“Biraz daha cesaret, biraz daha toplum olarak imkana ihtiyacımız var sanat alanında, hepsi bu!”

Türkiye’de kadın baterist denince akla gelen ilk isimlerden olan Leyan Sanay, geçtiğim hafta dünyaca ünlü bateri festivali Herfstfest’te sahneye çıktı. Hem bizden biri hem de bir kadın olarak sadece bateri meraklılarının değil müzikle profesyonel anlamda ilgilenen birçok insan için büyük önem taşıyan festivalde çalan Senay aynı zamanda dünyada, kadınlar arasında düzenlenen Hit Like A Girl yarışmasının da Türkiye temsilcisi. Kendisinden haberdar olanların, “mavi saçlı kız” diye tanıdıkları Leyan Senay’la müzik geçmişini, bizdeki ve yurtdışındaki kadın davulcuları, tabii ki de Türkiye’de toplumun davul çalan kadına bakışını konuştuk.

Müziğe piyanoyla başlamışsın. “Piyanoda kendisi istediğin gibi ifade edemediğin” için davula geçmişsin. Ne vardı kafanda “kendini ifade etmek” adına? Piyano hafif mi kalıyordu, öfkeliydin de davula o yüzden mi yöneldin? Ya da dinlediğin müziklerle beraber sen de mi değiştin? Bach dinlerken bir anda Motörhead’le tanışıp hastası olsan muhtemelen enstrümanda bir değişikliğe gider insan…

Evet piyanoyla başladım sonra davula geçtim. Ama bu bir Bach sonrasında Megadeth ile tanışmayla olmadı. Tam ergenlik dönemimde kendimle tanışmamla oldu bu geçiş. Kim olduğunu, nerede, ne yapmaktan keyif aldığın, kendini tanımaya başladığın dönemdir ergenlik. Ve bu yılları çok büyük farkındalık ve ileri görüyle kullandığım için şanslıyım. Kendini ifade etmek ise davul eşittir öfke demek de değil. Bakmayın vurmalı çalgı olduğuna ve onu dövdüğümüze. Onun da minik bir yavru kedi gibi ufak ve hassas bir kalbi var ve sevgiyi ve üzüntü gibi duyguları da çok güzel yansıtabilir.

2016 yılında kurduğun stüdyoyla beraber, “O yıl benim miladım oldu,” diyorsun. Sanırım bir özgürlük alanı yarattın kendine… Biraz o “milattan” bahseder misin? Sonrasında neler oldu? Nerelerde, kimlerle çaldın?

Kesinlikle hayatım sanki 2016’da başlamış gibi. Çünkü o tarihten sonra her şey değişti, hayatıma ve var oluşuma bir amaç geldi. Çevremdeki insanlar, hayallerim, uğraşım, hobim, mesleğim, her şey bir anda kendiliğinden inşa olmaya başlamış meğer ben tüm olanların tadını çıkarırken. Sonrasında bir baktım şarkılarını ezbere bildiğim müzisyenlerle beraber çalışmaya başlamışım! Nerede kimlerle çaldın sorusu benim için hayli zor, çünkü bağımsız davulcu olarak adlandırdığım için çok farklı tarz ve mekanda çok fazla sahne ve albüm kaydı deneyimi yaşadım. Ama en önemli isimlerden bazıları İskender Paydaş, Nil Karaibrahimgil, Borusan Filarmoni Orkestrası, Murat Boz, Berkay gibi isimlerdi. Aslında daha çok rock metal çalmaktan keyif alırken birçok orkestra ile Türk Sanat Müziği çalıp, birçok pop şarkıcısına da eşlik ettim. Ve bunları yaparken çok zevk aldım.

Hit Like A Girl’ün Türkiye temsilcisisin aynı zamanda. O süreç nasıl gelişti? Bu yarışmanın sana ve senin gibi davul çalan kadınlara ne gibi bir faydası oldu? Nasıl tecrübeler edindin?

Hit Like a Girl kadınların daha çok eril bir enstrüman gibi görülen davula yönelmesini ve bu konuda cesaretlenmesini amaçlayan bir yarışma ve daha çok dayanışma topluluğu. Tom Tom Magazine isimleri kadın davulcular adına Amerikalı bir dergiye canlı yayın dersi yaptığımda Türk müziğini tanıtıp icra etmiştim. Sonrasında kendi ülkemi temsil etmemden çok etkilenip beni yarışma ve topluluklarının Türkiye elçisi yapmak istediler ve severek kabul ettim. Hit Like a Girl Türkiye’yi ilk kurduğumda listemde neredeyse 50 kişi vardı ve ikinci yılı biterken 300'e yakın isim oldu, açıkçası bir yerden sonrasında da sayamadım. Yarışma katılımlarımız Amerika’dan sonra en yoğun ülke oldu bu iki yıl boyunca. Ve sosyal medyaya davul performansıyla video yükleyen kadın arkadaşlarımızın sayesinde yüzde yüz artış oldu. Bu yarışmadan sonra gruba giren, sahne alan, sosyal medyaya düzenli videolar üreten kadınlarımız çoğaldı. Ve inanılmaz güzel geri dönüşler almaya başladım. Kıssa bir süre sonra zaten bu hepimiz için sadece bir yarışma olmaktan çıkıp aile haline geldi ve gün geçtikçe büyümeye devam ediyoruz.

Son olarak da dünyaca ünlü bateri festivali Herfstfest’e davet edildin ve orada çaldın. Nasıl bir ortam vardı, seni nasıl karşıladılar?

Geçtiğimiz hafta sonu Benelux davul festivali olan Herfstfest'te hem Türk hem de kadın olan tek davulcuydum ve bu inanılmaz gurur ve heyecan vericiydi benim için. İnanılmaz güzel karşılandım, yaptığım şeylerin, emeklerimin ve ürettiklerimin başka ülkelerde böyle değer gördüğünü görmek benim de umudumu ve motivasyonumu genel anlamda hayli kamçıladı. İdolüm dediğim insanlarla beraber muhteşem, dolu dolu anılar biriktirdim. Festival boyunca resmen kendi idollerimle arkadaşımmış gibi beraber yedik, içtik, gezdik, konuştuk, paylaştık. Bu dahi benim ömür boyunca unutamayacağım bir histi. Ki festivali, oradaki kalabalığı, o coşkuyu kelimelerle anlatmayı asla başaramam. Workshop saatimin dolduğu anons edildiğinde oyun parkından gitmek istemeyen küçük çocuk gibi sahneden inmek istemedim, işte o kadar mükemmeldi!

Yanılmıyorsam Ele Güne Karşı ve Ben Kalender Meşrebim’i çaldın. Başka şarkılar var mıydı repertuarında bizim bilmediğimiz? Neden bu şarkıları seçtin?

Bu iki şarkıyı özellikle seçtim. Gerçekten uzun uzun düşündüm. Davul kliniğim Türk ritimleri ve alt başlık olarak da 9/8 üzerine olacaktı. Anlatacağım konuları çok iyi ifade eden, ders niteliğindeki workshopumda çalacağım etütleri pekiştiren ve onların bize gerçek bir müzikte çeşitli emprovizasyonlarla kullanımını gösteren ve kendi tarzıma en uygun iki şarkıydı bu ikisi. Tabii bunu yaparken kendi tarzımdan ve zevklerimden ödün de vermemeliydim. Ve 9/8 deyince akla ilk gelen efsane şarkılardan biri olan Ele Güne Karşı’yı seçmeyip de neyi seçecektim ki hem! İkincisi yani Ben Kalender Meşrebim ise gerçekten davul partisyonlarını yeniden yazarken en çok eğlendiğim şarkı oldu diyebilirim. Böyle bir festivalde benimle MFÖ ve Aylin Aslım gibi iki çok sevdiğim sanatçı ve grubun olmasından da ayrı gurur duydum. Eminim onlar da duysalar çok mutlu olurlardı, kim bilir, belki haberleri olur.

Türkiye’de hâlâ kadın bateristlere tuhaf bir gözle bakılıyor. Senelerdir aşamadık bu durumu. Gitar çalıp şarkı söylemek eyvallah ama konu bateri olunca neden bir irkilme oluyor insanlarda?

Çünkü davul hep kas gücü gerektiren bir maskülen enstrüman olarak tanımlanıyor hâlâ ne yazık ki. Bu yüzden gitarda çalıp söylemek kibar ve feminen görünüp bir kadına yakıştırılırken, davul başındaki kadın genelde önyargılı bir şekilde yetersiz ve amatör görülüp 1-0 geriden başlıyor.

Son olarak yurtdışında amatör-profesyonel çok fazla kadın bateristi izlediğini, takip ettiğini, iletişim halinde olduğunu tahmin ediyorum. Bizdeki kadın bateristlerle nasıl farklar gözlemledin?

Yurtdışında davul çalan kadınlarla Türkiye’dekiler arasında gerçekten fark yok. Yurtdışında olan her şey çok iyi Türkiye’dekiler daha yetersiz gibi bir algı var çoğu şeyde. Ama gerçekten şunu görüyorum; hiçbir farkımız yok. Sadece biraz daha cesaret, biraz daha toplum olarak imkana ihtiyacımız var sanat alanında, hepsi bu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi