BİR ZAMANLAR MİLET VE LABRANDA’DA…

İyi bayramlar deyip, bayram keyfinde bir yazı olsun istedim. Dersimiz(!) İki antik kent, Milet ve Labranda… Güney Ege’de üç bin yıllık uygarlıklardan kalan iki kent kalıntısı… Son yıllarda çok dolaştım buralarda. Ama iş icabı olunca haklarında daha çok bilgi edindim. TRT ve özel TV’lerin haber merkezlerinde mesleğimi icra ettim ama prodüksiyon şirketlerinde de bazı projelerde hemen hemen her alanda görev aldım. Metin yazarlığı, kurgu yönetmenliği ve de alan yapımcılığı. ‘Yapımcı’ deyince aklınıza Holivud ve Yeşilçam’daki yapımcılar gelmesin!
Alan yapımcılığında ekibin sorumluluğu sizin üzerinizde oluyor. ‘Nedir bu sorumluluk?’ derseniz; Nerede rakı içilir? Balık nerede yenir? Nerede mangal yapılır? Nerede kalalım? Bu soruların doğru yanıtlarını alan yapımcısının bulması lazım. Ancak bunlar taktik işler, işin bir de stratejisi var. Çalışılacak alanlarda kimlerle konuşalım? Uzmanları nereden bulalım? Alınması gereken izinler de alan yapımcısının sorumluluğunda.
İşte Milet ve Labranda harabelerine böyle yoğun(!) bir programla dalıp çıkmışlığım vardır. Yabancıların senin ülkendeki antik kentler konusunda çok daha bilgili ve korumacı olduklarını gördükçe üzülmüşümdür doğrusu.
HARABE DİYE
HAREBE Mİ KALSIN?
Şimdi bu başlığa bakıp ‘Harabe manzaralı TOKİ konutları konduralım!’ mesajını çıkarmazsınız herhalde! Ülkemizde bazı kafalar için bu harabelerin hiçbir önemi yoktur. İstanbul’un yedi tepesinin nasıl dümdüz edildiğini gördükten sonra hiçbir şey şaşırtıcı değil. ‘İstanbul surlarını yıkalım’ diyen siyasetçiler gördü bu ülke.
Efendim, Didim ile Selçuk arasında, Büyük Menderes’in denize kavuştuğu yerde kurulan Milet’in geçmişi Cilalı Taş Devrine kadar uzanıyor, onlarca uygarlığa kent devletine ev sahipliği yapmış bir mekan, adeta her yerinden tarih fışkırıyor. Osmanlı zamanında o kadar çok taşı sütunu, heykeli çalınmış ki, Almanya, İngiltere’de Fransa’da büyük müzelerde Milet Odaları bile kurulmuş.
Dünyaya yön veren nice filozofun yolu bu kentten geçmiş deyip Labranda’ya bakalım. Milet deniz kıyısındaysa Labranda için dağın başında denilebilir.
Muğla’nın Milas ilçesine 15 kilometre uzaklıkta antik çağların en kutsal mekanıydı. Tarih biliminin babası Heredot burası için “Zeus’a yaptırılmış çok büyük bir tapınağı vardı” diye yazmış. Alfabeleri bile henüz doğru dürüst çözülemeyen Karyalılar döneminde kutsal bir hac mekanıymış. Ayrıca buradaki su kaynağı hala kullanılıyor. Günümüzde sadece meraklı turist gruplarının ziyaret ettiği bir yer. Avrupalı bazı Paganistlerin burada ayin yaptığı söylentileri de var. 70 yıl önce başlayan kazılar sık sık ara verilerek de olsa sürüyor. Kazılar durunca oluşan çukurlar yağmurla doluyor. Bu da ziyaretçiler için tehlikeli, kısaca Labranda en bakımsız tarihi alanlardan diyebiliriz.
Zaten hem Milet’te hem de Labranda’da gerek yönetimlerden gerekse ziyaretçilerden kaynaklanan bir çevre sorunu var.
SİGARA İZMARİTLERİ
Taş yığınları arasında çöp yığınları gözlerden kaçmıyor, bunlar ziyaretçilerden kalanlar. İnsan buralara gelenlerin daha bilinçli olduğunu düşünüyor ama nasıl kafalarsa artık!
Didim ve Milas’ta gönüllü çevrecilerin zaman zaman yaptıkları kutsal yol temizlikleri de maalesef yeterli olmuyor. Önemli olan ziyaretçilerin pet şişeleri ve sigara izmaritlerinin sağa sola atmamaları. Antik kenti dolaşıyorsun, herhalde insanlığın haline üzülüyorsun, yakıyorsun bir sigara… Tarihi alanlar sigara izmaritleriyle dolu. Bir görevliye ‘günlük izmarit rekoltesi(!) ne kadar’ diye sordum, ‘bazen 5 kiloyu buluyordur ’ dedi. Aslında sigara yasak ama dinleyen kim? Yerlisi yabancısı eski zaman filozoflarının havasını soludukları anlarda ‘yaşadığımız kentler de günün birinde böyle olacak’ düşüncesiyle sigara üstüne sigara yakıyor herhalde.
Milet ve Labranda’yı hatırlatma babında yazdım. Buraları Heredot bile yeterince anlatamamış! Gidin bir görün derim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi