Bir Nefes Daha: ‘Dumanlı hava sahası’ndan rap’le çıkış

Başrollerinde Oktay Çubuk, Hayal Köseoğlu, Ushan Çakır, Eren Çiğdem’in yer aldığı Bir Nefes Daha, Karaçınar adlı bir İstanbul ‘arka mahallesi’nde hayli dumanlı kafayla çok zor bir hayatta nefes almaya çalışan, bunun için de rap müziğe sarılan Fehmi’yi ve onu bu ‘boğucu’ kafadan kurtarmaya çalışan büyük aşkı, eski DJ Devin’in hikayesini anlatıyor.

İlk filmi Deniz Seviyesi ile izleyicinin radarına giren Nisan Dağ’ın ikinci filmi olan ve hem yurtdışında hem Türkiye’de ödüle boğulan Bir Nefes Daha, ilk bakışta tek yoldan ilerleyen bir film gibi görülebilir. Ancak ana karakter Fehmi ve ona yoldaşlık yapan ve filmi sadece mekanıyla ele alsak bile hepsinin ayrı bir hikayesi olduğunu rahatça çözebileceğimiz diğer karakterle genişleyen, bu anlamda seyirciye düşünme kapısı aralayan bir film. Kötü adam rolünü bonzainin üstlendiği, özellikle dizilerde kullanılmasıyla beraber altkültürden yukarı doğru hızla yükselişe geçen rap’e sırtını dayayan, aşkla, müzikle ama en çok da asıl gerçek hayatların yaşandığı sokaklarla harmanlanan Bir Nefes Daha’yı, Nisan Dağ ile konuştuk. 

Uzun süren bir festival yolculuğunun ardından nihayet Bir Nefes Daha izleyiciyle buluştu. Filme geçmeden bu süreci dinlemek isterim.

Aslına bakarsan pandemiye denk geleceğini hiç tahmin etmemiştik. Festival süreci biraz onun gölgesinde kaldı. Yine de şanslı hissediyorum çünkü pandemiye rağmen epey festival dolaşabildim ve fiziksel olarak da epey festivale katılabildim. Bir taraftan da daha önceki filmde deneyimlediğim gibi kalabalık bir seyirciyle buluşma imkanım olmadı.

Film, Rebel Music Turkey belgeseliyle mi aklına geldi? Orada mı başladı hikaye?

Biraz daha o belgeselden sonra aslında. Ondan sonra İstanbul’da bilmediğim alt kültürler olduğunu keşfettim. O kültürler bana çok ilginç geldi. O mahallelerde animasyon ve sinema dersleri vermeye başladım. İstanbul’un zor ve çetin mahalleleri diyelim. İki yıl kadar zaman geçirdim böyle yerlerde. Film biraz da o sürecin birikimiyle ortaya çıktı. Hem rap’in gençlere güç kaynağı oluşu çok hoşuma gitti hem de bir yandan hayatın farklı zorlukları olduğunu gördüm. Bu zorluklar içinde de rap’in çıkışlardan biri olduğunu gözlemledim. Bu ilhamı da diğerleriyle paylaşmak için filmi yapmaya karar verdim.

Derdin buydu yani?

Derdim buydu. Biraz umut vermek, biraz gaza getirmek… Hayatın başka yerlerde ne kadar zor olabileceğini portrelemek…

Bu filme kadar Karaçınar gibi bir ortamla tanışmışlığın var mıydı?

Hayır, yoktu.

Oyuncuların var mıydı? Oktay sanırım eski bir bağımlıyla vakit geçirmiş…

Oktay yazları Alaçatı’da kışları Bebek takılan bir arkadaşımız. Büyük bir emek ve disiplinli çalışma gösterdi. Ama o ışığı onda gördüm. Bunu yapabileceğine inandığım için bu rolü ona teslim ettim. Spor yapmayı bıraktı. Sağlıksız bir beden formuna ulaşabilmemiz için kaslarını bir miktar eritti. Zayıfladı. Oyuncu koçuyla bedensel çalışmalar yaptık. Uyuşturucu krizleri, tripler… Bir de Oktay çok zeki. Ben iyi bir oyuncunun çok zeki olması gerektiğini düşünüyorum. Çekim yaptığımız yerlerde eski bağımlılarla vakit geçirdi. O çok faydalı oldu. Diğer arkadaşların başka projeler vasıtasıyla kısmen o kültürle yolları kesişmiş.

O ortama girince afalladın mı?

Afallamadım, büyülendim! Çünkü ben çok steril bir hayat yaşadım. Bir baloncuk içindeydim. Belgesel benim için çok eğitici oldu. Birazcık o baloncuk patladı. Normalde karşıma çıkmayacak insanları tanımamı sağlayan bir deneyim oldu. Mahalleye baktığımda tamamen hayatta kalmak için müziğe tutunma biçimini görmek bana da ilham verici geldi ve bir nebze olsun nefes aldım. Kendi çevremdeki samimiyetsizlikten biraz bıkmıştım ama orada samimi bir şeyler gördüm. O yüzden o mahalle ortamı olumlu anlamda afallamama sebep oldu diyebilirim.

Filmde Devin’in Karaçınar ortamına girmesiyle senin o ortama girmen arasında bir paralellik var o zaman…

Evet, ortada enteresan bir paralellik var.

Kafanda kurduğun bir şey miydi bu?

Sonradan senaryoyu yazarken aklıma gelen bir fikir oldu.

Karaçınar hayali bir yer ama içinde az önce bahsettiğimiz bütün kavramları taşıyor. Özellikle mi hayali bir yer tasavvur ettin?

Tabii. Bizde biraz da fanatik bir ‘mahallecilik’ durumu var. Rap kültüründe de bunu görüyoruz. Sert ayrımlar var o yüzden biraz daha kucaklayıcı bir yerde durmasını, birçok insanın bağ kurabilmesini istedim. O yüzden daha evrensel tınısı olabilecek, herkesin “Bu benim hikayem” diyebileceği bir yer olarak Karaçınar’ı hayali tutmaya karar verdim.

Filmin hikayesini neden rap müziğe yaslayarak anlatmayı tercih ettin?

Rap, insanlara ses olan bir tür. Kendilerini güçlendiren, ifade edebilmelerini sağlayan bir müzik türü olduğu için ona bu kadar dört elle sarılabiliyorlar diye düşünüyorum. Hikayede de Fehmi’nin yapayalnız kaldığı anda freestyle yapıp isyanını dile getirebildiği, onu iyileştiren bir müzik türü.

8 Mil’e çok benzetmiştim izledikten sonra…

Valla bayıldım bu benzetmeye!

Rap’i çıkartsaydık filmden Karaçınar sakinlerinin, Fehmi’yle Devin’in aşkı ne olurdu? Neyle karşılaşırdık seyirci olarak?

Rap olmasaydı Devin Fehmi’ye aşık olmazdı. Hikaye başlayamadan biterdi. Çünkü Fehmi’nin yakışıklı, karizmatik olması değil onun rap’e olan tutkusu Devin’in mahalleye yolu düştüğünde ona Devin’e nefes aldıran şey. Rap olmasa Devin’le Fehmi ortak bir kesişim noktası yakalayamayacaklardı zaten. Mahalle de daha karanlık, umudun daha az olduğu bir yer olurdu.

Filmde tam olarak sadece Fehmi’nin hikayesini çözebiliyoruz. Ancak Devin’in, Erdem’in hatta Zehra’nınkilere şöyle bir bakabiliyoruz sadece. Mesela Yunus hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Bu karakterlerin hikayeleri neden muğlak?

Sinema bence bir form olarak tek bir karaktere odaklanmayı mümkün kılıyor. Diğer karakterlerin hikayelerinde de çok heyecanlanıyorum bu arada. Çekimlerde oyuncularla epey konuştuk, derinleştirdik. Hatta para bulmaya çalışırken karakterleri yazmaya devam ettim. Onlar kenarda duruyorlar. Hepsini hakkaniyetli işleyecek bir sürem yoktu.

Bonzai filmin kötü adamı. Ama gerek bonzainin döndüğü sahnelerde, Fehmi’nin triplerinde bir ‘göze sokma’ durumun yok. Abartma yok. Bonzaiyle ilgili net bir durum var. Filmde bonzaiye yer vermenin sebebi neydi?

O yeraltı kültürlerini keşfedip de onlardan ilham aldığımda ve oralarda vakit geçirdiğimde tanıklık ettiğim en büyük sorunlardan birisiydi bonzai. Araştırdıkça bunun bir kaçış ya da kendini cezalandırma olduğunu görmeye başladım. Herkesin farklı bir sebebi vardır diye düşünüp bunu anlamaya çalıştım. Dolayısıyla bonzai meselesi benim filmi yapma sebeplerimden biriydi. Hikayede olmazsa olmazdı. İlham vermek demiştim ya; herhangi bir maddeye bağlı olanlara, kendine zarar verenlere, kendini sabote edenlere bir uyanış çağrısı gibiydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi