BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Felsefeci, yazar Sadık Usta ‘Ütopya ve Masalbilim’ kitabında Binbir Gece Masalları’ndan çevirdiği sekiz masalı inceliyor.  Masalların da ütopyalar gibi insanlığın ürettiği ilk metinler olduğunu belirten Usta, “Masalların hepsi eşitliğin, özgürlüğün olduğu bir dünya vaat etmezler” diyor. Usta Binbir Gece Masalları’ndan ütopya ile yakın olan masalları çevirdiğini ve onları öne çıkardığını söylüyor.

Bir varmış, bir yokmuş… diye başlayalım bu haftaki söyleşimize. Bugün sayfamızı masallara ayırıyoruz. Daha önce ‘Şüphenin Tarihi - Felsefeye Giriş’ kitabıyla ilgili söyleşi yaptığım Sadık Usta ile masalların dünyasına daldık. Aslında bir varmış bir yokmuş demeyelim de Binbir Gece Masalları’ndan hareketle “Haberleri duyuranlar, eserleri nakledenler ve zamanın olaylarını anlatanlar bildiriler ki… diye başlayalım. Sadık Usta Binbir Gece Masalları’ndan çevirdiği sekiz masalla ütopyalar ve masallar arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Biz de kendisiyle masalların bizlere ne anlattığını, ütopyalarla nasıl bir bağlantı kurulabileceğini konuştuk.

Masallar bize ne anlatır? İnsan neden masal anlatma ihtiyacı duyar?

Masallar insanlık tarihinin en eski sözlü anlatılarıdır. Yazılı kültüre geçtikten sonra zamanla çeşitli kavimler tarafından yazılı hale getirilmişlerdir. Fakat masalların en önemli özelliği; onların bitmiş kalıplara sahip olmamasıdır. Her kavmin o masalı kendi unsurlarını da örf adetlerini de ekleyerek masalları yeniden anlatmaları, kısmen onu değiştirmeleri ve gelecek kuşaklara taşımalarıdır. Masalları neden anlatırız? İnsanlığın gelecek kuşaklara vermek istediği mesajları, örf adet, davranış tarzları, gelenekler gibi birçok unsuru masallar üzerinden aktarırız. Eskiden toplumun büyük çoğunluğu köylerde yaşadığı için karın kışın başladığı dönemde uzun kış aylarında ocağın başında toplanan aileler, nineler, dedeler torunlarına, çocuklarına gelinlerine çeşitli masallar anlatılırdı. Masalların anlatılma amacı sadece eğlence değildir. O hikâyeler üzerinden dersler de anlatılır. Avrupa’daki masalların, Binbir Gece Masalları’nın asıl anlatılma nedeni budur. Niye severiz? İnsanların bitmeyen özlemleri var. Eşitlik, hakkaniyet, kardeşlik özlemi gibi. Bu dilekler en iyi masallar üzerinden anlatılır. Masallarda tehlikeli anlar vardır. En sonunda hakkaniyete önem verenlerin, vicdanlı olanların başarıya ulaştıklarını görürüz. Davranışlarının mükafatlandırıldıklarını görürüz. İyi insan olmaya felsefede etik diyoruz. Örneklerini, rol modellerini masal türündeki hikâyelerle anlatırız.

“MASALLARDAKİ ÜTOPYAYI ÖNE ÇIKARDIM”

Ütopyayı nasıl tanımlamalıyız? Masallarla ütopyalar arasında nasıl bir bağlantı var?

Ütopya bir kelime oyunundan türetilmiş bir kavram. Aslı Yunanca bir terim. Topos yer ve mekân anlamına gelir. Thomas More 1516 yılında ilk kez Ütopya adında Latince bir eser yayınlamıştır. O eser insanların geleceğe dair düşlerini, tasarılarını özetler. Bir ada tasvir etmiş. İnsanların özlemleri olan eşitlik, kardeşlik, barış, din kavgalarının olmadığı, farklı inançta insanların ortak hareket ettiği, birbirlerinin tanrılarına hoş görüyle yaklaştıkları bir dünya tasarlamış. Ütopyalar eşitlik, özgürlük gibi en eski ama gerçeklememiş olan fakat gerçekleşme umudu taşıdığımız özlemlerdir. Bu tür yazım türlerini ütopya adı altında topluyoruz. Ütopyalara Sümerlerde de rastlıyoruz. Sınıfların ortaya çıkmasıyla insanlar arasındaki sömürünün, baskının başladığını ifade eden tabletler bulunmuştur. Sümerlerin ada tasviri birçok ütopyacıyı etkilemiştir. Tasarladıkları ideal toplumları çeşitli adalarda konumlandırmışlar.

Thomas More 1500’lü yıllarda dinler savaşının geldiğini görmüş. Katolik kilisesine itiraz eden Germenler, kuzey halkları Luther’in başlattığı reform hareketiyle mezhepler savaşını başlatmıştır ve Avrupa’nın göbeğinde otuz yıl sürmüştür. Thomas More savaşların sadece ekonomik çıkar amaçlı olduğunu da bilmektedir. Çünkü kendisi İngiliz Başbakanıdır. 1500’lü yıllarda kölelik vardı. Latin Amerika’dan köle taşıma süreci başlayacaktır. Thomas More İngiliz toplumunu eleştirerek bir ütopya tasarlamıştır.

Masallar da ütopyalar gibi insanlığın ilk ürettiği metinler.  O nedenle aynı sorundan kaynaklanır. Sadece masallar değil destanlar da baskı rejimlerine karşı toplumların kurtuluşunu anlatır. Masalların hepsi eşitliğin özgürlüğün olduğu bir dünya vaat etmezler. Ama Binbir Gece Masalları’ndan ütopya ile yakın olan masalları çevirdim ve onları öne çıkardım. Yani masallardaki ütopyayı öne çıkarmak istedim.

ŞEHRAZAT’IN 1001 GECE ANLATTIĞI MASALLAR

Kitabınızda Binbir Gece Masalları’nı inceliyorsunuz. Tarihsel kökenini araştırıyorsunuz. Binbir Gece Masalları’nın sırrı nedir?

Hint Okyanusu’nun ortasındaki bir adada kralın eşi onu aldatır. Bunu anlayan kral yemin eder ve hıncını almak için kendi ülkesinden her gece bir bakire kız kendisine sunulacak ama sabah günışığıyla kızın kellesi vurulacaktır. Acısını böyle dindirebileceğini düşünür. Halk huzursuzdur. Aileler kızlarını korumak için ülkeden göç etmeye başlar. Barış ve dirlik ortadan kalkar. Ülkede kız kalmaz, sıra vezirin kızlarına gelir. Vezir dertlidir, bunu gören kızı Şehrazat babasına nedenini sorduğunda vezir durumu ona açıklar artık sıranın onlara geldiğini söyler. Şehrazat “Ben çözeceğim” der. Şehrazat kadınların en akıllısı, ilk feministlerden biridir denilebilir. Krala bir masal anlatmaya başlar. Gün ışımaktadır, masalı keser, “Devamı yarın” der. Kral gün ışımasına rağmen masalı devam ettirmesini ister ama Şehrazat “Masal gece anlatılır” der. Kral yeminini ilk gece bozmuş olur. Şehrazat 1001 gece boyunca masal anlatır. Masal içinden masal çıkar, Matruşka gibi. Sonunda kral kızın kellesini vurdurmak istediğinde salona üç çocuk alınır. Şehrazat çocukların krala ait olduğunu söyler. Kendisinin ve diğer kızların hiçbirinin suçu olmadığını söyler. Kral yeminini bozar. Toplum da eski toplum değildir. Toplum yeni ilkelerle birlikte yeniden kurulur.

ORHAN PAMUK: BİNBİR GECE MASALLARI’NA ÜÇÜNCÜ OKUMAMDA ISINDIM

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Âlim Şerif Onaran’ın çevirisini yaptığı ‘Binbir Gece Masalları’ kitabının girişinde Orhan Pamuk imzalı ‘Binbir Gece Masalları’nı Okusak da Okumasak da’ isimli bir yazı var. Pamuk’un yazısından bazı bölümleri aktarıyorum:

Binbir Gece Masalları Doğu edebiyatının bir harikasıdır. Ama onu bizlere, kendi geleneksel edebiyatlarından, İran ve Hint kültüründen öğrendiklerinden kopmuş ve Batı edebiyatının sarsıcı etkisi altına girmiş olan bizlere yeniden öğreten Batılılar olmuştur. Binbir Gece Masalları’na üçüncü okuyuşumda ısınabildim en çok. Bu sefer kitaba son dönem Batı edebiyatının onda bulduğu ve efsaneleştirdiği yanından yaklaştım: Bir büyük hikâyeler denizi olmasına, kitabın bitip tükenmezliğine, iddiasına ve içindeki gizli geometriye ilgi duyarak okudum onu.

Orhan Pamuk daha önceki okumasında kendisinde huzursuzluk yaratan şeyin; “Pek çok masalda kadın-erkek ilişkilerinin sarsıcı derecede tekinsiz olması, kadınların ve erkeklerin durmadan birbirlerini aldatmaları, kazıklamaları, dolap çevirip birbirlerine madik atmaları beni korkutmuştu” diye açıklıyor. Pamuk yazısını şöyle bitiriyor: Binbir Gece Masalları hakkında söylenen çok yaygın iki söz vardır. Birincisi, bu kitabı baştan sona şimdiye kadar kimsenin okuyamadığı üzerinedir. İkincisi, Binbir Gece Masalları’nı baştan sona okuyan kişinin öleceği üzerinedir. Birbirleriyle gizli bir mantıkla birleşen bu ikili uyarı okuru ihtiyatlı olmaya itecektir elbette. Ama fazla korkaklık etmeye de gerek yok. Binbir Gece Masalları’nı okusak da okumasak da, sonunda biz de öleceğiz.

Goethe masalları inceliyor ve morfolojinin oluşmasını sağlıyor. Hatta tanımını da kendisi yapıyor. Morfoloji nedir? Siz bu kavramın Türkçe’deki anlamının (biçimbilim) tam olarak Goethe’nin yapmak istediğiyle aynı olmadığını söylüyorsunuz.

Türkçe’ye biçimbilim diye çevrilmiş. Katı ve oluşmuş şeylerin tarifi demek fakat Goethe’nin anlatmak istediği; kendi içinde anlamı olan, diyalektik süreçte çelişkilerden gelişen bir kavram. Değişikliği kendi içinde yenileyen bir anlamda kullanıyor Goethe. Biçimbilim sözcüğü talihsiz bir seçim. İfade tam yerine oturmuyor, kalıplaşmış masallar olarak anlıyoruz. Oysa masallar kendi içlerinde dinamiktir, yeni örf-adetlerle, yeni anlayışlarla değişir. Binbir Gece Masalları’nın dört önemli kültür damarından beslendiğini görüyoruz. Bunlar;  Hint, İran (Pers), Orta Asya Türki kavimler ve  Yunan eserleridir.

TÜRKİYE’NİN İLK MASAL UZMANI: PERTEV NAİLİ BORATAV

Masal bilimcilerimizi de analım. Germen masallarını derleyerek günümüze ulaştıran Grimm Kardeşler, Danimarkalı Anderson ve Pertev Naili Boratav. Masalların türlerine göre ayrılması ve farklı masalların toplanmalarında büyük emekleri var.

Evet. Pertev Naili Boratav Türkiye’nin ilk masal uzmanıdır.

KADINLAR YÖNETİMİ ELE GEÇİRİRSE

Aristophanes ‘Kadınlar Meclisi’ isimli eserinde toplumsal adaletsizliği, anlamsız kardeş kavgasını, savaşların yol açtığı katliamları, yoksulluğu durdurmak için kadınların lideri Pragsagora’yı konuşturur. Bakın Pragsagora ne söyler:

“Kazıyacağım kökünü üryan kalmanın,

Muhtaç olmanın,

Kavganın,

Dövüşün,

Borçluya karabasan gibi çöken haczin…

Anlatacağım size nasıl olacağını çarenin!

Göreceksiniz kendi gözlerinizle:

Zira sefalet kol geziyor şu sıralar kentimizde

Dinleyin:

Gelecekte, ortak olacağız her şeye!

Yani her şey, ait olacak herkese,

Yeterince beslenecek artık insanlarımız;

Varsıl da kalmayacak, yoksul da ortalıkta.

Sahip olmayacak artık tek bir kişi hektarlarca toprağa,

Yokken yanı başındakinin mezar kadar yeri…

Her şey herkese eşit ve ortak dağıtılacak,

Her şeyden önce insanca bir yaşam!

Dinleyin şimdi; bütün topraklarımız ortak olacak;

Gümüş, altın ve daha ne varsa…

Çırpınacağız en iyisini yapmak için.

Suç işlemeyecek hiç kimse, yoksulluk nedeniyle;

Neyimiz varsa hepimizin olacak çünkü;

Et, ekmek, şarap, giysiler ve hububat…

Ve herkes ihtiyacını karşılıksız alacak,

Eşit ve baskıdan uzak olacak kadınlar da…”

“KOMÜNİST TOPLUM İDEALİ 5. YÜZYILA DAYANIYOR”

Sadık Usta: Aristophanes M.Ö 5.yüzyılda yaşamış bir edebiyatçıdır. Birçok eserinde eşitlik vurgusu vardır. M.Ö o kadar büyük savaşlar olur ki Yunan kavimleri arasında yenilen kavimler köleleştirilir. Bu büyük bir karmaşaya neden olur. O dönemde yoğun bir şekilde eşitlik vurgusu tartışılmış. Platon’un ve Aristoteles in eserlerinde de o dönemde tartışılmış olan ütopyaların ne kadar yoğun olduğunu görüyoruz. Bu sadece 19 yüzyılda ortaya çıkmış bir ideal değil. M.Ö 5. yüzyılda komünist toplum ideali çok tartışılmış. Fıçılarda yaşayan Diyojen de öyle eşitlikçi bir toplum tasarlamış. Bütün bunların Aristoteles ve Platon’un eserlerinde tartışıldığını görüyoruz. Bugün hâlâ güncel ve sanki bugün yazılmış gibi de insana heyecan veren eserler.

Çocuk Kitapları

Balonla Beş Hafta

Jules Verne

Mundi Kitap

Hem bilgin hem kâşif Dr. Samuel Fergusson, yardımcısı Joe ve yakın arkadaşı avcı Kennedy ile birlikte Afrika’nın el değmemiş yerlerini keşfetmek üzere hidrojen dolu bir balonla yola çıkar. Zanzibar’da başlayan yolculuk, Sahra Çölü’nden Çad’a, Timbuktu’dan St. Louis’e ve asıl hedef olan Nil Nehri’ne kadar uzanır. Bu gizemli coğrafyanın sunduğu tüm doğal güzellikler gezginleri hem büyüler hem de onları birtakım zorluklarla karşı karşıya bırakır. Jules Verne ilk romanı Balonla Beş Hafta’da okuru unutamayacağı bir serüvenle baş başa bırakıyor.

Çok Küçük Ne Kadar Büyüktür?

Jane Godwin

Çevirmen: Gözde Demirel Kuru

Çınar Yayınları

Zavallı Sam!  Abisi onu hiçbir zaman oyunlarına almıyor. Hep aynı cümle: “Sen daha çok küçüksün.” Bir gün büyük çocuklar onu yine oyuna almadıklarında Sam düşüncelere daldı: 
Peki ama çok küçük ne kadar büyüktür? ‘Çok Küçük Ne Kadar Büyük?’ kitabında küçük okurlar büyük ve küçük kavramlarını yepyeni bir yolla keşfedecek.

Mine’nin Kırmızı Topu

Feridun Oral

Yapı Kredi Yayınları

Mine bahçede kırmızı lastik topuyla oynuyordu. Topunu her seferinde daha yükseğe atıyor, daha yere düşmeden de tutuyordu. Annesi yardıma çağırınca Mine topunu bahçede unutuverdi. Kırmızı topu kargalar gagaladı, sincaplar topla oynadı, saksağan topu uçurdu ve daha neler neler oldu… Peki Mine’nin topuna sonra ne oldu? Çocuk edebiyatının sevilen yazarlarından Feridun Oral’ın yazdığı ve resimlediği ‘Mine’nin Kırmızı Topu’ bahar gelince kırlarda koşup top oynamaya heves eden tüm çocuklara…

Çok Satanlar

  1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig
  2. Mermer Adam, Jean Christophe Grange
  3. Oblomov, İvan Aleksandroviç Gonçarov
  4. Kaplanın Sırtında, Zülfü Livaneli
  5. Seninle Başlamadı, Mark Wolynn

Haftanın Kitapları

DEJAVU

Menekşe Toprak

Doğan Kitap

İşsiz bırakılmış bir kadın akademisyen Berlin sokaklarında Suat Derviş’in yüz yıl önceki izini sürüyor. Yabancı bir ülkede kalemiyle geçinmeye, ayakta durmaya çalışan bir yazar. O da yitirmiş midir umudunu? Yoksa, erkeklerin sen yapamazsın bakışlarına; Batı’nın, bize o büyülü Şark’ı anlat dayatmalarına aldırmadan yürüyüp gitmiş midir özgürce? Âşıkken, yoksulken, yazarken, gülerken, ağlarken yüreğine oturan, İstanbul’u ve Berlin’i, geceleri ve gündüzleri birbirinin aynısı kılan o dejavu duygusunu yaşamış mıdır? Menekşe Toprak, Suat Derviş’i bugünün kadınlarıyla buluşturuyor.

Beauvoir Olmak

Kate Kirkpatrick

Çevire: Deniz Soysal

Ayrıntı Yayınları

Kate Kirkpatrick ağırlıklı olarak feminist felsefe, ahlak felsefesi, din felsefesi, Nietzsche, Beauvoir ve Sartre üzerine çalışıyor. ‘Beuvoir Olmak’ kitabında dünyanın dört bir yanındaki kadınlara ilham veren ve birçok insanın düşünme şeklini değiştiren Simon de Beauvoir’in portresini çıkarıyor.

Uzak Dağlar ve Hatıralar

Orhan Pamuk

Yapı Kredi Yayınları

Orhan Pamuk, on dört yıldır her gün küçük not defterlerine notlar alıyor ve resimler yapıyor. Pamuk sayfalarda günlük hayatını, güncel gelişmeleri, duygularını, yazmakta olduğu romanların sorunlarını anlatıyor ve tartışıyor. Bazen roman kahramanlarıyla konuşuyor bazen bir rüyasını ya da bir yolculuğu anlatıyor bazen de manzara resmi ya da mutluluk hakkında fikir yürütüyor. Pamuk bir sayfadaki bir resme ya da yazıya üzerinden aylar hatta yıllar geçtikten sonra yeni renkler ve kelimeler de ekliyor.

Dünyanın Kustuğu Yer

  1. Nevin Yıldız

İletişim Yayınları

Bataklıktan doğma, oyunlardan kovulanlardan olma bir mahalle Abre. Gizliyi saklıyı karnında tutamaz bu mahalle, şanına yakışır biçimde ortalara döker herkesi. İflah olmaz âşıkları, kazası belası, meczupları, sürgün yiyenleri boldur buranın. Süslü Neslihan, eğitim neferi Nadide, aykırı ikili Gül ve Sevda, nermo Kako, Doktor Reşat, Neriman Köksal’ın replikası Serap, cinli Veli ve daha nicesi dünyanın kustuğu bu yerde bir arada yaşamayı öğreniyor.

A. Nevin Yıldız, bize hem çok yakın hem çok uzak bir diyara keskin rüzgârlarla savrulan hayatları mizahtan beslenerek anlatıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi