BİR “GENEL MAZERET” ADAYI OLARAK AYASOFYA

Geçen haftanın tartışmasız en önemli gündem konusu Ayasofya Müzesi’nin yeniden camiye dönüştürülmesiydi. Aslında Danıştay 10. Dairesi’nin Cuma günü açıkladığı karar kimse için sürpriz değildi. Kelimenin tam anlamıyla “malumun ilamı” oldu ama ona rağmen kararın açıklandığı günden bu yana yoğun bir biçimde ve çeşitli boyutlarıyla tartışılmaya devam ediyor.
Bu yazının Ayasofya ile ilgili bu güne kadar çıkan yazıları toptan değerlendirmek, analiz etmek, iddialarını tartışmak veya tasnif etmek gibi bir amacı söz konusu değil. Bu kararla Türkiye’de sekülerizmin resmen sona erdiğini ileri süren de oldu, Ayasofya’nın yeniden camiye döndürülmesini İstanbul’un fethinden bile daha büyük bir olay olduğunu söylemesine ramak kalanlar da. Şu dönemde çıkan yazılar içerik analizine tabi tutulacak olsa, eminim ki çok ilginç bir çalışma ortaya çıkacaktır.
Ben söz konusu kararının sebebini ve olası sonuçlarını tartışan yazılarla daha fazla ilgilendim. Çünkü Ayasofya meselesi baştan sona siyasi bir gelişmedir ve muhakkak bazı siyasal sonuçları olacaktır. En azından siyasal süreçlerin şekillenmesi esnasında bu yeni durum belirli ölçülerde muhakkak ki kullanılacaktır.
Ayasofya kararının nedenleri ve olası sonuçları ile ilgili yazılarda iki ana tez özellikle çok işlendi. Bunlardan birincisi Milliyetçi/Muhafazar/İslamcı retorikte sembolik önemi olan tarihsel bir rövanşın nihayet alınması, ikincisi ise moda tabirle “tabanın konsolidasyonu”nun sağlanmasıdır.
Şimdi bu tezlerin ne ölçüde geçerli olduğunu tartışabiliriz:
İSLAMCILAR RÖVANŞI MI ALDI?
Batıcı elitler eliyle Osmanlı’nın tasfiyesi, Cumhuriyet’in ilanı, hilafet ve saltanatın kaldırılması, laik bir devlet yapısının kurulması, hatta şapka devrimi ve alfabenin Latin harfleriyle değiştirilmesi gibi birçok mağlubiyeti arka arkaya yaşayan İslamcı/Muhafazakar kesimler için son travma Ayasofya’nın cami vasfını yitirmesiydi. Çok partili döneme geçişle birlikte sağ retorikte Ayasofya’nın hep önemli bir yeri oldu.
AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra Ayasofya meselesi çok fazla dillendirilmedi, ama özellikle bugün yıldönümü olan 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi, Başkanlık sistemine geçilmesi ve arkasından yapılan genel seçimlerde Sn. Erdoğan’ın ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmeyi başarmasından sonra, bütün hedeflerini gerçekleştirmiş İslamcı/Muhafazakar kesim için sıra Ayasofya’nın yeniden camiye döndürülmesine gelmişti artık. Nitekim yerel seçimler esnasında gittiği birçok yerde Ayasofya’nın camiye döndürülmesi talepleri Sn. Erdoğan’a iletilmeye başlandı.
Tarihsel olarak yukarıda özetlediğim sürecin doğru olduğuna ben de inanıyorum. Ancak bu analiz, yerel seçimlere iki hafta gibi kısa bir süre kalmışken kendisinden Ayasofya’nın açılmasını isteyen seçmenine “Sultanahmet’i bi doldurun, ondan sonra ona bakarız… Bu işin bir siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah!” diyen siyasi iradenin, neden bir anda karar ve pozisyon değiştirdiğini açıklayamıyor. Ne değişti de binlerce seçmenin huzurunda ve canlı yayında dile getirilen “tezgah” değerlendirmesinden uzaklaşıldı?
TABANIN KONSOLİDASYONU
Cumhur İttifakı, elde ettiği seçim başarılarına rağmen, aslında uzun zamandır kamuoyu desteğinde yaşanan erozyonu engelleyemiyor. Salgın süreciyle birlikte toparlanan seçmen desteği zaman geçtikçe yeniden azalma trendine girdi ve yaşanan ekonomik zorluklarla birlikte daha da şiddetlenecek. Bu nedenle kimlik siyasetine yüklenmekten başka çare yoktu ve kendi tabanlarını en fazla etkileyecek Ayasofya konusunda 86 yıllık bir özlemi gerçekleştirdiler.
Bu analizin de belli zayıf yönleri var. Bunlardan birincisi ünlü “One Minute” çıkışından iki ay sonra gerçekleşen 2009 yerel seçimlerinde AK Parti 9 puan oy kaybetmişti. Yani özellikle ekonomik zorlukların yaşandığı dönemlerde kimlik siyaseti her zaman arzu edilen sonuçları doğurmayabiliyor.
Üstüne üstlük şu an itibariyle ne zaman seçimlere gidileceğine dair alınmış bir karar yok. Yasal süre olan 2023’te yapılacak seçimlerde ise seçmenlerin önemli bir bölümünün Ayasofya kararının etkisinden çıkmış olma olasılığı da oldukça yüksek. En azından AK Parti tarafı bu bahsettiğim konularda yeterli farkındalığa sahip. Dolayısıyla oylarını konsolide etmek veya arttırmak için de bu kararı almış olamazlar.
O zaman Ayasofya’nın yeniden camiye döndürülmesinin esas sebebi ne?
AYASOFYA BİR “GENEL MAZERET” OLABİLİR Mİ?
Koronavirüs salgınının uzaması ve hayatın ne Türkiye’de ne de ticari ilişkilerimizin güçlü olduğu öteki ülkelerde bir türlü normalleşememesi, önümüzdeki aylarda ekonomiyi daha da sıkıntıya sokabilir.
Bunların yanı sıra, Kasım ayında gerçekleşecek seçimlerde Türkiye-ABD ilişkilerini tamamen şahsına bağlı hale getirdiğimiz Başkan Trump’ın mağlup olma ihtimali günden güne artıyor. Yeni gelecek Demokrat yönetimin Türkiye ile olan ilişkileri mevcut haliyle sürdürmeyeceği açık. Bu nedenle yılbaşından itibaren uluslararası ilişkiler ve ekonomi alanında çeşitli zorluklarla karşılaşma riski ülkemiz açısından oldukça yüksek.
Popülist iktidarların siyasi sorumluluklarını kabul edip, gerektiğinde istifa veya görevden çekilme gibi siyasi etik kurallarına uygun davranmak yerine, bir düşmanı suçlayıp, seçmenlerin kendi yanında bu düşmana karşı mücadele etmesini isteme gibi genel bir tutumları var. Dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz risklerin gerçekleşmesi durumunda iktidarın bir düşman bulması ve olan biteni de bu düşmanın saldırıları ile açıklaması gerekir.
Tabi daha önce de aynı mazereti kullandığı için, inandırıcılık açısından bu saldırıların sebebi konusunda seçmenin ikna edilmesi zorunluluğu var. İşte Ayasofya kararının önemi burada ortaya çıkıyor.
Genel olarak ekonomi, başta Suriye ve Libya olmak üzere uluslararası ilişkiler veya bunların dışındaki diğer alanlarda yaşanacak her türlü sorunda “bunların nedeni dış güçler, Ayasofya’yı ibadete açtığımız için başımıza bunlar geliyor” şeklinde genel bir mazeret iktidar açısından çok işlevsel olacaktır.
Hatta olası bir erken seçim kararını almak zorunda kaldığında bile, Ayasofya kararı yüzünden saldırıya uğrama mazereti, eldeki diğer gerekçelere göre Cumhur İttifakı tabanında daha etkili ve ikna edici olacaktır.
Diğer gerekçelerin yanı sıra, iktidarın önümüzdeki süreçte bir genel mazerete ihtiyaç duyabileceği yönündeki beklentisinin ve bu anlamda Ayasofya’nın büyük bir avantaj sunmasının, alınan kararda büyük rolü olduğunu düşünüyorum.
Ayasofya konusu, iktidar açısından meyvelerini önümüzdeki yaz günlerinde değil, 2021 yılında verecek gibi duruyor. Kış aylarında havalar büyük ölçüde soğuyacak ama siyasetin harareti muhtemelen daha da yükselecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi