Bir Tablonun Anlattıkları Toledo Manzarası

Manzara resimleri, genellikle belli bir yerin belli bir zamandaki görünüşünü belgelemek, tek bir anı dondurmak ve o anı sonsuza dek muhafaza etmek için yapılır. Fakat El Greco’nun Toledo Manzarası böyle bir resim değildir. Büyük kilise şehirde doğru yere yerleştirilmiş olmasına rağmen, El Greco, diğer birçok binanın yerini değiştirdi ve bu da sanatçının asıl kaygısının belgeleme olmadığını gösterdi. Toledo’nun neye benzediğini anlatmaktan ziyade, şehrin nasıl hissettirdiğini göstermişti El Greco. Toledo, sanatçının, ruh hâlini ve belki de insanın ilahi olanla ilişkisinin doğası hakkındaki görüşünü ifade ettiği bir aracıya dönüşür.
El Greco inişli çıkışlı bir tepenin üzerindeki İspanyol şehri Toledo’yu genellikle karanlık ve karamsar renkler kullanarak resmetti. Şehrin kendisi resmin merkezinde küçük bir yer kaplar. Resme manzara ve gökyüzü hâkim; lakin bu herhangi bir gökyüzü değil. El Greco’nun bulutları, yarılıp şehre bir fırtına getirmek üzeredir. Binalar resim boyunca sürünerek ilerliyor gibi gözükür, tepeyi saran kıvrımlı hatlar manzaranın hareket ettiğini ve aslında canlı olabileceği izlenimini verir.
Bu resmin ne kadar radikal olduğunu anlamak için tarihsel birkaç durum üzerine düşünmek gerekiyor. El Greco, dinî emirlerin 1563’te sonlanan Trent Konseyi’ne dayandığı, manzara resimlerini resme uygun bir konu olmadığı için yasaklayan Karşı Reform İspanya’sında resim yapıyordu. Asıl patronu kiliseydi; fakat sanatçı bu geleneği bozdu ve bu sebeple Toledo Manzarası ilk İspanyol manzara resmi olarak adlandırıldı. Daha da etkileyici olan şey ise şehir manzaralarının 16. yüzyılda başka hiçbir yerde olmamasıydı. El Greco, gerçekten de bu tarzı keşfeden kişi olabilir fakat bazı sanat tarihçileri bu fikri çok rahatsız edici bulmuşlardı; El Greco’nun yaptığı dinî tabloların ve portrelerin arka planında Toledo manzaralarına sık sık yer verdiğini yani Toledo Manzarası’nın daha büyük bir resmin arka planından kesilmiş olabileceğini öne sürüyorlardı. Fakat artık bunun doğru olmadığını biliyoruz.
El Greco yani “Yunan” genellikle İspanyol bir ressam olarak bilinmesine rağmen Domenikos Theotokopouolos, 1541’de Girit’te doğdu ve hayatının büyük bir kısmını İtalya’da geçirdi. Birçok Giritlinin de yaşadığı Girit ya da Venedik’te Bizans dinî resimleri geleneğine göre yetiştirildi ve 1560’lara kadar Titian’ın atölyesinde resim yaptı. 1570’lerde Roma’ya gitti. El Greco İtalya’da iyi tanınmış olmasına rağmen şehirdeki işlerini sağlama alamadı ve bir İspanyol onu hayatının sonraki kırk yılını geçirdiği ve 1614’te vefat ettiği Toledo’ya taşınması için ikna etti.
Toledo, El Greco’ya böylesine güçlü bir şehir resmi çizdirecek ilhamı niçin verdi? El Greco, İspanya’da kralın gözüne giremedi, bunun yerine Katolik Kilisesi için çalıştı. Eğer imanla yetişmemiş olsaydı zaten Katolik olmak zorunda kalacaktı. 1500’lerde İspanya Katolik Kilisesi büyük değişim geçirdi. Yüzyıl, Katolik olmayanların avlandığı, yargılandığı, işkence gördüğü ve genellikle öldürüldüğü İspanyol Engizisyonu ile başladı. Aynı zamanda, Avillalı Azize Theresa ve Loyolalı Aziz Ignatius (her ikisi de İspanyol) gibi insanlar dua aracılığıyla doğrudan Tanrı’dan ilham alınabileceğini vaaz ediyor ve Tanrı’nın onlarla konuştuğu rüyalar gördüklerini iddia ediyorlardı. İnançlarından dolayı bu azizler bile sonunda beraat etmelerine rağmen Engizisyon’un incelemesine tabi tutulmuştur. İtalya’yla kıyaslandığında İspanya’da Katoliklik mistikti ve kişisel deneyimlere dayanıyordu.
Bu mistisizm El Greco’nun Toledo Manzarası’na da yansımıştır. Manzaranın neredeyse tümünü gösterdiği şehir, doğrudan Tanrı’nın merhametine kalmış gibi görünüyor. Bu, bağışlayıcı bir Tanrı’dan ziyade Eski Ahit’teki gibi hiddetli bir Tanrı’dır. Toledo bir hesaplaşma içindedir. Manzara aynı zamanda bu dinî okumanın ötesine geçip insanın dünyadaki yaşayışını can sıkıcı bir çaba haline getiren iç çatışmanın yansıması oluyor. Toledo Manzarası, zamanının yüzyıllarca ilerisinde bir çalışmaydı. Bu eser Vincent van Gogh’un 1889 yılında yaptığı Yıldızlı Gece ile kıyaslanabilir. Yıldızlı Gece de Toledo Manzarası gibi kıvrımlı gökyüzü, bunaltıcı doğa, kilisenin hâkim olduğu ufuk çizgisi gibi benzer kompozisyon unsurlarına sahiptir. Ancak Van Gogh, uyku halindeki küçük bir şehrin sakinliğini çağrıştırırken El Greco’nun resmi, iç dünyaya karşı dış dünyanın şiddetini yansıtıyor.
Toledo Manzarası’nın Giergione’nin Fırtına adlı resmiyle pek çok ortak noktası vardır. Fırtına’da çakan şimşek ve yaklaşan fırtına manzarada oturan çocuk ve kadını tehdit ediyor. El Greco bize dışarıda düşmanca bir dünya olduğunu ve hepimizin kontrolümüz dışındaki güçlere bağlı olduğumuzu hatırlatır. El Greco bu güce karşı galip mi yoksa mağlup mu olacağımızı bizim takdirimize bırakıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi