Kerem Kırçuval

Kerem Kırçuval

BİZE KIYMAYIN EFENDİLER

Deprem hepimizi yıktı… Sayısını bilemeyeceğimiz ve belki hiç öğrenemeyeceğimiz insanımızı kaybettik. Yetmedi ardından da sel geldi.

Bu toprakların güzel insanlarının buluşudur. Yaşadıkları afetlere ‘doğal felaket’ demek. Bu biraz kader, biraz yoksulluk, biraz mütevekkil ama en önemlisi çaresiz olmamızdan kaynaklanmıyor mu?

Doğal afet. Adı doğru ama yeri yanlış.

Deprem doğal afettir, hatta sel de yangın da.

Peki insanoğlu neye yarar? Bilim, akıl ve hatta itikat neye yarar?

Kabulleniş midir yaşama arzusunun devam etmesi? Yoksa itiraz mıdır var olmanın sebebi?

Felsefe yapacak değilim.

Yaşadığımız doğal afettir ama bizler yanlış yerde durduğumuzdan. O durduğumuz yer kolonları kesilen apartman değil, tarlaya yapılan 8 kat değil, zihnimiz ve itiraz etmediğimiz alan. Meseleye buradan başlamak lazım.

Bu coğrafyanın tarihi, hemen her kentindeki müzeleri ne medeniyetlerin gelip geçtiğini göstermiştir. Büyük göçler, istilalar, depremler, yangınlar insanlık tarihinin bugün bile ulaşamadığı türlü zenginliğin toprak altında kaldığını ispatlamıyor mu?

Gün gibi önümüzde duruyor.

Büyük bir felaket yaşadık. Yaraları sarmak için herkes elinden geldiğince, kimi bağıra çağıra kimi sessizce elini taşın altına koymak için çabaladı. Ayırmaksızın Allah razı olsun. Buna ihtiyacımız vardı.

Devlet sadece vergi toplamak, topladıklarını, kazandıklarını hovardaca harcamak için yoktur. Milleti için olan devlet onun her bir bireyinin ölmemesi, ölmeyi bırakın yaralanmaması için vardır.

Ve devlet geçmişin yanlışlarını konuşmaktan ziyade yaraları sarmak içindir. Devlet ağlamaz, devlet üzülmez, devlet küsmez, devlet bağırmaz, devlet isyan etmez.
Ne mi yapar devlet?

Kucaklar, dindirir, sarar, sakinleştirir ve milletinin her ferdini eski gücüne kavuşturmakla yükümlüdür.

Rahmetli Nurettin Soykan, 40’lı senelerde Malatya’dan İstanbul’a gitmek için aldığı birinci mevki biletini bir türlü kondüktöre anlatamadığı için üçüncü mevkide seyahat etmiş. Teknik Üniversite’de okumak için geldiği İstanbul’da yaşadıklarını dilekçe ile Demiryolları İdaresi’ne bildirmiş. Olay tetkik edilmiş, Soykan Demiryolları’na davet edilmiş, “Sizden özür diliyoruz” denildikten sonra “Bir yıllık tren giderleriniz özrümüze binaen Cumhuriyetimiz tarafından karşılanacaktır” cümlesi yazılı olarak kendisine bildirilmiştir.

İkinci Dünya Harbi yılları, bu anlattığım gerçek.

Devlet budur.

Devletin varlığı özür dilemesi değil, hatasını kabul etmesi, ders çıkarmasıdır. Devlet milletine efelenemez.

Deprem konusunda tenzih ettiğimi, çok iyi anladığınızı düşündüğüm güzel insanlar hariç, devlet iyi bir sınav vermemiştir.

Gecikmiştir, hatta kibri yüzünden kurtarılacak insanlara ulaşmayı engellemiştir. Organize olmaktaki beceriksizliğini sürdürmüştür.

Ve devlet kimdir?

Dünya Harbi sırasındaki Haydarpaşa’daki gar müdürü de devlettir, Kızılay’ın başındaki zat da devlettir, “Aşevini kapatın Türk bayrağını indirin” diyen de devlettir.

Sorun buradadır. Hangi devlet?

İkinci aya yaklaşıyoruz felaketin ardından. Hala çadır hala konteyner diyenleri bırakın kentlerde, enkaz yığınları arasında “Ailem nerede” diye dolaşan insanlarımız var.

Çadıra, konteynere kavuşanlara bakıp “Çok şükür” derken, şimdi de sel geldi. Kader, doğal afet diyerek sıyrılalım mı?

“Bari çadırı oraya kurmasaydınız” demeyelim mi?

Liyakat devleti yaşatır, insanı şaşırtır. Evet tam da böyledir.

Televizyonda toplanan milyarlarca liraya rağmen Sayın İçişleri Bakanı’nın depremzedeler için ‘kahvaltılık’ istemesine mi üzülelim, Kızılay Başkanı’na “Satılık bot var mı?” diye mi sorana mı kızalım? Siz seçin!

Doğal afet gerçektir, hayatımızda ilelebet olmaya devam edecektir. Ama asıl afet bizi yöneten zihindir.

Gazeteci olarak tanıklık ettiğim depremler, seller, yangınlardan sonra aklımda kalan hep albümlerdir.

Ne yangınlar ne seller ne de depremler albümleri yok edemez.

Bir gece önce insan iken birdenbire rakama dönüşmemize isyan ederek orada durur.

Lütfen aklınızı başınıza alın, bize kıymayın efendiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Kırçuval Arşivi