Bir Kırlangıçla Bahar Gelmez

Siyasetteki gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin CDS primlerinde bir miktar gerileme oldu. Ancak döviz kurları ve faizlerde yüksek seyir devam ediyor. Aslında piyasa “bir kırlangıçla bahar gelmez” diyor. Biraz daha meseleyi açayım:

Rekabetin olmadığı bir yerde kalitenin artmayacağı malumlarınız. Siyasette de durum aynı. Bugüne kadar AK Parti’nin ve sonrasında Cumhur İttifakının karşısında güçlü bir muhalefet oluşmadığı için, icraata karşı memnuniyetsizliğin giderek artmakta olduğuna şahitlik ettik. Deprem sonrasında yapılan tartışmalar da bunu gösteriyor.

Siyasette ortaya çıkan yeni gelişmeler karşısında ekonomide temel bir iyileşme olacağını beklemiyorum. Çünkü ekonomi yönetimi aynı modelde ısrar ediyor ve yan etkileri sürmeye devam edecek. Bu arada Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine devam edeceğini tahmin ediyorum. Bu durumda döviz kurları üzerinde baskı yapılmaya devam edilecek gibi gözüküyor. Yine de aklımda bazı soru işaretleri var.

Cumhur İttifakı’na karşı güçlenen bir muhalefetin piyasalarda umut yarattığına dair bir intibanın oluşması seçime doğru giden bir süreçte beklenmedik yan etkiler yaratabilir. Tahvil faizlerinin düşmesi, dövizin sakin kalması hatta enflasyonda bir kısım gerileme gibi gelişmeleri Hükümetin kendi icraatı gibi göstermesinde zorluk çıkabilir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi siyasette “şiddetsiz manipülasyon” sosyal medyadan yapıldığı için, 6’lı masanın son hamlesine “ihtimali bile piyasaları düzeltmeye yetti” şeklinde yorumların artacağını görebiliriz. Şu anki durumda işlerin kötüleşmesi iktidara, iyileşmesi muhalefetin güçlenmesine bağlanacağı için, düşük faiz-kur baskısı politikasından hemen vazgeçilmesi mümkün değil.

Sonuç olarak, seçimlere kadar piyasalarda kontrollü gerginliğin devam edeceğini söylemek hayalperestlik olmaz. Yine de birimler arasında koordinasyon tam sağlanamadığı için, dinamik ve yekpare uygulamalar olmayacak diye düşünüyorum. Bankacılıktan finansa, dış ticaretten perakendeye, tarımdan madenciliğe kadar günlük ve ekonomik etki analizi tam yapılmamış, çoğu zaman çok geç kalan uygulamalara şahit olduğumuz için, seçime kadar kritik görevlerde bulunanların kritik karar almaktan imtina edeceklerini tahmin etmek güç değil.

Enflasyonla Mücadele Etmek Vicdan Borcudur
Tüm bunlar seçimin sonucu ne olursa olsun, döviz kurlarında sert bir yükselişin bizi beklediğini gösteriyor. Peşinden enflasyon ve faizlerde de bu yükselişi görebiliriz. Tam bu esnada Fed Başkanı’nın “şahinvari” açıklamaları gündeme damga vurdu. İşleri yolunda gidenlerden yüksek sesli itirazlar geldi ama meseleye başka bir taraftan bakmakta fayda var.

Fed Başkanı POWELL’ın açıklamalarından rahatsız olan piyasa aktörlerinin bence bilmesi gereken şu: Enflasyonun yükselmesine müsaade edilirse değerler bozulacak, peşi sıra da varlıklar. Dolayısıyla kısa vadeli kazançların uzun vadeye taşınabilmesi için, değer yozlaşması yaratan enflasyonla mücadele edilmesi gerekiyor.

Geride bıraktığımız Dünya Kadınlar Gününe atfen: Bir yerde adaletsiz ekonomik koşullar var ise, kadınların iktisadi faaliyetlere katılımı çok mümkün olmuyor. Söz konusu adaletsizliği yaratan en önemli unsurlardan biri enflasyondur. Ahlak bozucu etkisi bir kenara, hayatı ve farkındalığı yücelten her şeyi yok eder enflasyon. Bu sebeple yüksek enflasyon varlıkların sadece fiyatını şişirir ama hayatın değerini artırmaz. Siyasal ve sosyal yozlaşma yaratır.

Bu sebeple ABD ve AB’nin enflasyonla mücadeleyi önceliğe aldığını, hatta Amerikan Ulusal Güvenlik Belgesine tarihte ilk defa tehdit olarak enflasyonun ilave edildiğini görüyoruz. Çünkü gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin arasındaki fark şudur: Az gelişmiş ülkeler varlıkları, gelişmiş ülkeler değerleri önemser. İlginçtir varlıkların gerçek değerini artıran unsurlar özel mülkiyet hakkı, diğer hak ve özgürlükler, eğitim, hukukun üstünlüğü gibi unsurlardır. Bu sebeple zenginlik ve refah birbirine karıştırılmamalı.

Hatırlarsak 20. yüzyılda Almanya’da yaşanan çok yüksek enflasyon Hitler’i yarattı. Hitler “bozuk düzene müdahale” bahanesiyle geldi, dünyayı kana buladı. Latin Amerika’daki totaliter rejimler de benzer sebeplere dayanarak halklara zulmettiler. Her gün kriz olan yerlerde merkeziyetçilik ile her yere hakim olmak isteği artar, bunu unutmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi