Bir Tablonun Anlattıkları “Çığlık”

Bu yaşadığımız acılara en uygun tablo “Çığlık” olsa gerek. O yüzden bu hafta bu çok bilindik tabloyu incelemek istiyorum.
Çığlık veya orijinal ismiyle Skrik, Norveçli ressam Edvard Munch tarafından yapılan 1893 tarihli tablodur. Sanat Tarihi’nde orijinal adı “Boğuntu”dur. Birçok eleştirmene göre Munch’un en önemli çalışmasıdır. Resim orijinali 84 cm x 66 cm boyutlarındadır. Resimde ön planda ızdırap çeker gibi görünen bir figür, arka planda ise Ekeberg tepesinden Oslofjord’un görünümü yer alır; Oslofjord göğü kan kırmızısı rengindedir.
Edvard Munch, 1893’te en ünlü eseri olan “Çığlık” üzerinde çalışmaya başladı. Resim, konusu yaşam, aşk, ölüm ve bunların uyandırdığı yoğun duygular olan “Yaşam Frizi” isimli bir serinin parçasıydı. Munch her defasında yeniden düzenleyerek ve yeni resimler ekleyerek bu seri üzerinde yıllarca çalıştı. Diğer resimlerinde olduğu gibi bu resminde birçok farklı uyarlamasını yaptı. Taşbaskı, yağlı boya, tempera tekniğiyle yaptığı versiyonları bulunan bu ikonik resim 19. yüzyılda dışavurumculuk akımında temsil edilen endişe ve korkunun simgesi haline geldi.
Resimde figürün çığlık atıyormuş gibi göründüğü için bu ismi aldığı düşünülse de Munch, resmin adını kendi çevresini saran dünyadan gelen, gizemli bir çığlıktan aldığını söylemişti. Bu anı birkaç yıl önce Christiania’daki (bugün Oslo) bir yürüyüşün hatırası olan imge hakkında defalarca bir şeyler yazmıştı: “İki arkadaşımla birlikte yolda yürüyordum, güneş battı. Birden gökyüzü kan rengi oldu ve bir hüzün soluğu hissettim. Durdum, çite dayandım, bitkindim. Fiyordun üzerindeki bulutlar kan damlatıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti ama ben göğsümde açık bir yarayla, titreyerek oracıkta kaldım. Doğanın içinden kocaman olağandışı bir çığlığın geçtiğini duydum.”
Sıradan bir akşamüstü, Munch’un bir anda varoluşsal bir krize girdiğini, adeta panik atak geçirdiğini söyleyebiliriz buradan hareketle. Panik atak vakalarında sık görüldüğü üzere bu durum içsel bir meseleydi, zira Munch’un arkadaşları onun içinde bulunduğu psikolojik durumu fark etmeden yürümeye devam etmişlerdi.
Van Gogh’un Yıldızlı Gece resminde olduğu gibi bu resimde de kıvrımlı çizgiler dayanılmaz hale gelen duyguları ifade etmektedir. Gerçek bir dışavurumcu olarak Munch içinde bulunduğu kaotik durumu ifade etmek için parlak renkler kullanmış, mavimsi deniz ile kızıl gökyüzünü birbirine zıt şekilde kullanmıştır. Munch “konuşamayacak kadar yorgun” olduğunu ifade etse de resim aynı zamanda o anki bayılma ve çaresizlik hissini de şahane şekilde tasvir etmektedir.
Oslo’nun kuzeyindeki bir banliyö, bu deneyimin mekanıydı. Şehrin mezbahası ve Munch’un kız kardeşi Laura’nın kapatıldığı akıl hastanesi de burada yer alıyordu. Resim, ani bir heyecanın, tüm duyusal izlenimlerimizi nasıl değiştirebileceğini anlatmayı amaçlıyordu. Munch çığlık atan figürü, ağzı açık, ellerini başına bastırmış, gözleri faltaşı gibi ve yanakları oyuk bir kafatası biçiminde çizmişti. Bütün çizgiler, resmin odak noktasına, yani çığlık atan başa doğru gidiyordu. Köprü ise figürü dar ve rahatsız bir alana sıkıştırarak sahneyi keskin bir açıyla kesiyordu. ki ilgisiz figür sola giden bir yolda yürürken okyanus da sağa dökülüyordu. Uzaktaki bu figürler, çığlık atan figürle zıtlık oluşturarak onun daha yalnız ve izole edilmiş görünmesini sağlıyordu. Garip bükülen çizgiler Munch’un duyduğu korkutucu sesin yankılarını temsil ediyordu. Sanki tüm sahne o çığlığın acısına ve heyecanına katılıyordu. Yukarıda ateş gibi yakıcı kan kırmızısı bir gökyüzü yer alıyordu. Bu kırmızı gökyüzü sanatsal bir buluş veya doğal şartlardan kaynaklı günbatımı rengiydi. 1883 Ağustos’unda Endonezya’da bulunan Krakatoa yanardağı patlamış ve kasımda Avrupa’nın her yerinde böyle kıpkırmızı alacakaranlıklar görülmüştü. Munch eserini 1893’te tamamlasa da günlüklerinde önceki yıllarda gelişen bir olay üzerine resim yaptığını belirtmişti.
Yalnız ve acı çeken figürün yoğun ve güçlü imgesi olan “Çığlık” tablosu, popüler kültürde de ilgi odağı olmaya devam etmiştir. Çizgi filmlerden korku filmlerine kadar birçok esere esin kaynağı olmuştur.
Çığlık varoluşsal korkunun dehşet verici bir ifadesi olsa da onun yaratıcısı hassas ruhlu, içe dönük bir yapıya sahip büyük bir sanatçıydı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi