Biraz toparlanabilir miyiz?

Son Güncellenme Tarihi: Ağustos 29, 2021 / 14:46

Bu konuda Sivasspor görevini yaptı sayılır. Tabii birazcık dişli rakip karşısında darmadağın olmaları da epeyce morallerini bozdu. Kendilerini Avrupa’daki en başarılı takımımız olarak görürken bu işin hiç de kolay olmadığını anladılar.

Trabzonspor bu sezonun kura talihsizi oldu. Daha ilk adımda Roma ile eşleşmek Şampiyonalar Ligi’nde bile olacak iş değildi. Konferans Ligi gibi ötekilere oranla ‘gazoz’ olarak görülen yeni bir organizasyonda bu kura, puan düşüklüğünün bir cezası. Oysa Bordo-mavililer bu sezonki kadrolarıyla çok gereksinmemiz olan Avrupa puanlarının birazını getirebilirlerdi.

Devler Ligi’ndeki temsilcimiz Beşiktaş’la birlikte Galatasaray ve Fenerbahçe yıllardır ilk kez birarada Avrupa’da ülkeyi temsil etme görevini üstlenmiş durumda. Galatasaray, PSV perişanlığının ardından çok daha zayıf rakipler karşısında çektiği azabın sonrasında kendini gruplara atmayı başarabildi. Fenerbahçe daha az sorunlu bir süreçle bunu yaptı.
Şimdi onlardan daha fazlasını bekliyoruz ama bunu yapabilecek durumda olmadıklarını da bilmenin tedirginliği içindeyiz.

Korkunç bir düşüş

Bir dönemin Avrupa Fatihi Galatasaray, bu alanda tarihinin en perişan dönemini yaşıyor. 2002’de 78. 000 puanla 2.kategoriye kadar yükselmiş olan Sarı-kırmızılı takım şu anda 17. 000 puanla Avrupa’da 96.sırada. Dolayısıyla ister Şampiyonalar Ligi, ister UEFA Avrupa Ligi olsun Cim Bom en dipte, yani 4.kategoride. Bu nedenle de zaten iyi kura çekme şansı pek yok gibiydi. Ancak biliyorsunuz, bu tür talihsizlikler tek başlarına gelmezler; başkaları da bunu izler. Daha uygun gruplar elbette ki vardı. Sarı-kırmızılı takım en zor iki gruptan birine düştü.

Bu noktada bir başka medya hastalığı karşımıza çıkıyor. Bugüne kadar ister kulüp takımlarımız, isterse milli takım ne zaman, nerede ve kimlerle eşleşirse eşleşsin, medya tarafından mutlaka gruptan çıkarılmıştır! Bunun nedeni açık: Rakipler ne kadar güçlü olursa olsun, olaya gerçekçi yaklaşmak ve ‘bu gruptan çıkamayız’ demek, taraftar-okur-izleyiciden tepki görür. Her durumda umut olduğu yolunda yayın yapmak gerekir.
Medya kuruluşları açısından durumu anlamak olanaklıdır ama yorumcuların da bu koroya katılmaları komiktir. Çünkü onların görevi hayal satmak değil, gerçekleri söylemektir. Onlar hep bunun tersini yapar ve gülünç duruma düşerler. Bunun da hiç umursamaz, aynı masalları anlatmaktan kesinlikle vazgeçmezler.

Sadece Galatasaray’ın değil bütün takımlarımızın Avrupa bilançolarını incelediğinizde hepsinin ekside olduklarını görürsünüz. Yani bugüne kadar oynanmış maçlarda kazanma oranının yüzde 30’u bile bulmadığını kolaylıkla görebilirsiniz. Oysa yorumcular bu maçların hemen tümünü kazandırmışlardır takımlarımıza! Galatasaray için durum son yıllarda daha da dramatik bir hal aldı. Maç kazanma oranı yüzde 20’yi bile bulmazken, yorumcular her maçı Cim Bom’a kazandırmakla meşguldu.
FB ve BJK biraz daha şanslı.
Gruptaki rakipleri tek tek incelediğimizde Lazio karşısında hiçbir şansının olamayacağını, geçmişte daha güçlü olduğu dönemlerdeki maçlardan biliyoruz. Kaldı ki şu anda Lazio daha yukarda. Shakhtar Donetsk karşısında Devler Ligi şansını uzatmada yitiren Marsilya karşısında içerdeki maçta beraberlikle 1 puandan fazlasını bulmak şans olur. Rus takımı Lokomotiv karşısında Cim Bom bugüne kadar dışarda kazanıp içerde kaybetmek dahil olmak üzere bütün sonuçları aldı. Yine benzer bir durum olur ve Sarı-kırmızılı takım bu grupta 4 ya da 5 puanla sonuncu olmamak için mücadele verir. Zaten tek takımın gruptan çıkacağı, ikincinin Devler Ligi’nden gelecek rakiple eleme oynamak zorunda kalacağı ortamda Galatasaray’ın gruptan çıkacağını söylemek, anlamsız bir gevezelik olur ama bunu yapacak çok kişinin olduğunu göreceksiniz.

Fenerbahçe daha iyi bir kura çekti. Yunanistan’ın Olympiakos ve Belçika’nın Antwerp takımlarını geride bırakarak grup ikincisi olabilir Sarı-lacivertliler. Ancak son yıllarda hem içerde hem dışarda pek parlak bir görünümü olmayan Fenerbahçe’nin bu grupta sonuncu olması da kimseyi şaşırtmaz. Ne yazık ki takımlarımızın her durumda ortaya koyabilecekleri mutlak bir oyun kalitesi ve kazanma becerisi yok. Şöyle olursa böyle olursa gibisinden inşallah-maaşallah düzeniyle de bir yere varabilmek pek kolay olmuyor.

Beşiktaş da Devler Ligi’nde iyi kura çekmiş gibi görünüyor. Daha doğrusu, herkes durumu böyle görmek istiyor. Ancak Siyah-beyazlıların Dortmund ve Ajax’ı geçebileceğini söylemek için fazlaca iyimser olmak gerek. Hatta Sporting Lizbon’u geride bırakıp grup üçüncüsü olabileceğini söylemek bile pek gerçekçi yaklaşım olmaz. Yani ötekilere oranla daha uygun görünen grupta Beşiktaş’ın bir şeyler yapabilmesi için bugünkünden çok daha yukarılara çıkması gerekiyor. Birkaç ay içinde bunun mümkün olabileceğini düşünüyorsanız, siz bilirsiniz.

Kısacası, yıllardır ilk kez 3 büyüklerin ülkemizi Avrupa’da temsili gibi bir durumun ortaya çıktığı ortamda bile umutlu olabilmek pek kolay değil. Çünkü futbolumuz, bitmez tükenmez bunalım dönemlerinden birini geçiriyor. Avrupa puanı açısından paraşütsüz iniş durumunda olduğumuz dönemde, kuraların evimizde çekilmiş olması gibisinden hoşluklar bile bize pek fazla bir mutluluk getirmiyor.

Ahmet Çakır

1952 yılında Kastamonu’da dünyaya gelen Çakır, 1960 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. 1969’da, öğrenim gördüğü Sultanahmet Ticaret Lisesi’nden ayrılıp askere gitti. 1978’de Beyoğlu Akşam Lisesi’ni, 1982’de ise İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bitirdi.
Askerlik dönüşü, ocak 1974’te TRT’de çalışmaya başladı. 1977’de yazmaya başladı. Yazdığı mizahi içerikli yazılar Cumhuriyet’te yayımlandı. Dünyada ve Türkiye’de Sansür adlı çalışmasıyla 1980 Yunus Nadi Ödülleri’nde üçüncülük elde etti. 1982’de, Dostun Ölümü adlı Varlık Yayınevi’nden yayınlanan ve çeşitli öykülerin toplandığı kitap, Akademi Kitabevi tarafından verilen Öykü Başarı Ödülü’nün sahibi oldu. Yazdığı radyo oyunları çeşitli tarihlerde, çeşitli radyo kanallarında yayınlandı. 1985 yılında TRT’den ayrıldı. Ahmet Hamdi Tanpınar romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü tiyatroya uyarladı. İzmir’de seyirciyle buluşan bu oyunla Yunus Emre Ödülü kazandı. İlk olarak 1995’te, Demir Ajans Yayınları’ndan yayınlanan Galatasaray Spor Kulübü Tarihi isimli kitap, temmuz 2011’e kadar yedi kez basıldı. 1996’da yazdığı Fatih’in Aslanları Futbolun Vatanında adlı kitabında 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda mücadele eden Türkiye Millî Futbol Takımı’nı konu aldı. Galatasaray’ın 2000’de kazandığı UEFA Kupası’nın anlatıldığı Türk Futbolu Avrupa Zirvesindeile şampiyonluğa ulaşan takımın teknik direktörlüğünü yapan Fatih Terim’in hayatını anlatan ve Altın Kitaplar’dan yayınlanan O Bir İmparator adlı kitapları 2000 yılında piyasaya sürüldü. 2002 yılında ise, Türkiye’nin Dünya Kupası’nda yer almasının ardından Milli Takım ve Dünya Kupası isimli kitabı yazdı.
2007’de, Galatasaray’ın kuruluşunun 100. yılında Yüzyılın Aslanı adlı kitabı yayımlandı. Bir sonra 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılan Türkiye Millî Takımı’nı konu alan Türk Futbolu Avrupa Sınavında adlı çalışması piyasadaki yerini aldı. 2010’da, Ben Dememiş miydim? adlı spor-mizah türündeki kitabı okurlarla buluşan Çakır’ın son olarak 2011’de, ölümünün 20. yılında Metin Oktay’ın yaşamını konu alan Taçlı Kral: Metin Oktay isimli kitabı piyasaya sürüldü.
Günaydın, Hürgün, Hürriyet ve Fotospor gazetelerinde çalıştı. Spor, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl ve Radikal gazetelerinde spor yazarlığı yaptı

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top