başlıyor. Her şeyden önce kadın ve erkeğin yan yana gelebileceği kamusal alan eğlenceyle sağlanıyor. Açık havada yapılan piknikler, Kağıthane eğlenceleri kadın ve erkeklerin bir araya gelmesini sağlıyor. Bu alanlarda birbirlerine kendilerini beğendirmeye çalışıyorlar ve bu şenliklerde küçük mektuplaşmalar oluyor. Yan yana gelen kadın ve erkeklerin bir süre sonra otoritelerin canını sıktığı görülüyor ve bu mektuplaşmalar yasaklanıyor. 1920’lerde gayrimüslim ve Müslüman olan kesim demografik olarak yarı yarıya. Eğlencenin büyük kısmının gayrimüslimlerin kenti kullandıkları alanda; Galata, Karaköy, Cadde-i Kebir’de olduğunu görüyoruz.  Bu tabi Müslüman Türklerin eğlenmediği anlamına gelmiyor. Eğlence alanları; Fransız tarzı kafeşantanlar, cafeler, baloz dediğimiz değişik bir alan oluşacak. Balozler bugünkü pavyonların atası olacak. Karaköy ve Galata’nın aşağısında erkeklerin eğlendiği, kadınların konsomatris gibi ama bu fuhuş olarak anlaşılmasın bir alt sınıf eğlence tarzı oluşacak. Tiyatrolar kadınla erkeğin yan yana gelebildiği alanlar. Arada bir paravan olacak ama aynı salonda tiyatro izleyecekler. Daha sonra sinema gelecek. Erken dönem farklı yerlerde birahaneler, kıraathaneler açılacak. Kadınla erkeğin arada paravan olmadan bir arada olması cumhuriyetle birlikte olacak. Bunu sağlayan da Atatürk olacak. Bu modernleşme tiyatroya, sinemaya, kafelere gitme kadın erkek ilişkileri açısından da önemli.

İstanbul’un eğlence tarihini yazarken sizi en çok besleyen edebiyatçı kim oldu?

Bütün yazarların eserlerine bakmaya çalıştım ama Ahmet Mithat Efendi’nin yeri ayrı. Hem kendisi eğlenmiş, İstanbul’u çok iyi tanıyor, yemeyi, içmeyi, gezmeyi çok iyi biliyor ve bunu detaylı bir şekilde anlatıyor. Ahmet Rasim, Salah Birsel’in ilerleyen yıllardaki eserleri de önemli.

İSTANBUL’DA EĞLENCEYE YÖN VERENLER BEYAZ RUSLAR

Beyaz Ruslar Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla Türkiye’ye gelmeye başlıyor ve İstanbul’un eğlence yaşamının şekillenmesini sağlıyorlar. Tombaladan, hamamböceklerinin yarıştırılmasına hatta sahillerde plajların açılmasına kadar pek çok ayrıntıda Rusların etkisi var. Ruslar, Türkiye’de eğlence sektörüne nasıl yön veriyor?

Ruslar ülkeye yeni bir gastronomik bakış ve eğlence anlayışı getirecekler. Onlarla birlikte kadınların eğlence sektöründe daha fazla hizmet etmeleri yaygın hale gelecek. Onun öncesinde Fransızca’dan günlük dile çevrilen kadın garson anlamında servözler (serveuse) var yani hizmet eden kadınlar. Bunlar genelde Alman, Çek, Macar, Fransız kadınları. 1920’den sonra Rusların gelmesiyle Rus kadınları sektörde yayılacaklar. İnsanların dikkatini eğlence sektörüne çekecekler. 90’ların nataşaları o zamanların haroşaları olacak. Türk kadınları cemiyetlerde panikler yaşayıp Rus kadınlarının oğullarını, kocalarını, kardeşlerini ellerinden aldıklarını söyleyecekler. Beyaz Rusların gelmesiyle restoranlara canlılık gelecek. Yeni barlar açılacak. İlk barımız Garden Bar. Plajlar önemli. Denizlere hükmeden bir imparatorluk olarak denizleri hiçbir zaman etkin kullanamadık. Denize girme geleneğini getirenler sıcak sulara ulaşmayı dört gözle bekleyen Ruslar olacak. Adalar, Caddebostan gibi yerlerde plajlar açacaklar. Atatürk’ün de bu alanı değerlendirelim demesiyle Florya’da erken dönem plajlarımız açılacak. Onun öncesinde deniz hamamları var. Deniz hamamları kadın ve erkeklerin fazla görünmeden tahta iskelenin altında denize girdikleri yerler. Deniz kenarında bira alkollü içki satan küçük işletmelerin olması ve ilerleyen zamanda canlı müziğin de gelmesiyle bugün bile göremediğimiz kalitede plajlar İstanbul’da olacak.

RUSLARIN TOMBALA MACERASI

İstanbul’da o dönem 400’ün üzerinde tombala kulübü açılır. Günde ortalama on iki bin kişi tombala oynar. Günlük gelirleri on yedi bin lirayı bulan kulüp sahipleri parsayı toplar. Özlem Kumrular kitabında tombala furyasının Sirkeci’den başlayarak tüm İstanbul’u sardığını anlatıyor ve devam ediyor: Tombalanın tutmasının bir sebebi de bu işi afitap hatunların yapmasıdır. Divanyolu, Aksaray, Kocamustafapaşa gibi muhafazakâr bölgelerin kahvehanelerini bile doldurmuş, hatta “milli afet” ilan edilmiştir.  Limancı Hamdi ismiyle bilinen Ahmet Hamdi Başar başkanlığında büyük bir kısmı Darülfünun öğrencisi olan üç yüz dört yüz üyeli Tombalayla Mücadele Derneği kurulur. Tombalayla halkın soyulduğunu, insanların huzurunun kaçtığını savunurlar. İstanbul’un kahvelerini dolaşarak kahve sahiplerini tehdit edip Rus kadınlarını da korkuturlar. İşin dini yanını da kullanmayı ihmal etmezler. Tombalanın dinen caiz olmadığı camilerdeki vaazlara konu olur. 1 Mayıs 1921’de binlerce Rus’u doyuran bu sektör İstanbul’da kapatılır.

HAMAM BÖCEKLERİ YARIŞIYOR

Hamam böcekleri yarışması peki? Bunu nasıl yapıyorlar?

Para kazanmaları lazım. Her şeylerini ülkelerinde bıraktıkları için İstanbul’a sefil bir halde geliyorlar. Yaratıcılıklarını kullanmaya başlıyorlar. Tombala, hamam böceği yarışmaları başlıyor. Hamam böceği yarışmaları için metal plakalara yollar çiziliyor ve o plaka ısıtılıyor, üstlerine hamam böcekleri bırakılıyor. Küçük tellerden böceklerin arkalarına küçük arabalar takılmış yani Roma’nın quadrigaları gibi (dört atın çektiği arabalar). Bu yarışlar hamamlarda, açık alanlarda yapılıyor. Hamam böceklerinin değeri artıyor, böcekler çok pahalanıyor. Bu yarışlardan ev alıp Paris’e taşınan insanlar bile çıkıyor.  

Türkler kadınlı erkekli yan yana oturmayı, eğlenmeyi, içmeyi, denize girmeyi ilk Ruslarda görüyor. Bugün yaşadıklarımıza bakınca aslında bir yandan da nereden nereye gelmişiz diyoruz.

Ne yazık ki cumhuriyetin en büyük hatalarından biri nüfus dengesini bozmak.  Yarı yarıya olan nüfus mübadeleyle, baskıyla, çeşitli sorunlarla ülkeyi terk ediyor. Ulus devlete geçiş sürecimizde bu renkleri geride bırakmamıza çok üzülüyorum. 1850’lerin ikinci yarısında daha açık görüşlü bir yönetim var. Şaşıracaksınız bugünkü millet bahçeleri gibi yerler var. Onların ataları Fransızca’dan alınan bir kelimeyle jardem publicler açılıyor. Mutaassıp bir bölge olan Çamlıca’da da bir millet bahçesi var. Recaizade Mahmut Ekrem’in ‘Araba Sevdası’ romanında ellerinde devasa tepsilerde şık garsonların oraya gelenlere bira servisi yaptığını okursunuz. Bugün İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin kendi alanlarında bile alkollü içki satışı yasak! 150 yıl öncesinden söz ediyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun son 50 yılı. Bu sadece alkol kullanımı meselesi değil. İnsanların özgürlük alanlarının kısıtlanması ve bunu insanların eğlence alanlarına yapılan bir saldırı olarak görüyorum.

Dans için de kitabınızda geniş bir bölüm var. Türklerin dans etmeye başlaması daha geç. Ne zaman kadınlı erkekli sahneye çıkıp dans etmeye başlıyoruz?

Kadınlı erkekli danslar daha ziyade gayrimüslim gruplar arasında başlıyor. Oteller bu tür danslar için önemli mekânlar. Cumhuriyet’le birlikte otellerde dans ediliyor. Özellikle Atatürk’ün de göze çarpan bireysel teşvikiyle erkeklerin kadınları dansa kaldırdığını görüyoruz.  Pek çok yerin açılışında valilerin, belediye başkanlarının eşleriyle davetlerde dans etmeleri isteniyor. Dans etmeyi öğrenme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Özel hocalar ve dans kursları dans dersleri veriyor. Bu kamusal alanda kadınla erkeğin yan yana durmasını ve bundan da çekinmemesini sağlıyor. Atatürk’ün gittiği balolar da bu anlamda çok önemli. Erkekleri köşede kıstırıp “Şu hanımı dansa kaldırır mısın?” diye onları rahatsız etmeden, centilmence kadınların dansa kaldırılmasını teşvik ediyor. Yeni cumhuriyet için yeni bir ata zeybeği hazırlanıyor. Selim Sırrı Tarcan öne çıkacak. İspanya’nın, İtalya’nın 500-600 yıl öncesine giden folklorik dansları var ama bizim karşılıklı oynadığımız, birlikte dans ettiğimiz bir dansımız yok!

Çocuk Kitapları

Mutluluk Bir Kıvılcım
Judith Malika Liberman
Redhouse Kidz Yayınları

Üç Silahşörler
Alexandre Dumas
Remzi Kitabevi

Erik Çekirdeği
Lev Tolstoy
Can Çocuk

Beş Yıllık Geyik Muhabbeti
Özlem Özbey Demir
Dorlion Yayınevi

Sihirli Mozart
Göknil Özkök
Can Yayınları

Komik Hayvan İsimleri Bakanlığı
Kes Gray
Domingo Yayınları

Haftanın Kitapları

Kayıp
Ayşegül Salt
Epsilon Yayınevi

Cebimdeki Ekmek Kırıntıları
Ercan Kesal
Kronik Kitap

İnatçı Ergen Çocuğunuza Sınır Koyma
Robert J.Mackenzie
Yakamoz Yayınları

Chopin Üzerine Notlar
Andre Gide
Can Yayınları

Eşyaların Patriyarkası
Rebekka Endler
İletişim Yayınları

Kışın Herkes Dürüsttür
Murat Çelik
Everest Yayınları

Çok Satanlar

  1. İnsanlığımı Yitiriken, Osamu Dazai
  2. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig
  3. Kırmızı Pelerin, Gülseren Budayıcıoğlu
  4. Bir Aşk Masalı, Ahmet Ümit
  5. Kaplanın Sırtında İstibdat ve Hürriyet, Zülfü Livaneli
  6. Sırlarımız Kadar Hastayız, Bülent Demircioğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi